8 Mart 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 11

8 Mart 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER polisin yer aldığını görürdü. Çiçek çı- karmışa dönen imarzede Beyazıt mey- danının hemen her. köşesine üç beş ki- şilik gruplar halinde polisler yerleşti- rilmişti. Üniversitenin etrafındaki so- kaklarda ise atlı polisler devriye do- laşıyordu. Ama bütün bir gün gerek resmi, ererek sivil polisler -meraklı Vatandaşlar— beklediler. Müdaheleyi icap ettiren en ufak bir hadise bile olmadı. O günden bu yana da Üniversitenin, etrafında alınan si- ki, emniyet tedbirlerinde herhangi bir gevşeme emaresi gorulmedı Hemen her Tamının günü ağaç diplerinde, kapı aralıklarında bır takım talebeye benzemeğe çalışan, ama ne oldukları ilk bakışta belli olan vatandaşlar bekledi durdu... İstanbulun emniyetinden sorumlu olanlar, doğrusu boş yere telaşlanı- yorlardı. Zira Üniversite ve talebe muhitlerinde beklenen hadisenin çık- ması bahis mevzuu — değildi. Küba- lıyı bakanlık emrine alanlar aradan geçen bir aylık tatil devresini iyi a- yarlamışlar ve o günden bu yan da talebe muhitlerini avutmuşlardı. Hemen herkesin ağzında en geç Martın ortasına kadar Kübalının yemden kürsüsüne iade edileceğine dair laflar dolaşıyordu. — Ankarada ve İstanbulda günlerce Başbakanla yiyip içen, bu arada ne olduğa bi- linmeyen bir takım - temaslarda da bulunan dört kişilik Unıversıte heyeti de, muhtelif yerlerde ve le dostları arasında, Kübalının mu- hakkak kürsüsüne iade edileceği hakkındaki, haberleri teyit ediyor- lardı. Sonra tanınmış kadın romancı- mız Suzan Sözen de Vatan gazetesi- ne verdiği — bir Martın ortasına kadar Kübalının vazifesine iade edileceğini söylemiş- i unu Suzan Sözen söyledik- ten sonra inanmamak mumkun müy- dü? Bütün bu hâdiseler olup biterken bizzat Kübalı da ısrarla susuyor ve neticenin ne olacağını bekliyordu. A- ma doğrusu çok beklemişti. Nihayet iki dudak arasından dökülecek bir çift laf için bu kadar beklemek de fazlaydı. Kaynayan kan Ama bütün bunlar demek değildi i, talebeler hocalarım unutmuş- tu ve Hukuk Fakültesinde sanki hiç birsey olmamış gibi devam edilecekti. Nitekim salı günü Küba- lının vermesi gereken ders saati ge— lip çattığında meselenin kapanmı mış olduğu ortaya çıktı. Açılan yara tedavi edilmedikçe -hoca kürsüsüne dönmedikçe- işliyecekti. O gün gözler. Hukuk Fakültesinin birinci sınıf amfisinde Esas Teşkilât uku dersine girecek olan hocayı merakla bekledi. Acaha içeri kim girecekti ?. Bizzat kürsünün profesörü olan Kubalı mı, .yoksa yardımcıların- dan biri İçeriye Kübalının Yardımcılarından biri, bir doçent -Ta- 12 beyanatta en geç derslere, rık Zafer Tunaya girdi. İşte ne ol- duysa bundan sonra oldu. Tarık Zafer Tunayanın binlerce talebe- nin doldurduğu Hukuk, fakültesi bı— rinci sınıf amfisine, yanında iki d asistan olduğu ha lde girmesi sınıfı bır anda dalgalandırdı. —Alkışları, sıra kapaklarının gürültüleri takip .etti. Doçent Tunaya talebeleri sükü- nete davet ediyordu. Ama ne yapsa bostu. Talebeler hep bir ağızdan, top- lu bır şe ilde: Kübalı... .Kübalı,,. Kübalıyı is. dıye bagırıyorl rdı. südeki mikrofona eğilen Tu- naya talebelere hitaben yüksek sesle: " terız"' erem ogrencılerım his- siyatınızı, anlıyor! ıza ve kürsümüze karşı gosterdıgınız ilgiye teşekkür ederim. Fakat bu şartlar al- tında ders veremem. Sükünet temin edilinceye kadar bekliyeceğiz" dedi. Ama bekleme boşunaydıl Talebe- ler susmuyorlar ve ısrarla: . Kubah!.." diye bağı- Gürültülerin dinmemesi üzerine Tunaya, asistanlarını da alarak sını- fi terke mecbur oldu. Öğrenciler büs- bütün gürültü etmeye başladı. Bu arada bazı talebeler arkadaşlarım teskine çalışıyordu. Talebelerin bir kısmı ayağa kalkmış aralarında mü- nakaşa ediyor bir kısmı da koridora doğru vuruyordu. Tam bu sırada Hu- kuk Fakültesi Dekanı Profesör Hıfzı Timur dekanlık sekreteriyle birlikte sınıfa girdi. Son derece heyecanlı gö- rünüyordu. Kürsüye çıktı ve talebele- ri yatıştırmağa çalıştı. Ama nafile! ekan, başka sınıftan olanları sınıfı terke davet ettiğinde bir anda bütün sınıfın boşaldığı görüldü. Bin kişilik amfide sadece beş kişi kalmıştı. Bu itaatkâr talebeler D. P. İstanbul Gençlik Kolu İdare Heyetı Üyesi ve Celâl Yardımcının yeğeni Eyüp Yar- dımcı ile arkadaşları idi. Bu beş ki- şi koca smıfta bir nokta gibi görünü- yordu. Koridora çıkan talebeler ise. De- kan Timuru sıkıştırıyorlar ve "konuş, konuş" diyorlardı. Timur ise hâlâ ta- lebelerin derse girmesi hususunda 1s- rar ediyordu. Dekan koridordan ay- rılmak üzereyken bir talebe yolunu kesti, Aralarında şöyle bir konuşma geçti: — Kübalı hoca kürsüsüne döne- cek m i?" — Dönecektir!" Dekan gayet kati konuşuyordu. İtanbul Üniversitesinde "meraklıvatandaş"lar. Çiçeksiz. ağaçların mevsimsiz kuşları AKİS, 8 MART 1958

Bu sayıdan diğer sayfalar: