DÜNYADA OLUP BİTENLER Nasırın artistik bir pozu Aşkın nında, bu müstesna gün için hasta ya- tağından kalkan sabık Suriye Cum- hurbaşkanı Şükrü El Kuvvetti vardı. Haçlıları zekâsı ve Kılıcıyla peri- şan eden Selâhaddinin türbesinin ziya reti son derece manidardı. Nasır, As- lan Yürekli Richard'ın galibinin me- zarı önünde, "Arap Birliğinin tahak- kuku için Buyuk Salâhaddinin misa- lini takip edeceğine" and içti. Modern Salâhaddin diye anılan Nasır, bu ye- minle hangi yolu seçtiğini gösteriyor- du: Hakikaten usun müddet Nasırın, Atatürkü mü, yoksa Salâhaddini mi örnek alacağı münakaşa mevzuu ol- muştu. Atatürk, komşularının toprak- larına göz dikmeyen, sadece milli hu- dutlar içinde modern bir devlet kur- maya çalışan siyaseti temsil ediyor- du. Salâhaddin İslâmiyetin şerefi i- çin, dağınık Orta . Doğuyu kılıcı al- tında toplayan adamdı. Birleşik A- rap Cumhuriyetinin Başkanı bu ikin- ci yolu seçiyordu. Arap halk kütlele- rinin sevgilisi Nasır, Salâhaddin gi- bi Arap memleketlerini tek bir bay- rağa kavuşturacaktı Şimdiden Kral- lar Federasyonuna kargı harbe gi- rışmıştı "Emperyalistlerin Oyunca- ğı" Bağdat Paktına ve Iraka ateş püskürüyordu. Irak Başbakanı Abdül- vahap Mercan, müdafaadaydı. Son radyo konuşmasında Nasırın hücu- ma geçmeden evvel Krallar Federas- yonunu methettiğini söylüyordu. Na- sırın lâfından medet ummak bile, mo- dern Salâhaddinin kuvvetının delılıy— i. Bu kuvvet, halk kütlelerinini sev- gisinden gelıyordu Nasır silâha baş- vurmadan kaleleri içerden fethetme- ye çalışacaktı. Nitekim Mısırın hudut bölgesini işgal etmesinden — korkan Sudana Nasır, müslüman kardeşleri- ne karsı asla silâh kullanmayacağını 18 göz yaşları! söylüyordu. Bütün ümidi, Sudanda Milli Birlik Lideri İsmail El Alizari- nin iş başına gelmesiydi. Geçen haf- tanın ortasında Sudanda yapılan se- çimlerde El Ahzari, 173 koltuğun 115 ini kazandığını, iddia ediyordu. Ama resmi neticeler henüz belli değildi. Bununla beraber hiç bir partinin tek başına ekseriyeti kazanamıyacağı sa- nılıyordu. Orta - Doğudaki son, gelişmeler herhalde Birleşik Arap Cumhuriye- tinin etrafında dönecekti. Krallar Fe- derasyonunun, Nasırla aşık atamıya- cağı şimdiden — gözükmekteydi. Ye- menin de illhakıyla yeni devlet üçün- cü üyesini kazanıyordu nın Askeri ve mali vesayeti altında bulunan Libyanın bile Nasırın cazibesine dayananıadığı söylenmek- teydi, İki ölçü elecek haftanın ilk günü .Batı dünyasının üç Dışişleri Bakanı Lloyd. Dulles ve Pineau, Filipin Hü- hükümetinin baş şehri olan Manillada toplanacaklardı. NATO'yla mukayese edilince Bağdat Paktından farklı ol- mayan SEATO'nun yıllık Bakanlar Konseyinde hazır bulunmak zorunday dılar. Sekiz üyeli Paktın — Dışişleri Bakanları, herhalde Uzak - Doğuda- ki son Rus sulh taarruzu üzerinde müzakereler .yapacaklardı. — Ruslar Çinlilerle birlikte, yabancı askerlerin Koreyi terketmesini istiyorlardı. Son- ra Endpnezya meselesi endişe verici bir safhaya girmişti. — Orta Doğu sultanlarına methiyeler yazan Dulles "Endonezya hükümetini halkın bü- yük bir kısmının ıstemedıgını gaze- tecilere söyleyerek mutadı üzere bü- yük bir gaf yapmıştı. Fırsatı kaçır- mayan Ruslar, Endonezya isyanını A- merikalıların teşvik ettiği fikrini ya- yıyorlardı. Halen Cava Hükümeti, Su. matrah asileri zorla yola getirmeye çalışıyordu. Bir zamanlar Amerika- nın verdiği uçaklar asilere taraftar bir köyü bombalamıştı. Bununla be- raber, Sokarnonun asıl güvendiği si- lâh, iktisadiydi. Sumatra iktisadi bir çember içine alınmıştı. Mücadele her- halde uzun sürecekti. Asi Hükümetin Başbakanhga gelmesini istediği Hat- ta' nın Sokarnonun tarafını tutması, güdümlü demokrasinin mucidi Cum— hurbaşkanı için muvaffakıyettı Üç Dışişleri Bakanı, dahil olmayan Kore ve Endonezyadaki du- rumu, Yeni Zellanda, Avustralya, Pa- kistan, Siyam, Filipin temsilcileriyle birlikte uzun uzun inceliyecekti. A- ma üç dışişleri bakanı başbaşa kalır kalmaz Tunus meselesinin ortaya çı- kacağı muhakkaktı. Tunus mesele- sinde resmi arabulucu, — Amerika Dışişleri Bakan Yardımcısı Robert D. Murphy vazifesine — başlamış- tı. Tunuslular Cezayir meselesinin konuşulmasını istiyorlar, fakat Fran- sa buna asla yanaşmıyordu. Fran- sayâ göre sadece Tunus hududun- daki hâdiseleri bahis konusu edil- meliydi. Murphy bakalım bu tez- leri nasıl uzlaştırabilecekti? Fransız Dışişleri Bakanı Pineau, Murphy'nin ziyaretlerinin arifesinde, Amerikanın - Doğu siyasetinin hatâlarla do- lu oldugunu Senato kürsüsünden soy— lemekten çekinmemişti: Pineau'ya gö- re Bağdat Paktı bir hataydı. Süveyş seferini durdurmak, Tunusa silâh ver- mek keza yanlış hareketlerdi. Orta - Doğuda — gaf üstüne gaf — yaptığını söylediği Amerikanın — arabuluculu- ğunu, Fransanın hangi haleti ruhiye içinde karşıladığını bu sözler göste- riyordu. Pineau, Dulles ve Lloyd a- rasında Uzak - Dogunun bir şehrinde Hatta Akılsız dost belâdır! AKİS, 8 MART 1958