ÇALIŞMA Gemi adamları Biz ve Gana eçen haftanın başında İstanbul Bölge Ç lışma Müdürlüğü, gemı adamları için tesbit edilen asgari üc- retleri ilân ediyordu. İlân edilen listeeye göre gemilerdeki makina personeline — 150, güverte ve kama- ra —personeline ise 125 lira asgari ücret kabul edilmişti. Tüâyin — edi- len bu asgari ücretleri dudakların- da acı bir tebessümle karşılayan pek çok gemi adamı, çok değil, daha bun. dan bir ay Önce B.M.M. de bir söz- lü soruya cevap verirken, memleketi- mizdeki asgari ücretlerin düşük ol- madığını, o kendisine has canhıraş se- siyle haykıran Çalışma Bakanı Hay- rettin Erkmeni hatırladılar. Doğruy- du. Elhak memleketimizde asgari ücretler hiç de düşük değildi. Bir lostromo, bir tayfa kışın dondurucu ayazında, denizin azgın dalgaları üs- tünde ecel terleri dökerek canla baş- la çalışacak, bazan aylarca evinden kından uzak kalacak ve neticede elıne 125 lira geçecekti. Asgari üc- retler, cidden düşük değildi! 125 lira bu. Bozdur bozdur harca. Üstelik bu paranın karşılığında çok bir şey de istenmiyordu. Topu topu bir aylık mesai. E, herhalde bu da çok sayıl- mamalıydı. Gemi adamlarını asıl Ü- zen nokta tâyin edilen ve aslında a- zami ücret gibi kabul edilen asgari ücretlerin düşüklüğü değil, gemi a- damlarının menfaatlerini korumakla görevli olan Türkiye Gemi adamları sendikasının bu asgari ücretleri tes- bit eden komisyondaki temsilcileri- nin en ufak bir itirazda bile bulun- mayışlarıydı. Halbuki Türkiyede, kötü şartlar altında çalışan işçilerin belki de en başında gemi adamları geliyordu. Üs- telik gemi adamlarının içinde bulun- dukları kötü durum yalnız ağır ça- lışma şartlarından da ibaret değildi. Deniz İş Kanunu da, gemi adamları- na endüstri alanındaki işçilerden ve fikir işçilerinden daha az hak tanı- maktaydı. Bilhassa dış hatlarda çalı- şan gemi adamlarının gurbet ellerin- de gemilerinden atıldıkları, aç susuz bırakıldıkları, paralarının verilmedi- ği, hattâ çok zaman yabancı gemi lere sığınmak zorunda bırakıldığı ga- zetelerde sık sık rastlanan haberler arasındaydı Karadeniz limanlarından gemilere işçi olarak alınan Karadeniz uşaklarının ise, gemi İstanbula geldi- ğinde 1şler1nden çıkarıldığı ve aç se- fil sokak ortasında bırakıldığı da he- men her gün rastlanan hâdiselerdendi. Deniz İş Kanunu da gemi adamla- rına karşı armatörlerden veya kötü çalışma şartlarından daha insaflı de- ğildi. Bu kanuna göre gemi adamı- nın hizmeti üç yıldan az sürmüşse, iş aktinin feshi halinde alabileceği taz- minat otuz günlük ücretinden ibaret kalıyordu. Üç yıldan fazla çalışmış bir gemi adamı, isterse yirmi yıl bu TÜRK SENDİKALİZMİ son on yıl içinde Türk sendi- Skalızmı hayli büyük terakkiler KAydettiği halde gene de bir türlü özlenen seviyeye ulaşamamıştır. He- le şu son bir kaç yıldanberi ıse sen- dikalizmin gelişmesi büsbütün ya- vaşlamış, adeta duı'muştur Bu ne- den boyle olmaktadır üfu: 5 mılyonu bulan Tür- kiyede sendika üyelerinin sayısı, iki milyon nüfuslu Israıldekınden çok daha düşüktür. İsrallde teşki- lâtlı, yani sendikalı işçilerin sayısı 1948 yılında 184 bin iken aradan ge çeri on yıl içinde bu rakkam 550 bi- -e ıştır.. -Memleketimizdeki sendıka uyesı işçilerin sayısı ise 200 bini güç bulmaktadır. Her iki mem- leketin nüfusları arasındaki büyük fark göz önünde tutulacak olursa urkıyedekı teşkilâtlı — işçilerin ne kadar öldüğü kendiliğinden or- taya çıka Türkiyedeki teşkilâtlı -yani sen- dikalara kayıtlı, işçilerin İsraile nis- betle azlığının-sebebi: araştırıldığın- da, İsrailin bizden çok daha ileri bir endustrıye sahip bulunduğu iddiası ileri sürülebilir. Ancak hemen şunu belirtmek isteriz ki, İsrail ekonomi- si esas itibariyle tarıma dayandığı gibi, sendikaların gelişmesi hala- mından da, bir memleket ekonomi- sinin endüstri veya tarıma dayan- ması günümüzde artık o kadar ö- nemli değildir. Çünkü- ekonomisi tarıma bağlı birçok memlekette teşkilâtlanmış tarım işçilerinin sa- yısı bizdeki teşkilâtlı endüstri iş- 24 çilerininkinden fazladır. Eskiden işçilerin sendikalar etrafında top- lanıp teşkilâtlanmalarında hemen biricik aktör ekonomik — zaru- retti. Bugün de tabiatiyle bu faktör başta gelmektedir. Ancak deneme- lerden edinilen dersler, ekonomik zaruretin teşvik ettiği teşkilâtlan- ma meylini çabuklaştırmanın müm- kün olduğuna göstermektedir. İtal- yadan Endonezyaya kadar birçok memlekette tarım işçilerinin mü- kemmel bir şekilde teşkilâtlandık- ları görülmektedir. Bu bakımdan, ekonomisi hemen emen tarıma dayanan bir memleket olarak Tür- kiyede de tarım işçilerinin teşkilât- landırılmaları mümkün ve lâzımdır. Fakat sendikacılarımızın ve bilhas- sa en yetkili teşkilâtı olarak Türk- İş'in bu yolda herhangi bir gayret sarf ettiği görülmemektedir. Sendikalizm bazı memleketlerde muhafazakar, bâzılarında devrimci bir vasıf taşımaktadır. Başka bir deyişle bazı memleketlerde işçiler mevcut haklarını ve menfaatlerini, meselâ istihsâl tekniğindeld bir deA ğişiklik, yahut ta ekonominin yön değiştirmesi sebebi ile tehlikede gö- rerek, elden çıkarmamak, yahi mu- haraza etmek" için teşkilâtlanmak zorunda kalmışlardır. Bir kısım memleketlerde ise, işçiler istihsal alanındaki önemlerinin kendini belli etmesi ile, yeni ekonomik ve siya- si haklar elde etmek için ileri "dev- rimci" maksatlarla sendikalar kur- muşlardır. Memleketimizde ise sen- dikaların kurulmasında böyle "be- lirli" — maksatların — gözetilmediği meydandadır. Diğer taraftan memleketimizde, hareket serbestisi de kanunlarla bir hayli kısılmış bulunmaktadır. Bilhassa sendikaların grev, kollek- tif mukavele, — çıraklık, küçüklerin ve kadınların çalıştırılmaması, göç- ler gibi vasıtalarla emek piyasasını düzenlemek yetkileri bulunmamak- ta ve sendikalar mevcudiyet sebep- lerinin bu olduğunu anlayamamak- tadırlar. Sendikalar bugün — kanunlarla kendilerine tanınan hakları -bazen de idari anlayış azlığından- tam o- larak kullanamadıkları gibi, faali- yet sınırlarını genişletecek kanun- lar çıkarılması yolunda da hiç bir mücadele yapamamaktadırlar. Ha- zırlandığı söylenen ve Sendika hür- riyetini daha da kısacağı anlaşılan yeni tasarı hakkında ne teker teker, ne de toplu olarak sendıkaların ha— rekete geçm olmaları veya mev- cut haklarının daraltılması ihtimali, ne karşı hiçbir "direnme" gösterme- miş bulunmaları da üzerinde duru- lacak bir noktadır Bu durum karsısında tabiatiyle ışçılerın sendikaları sadece birer âyet bürosu" olarak — görmele- rine şaşmamak Jlâzımdır. İşçilerin sendikalara karşı bu ilgisizliği sen- dikaların — gelişmesine" ve bağımsız birer teşekkül gelmelerine engel olmaktadır — Sendikalarımız arasında ancak birkaç tanesi ken- AKİS, 8 MART 1958