İKTİSADİ Kalkınma Demagoji örnekleri Geçen haftanın ortasında Sim A- talay ve 70 arkadaşının verdiği bir önerge, D. P. saflarında görülme- miş bir asabiyet yaratıyordu. İstan- bul Belediyesine 20 milyon, lira yar- dım faslı konuşulurken Atalay ve ar- kadaşları Doğu illeri için de 120 mil- yon liralık bir ödenek ayrılmasını is- temişlerdi. Doğu Anadolu, Batıya na- zaran son derece geride — kalmıştı. 1948 den sonraki iktisadi gelişme, Türkiyenin batısında kendisini gös- termiş ve vatan sathının iki yarısı arasındaki mesafe daha da açılmış- tı. Gerçi Cumhuriyetin ilk yıllarından beri Doğunun kalkınmasına ehemmi- yet verilmişti. Ama netice değişme- mişti. Doğu ve Batı arasında gittikçe artan bir uçurum yardı. Doğuda ser- piştirilmiş bir kaç fabrika ve Bayın- dırlık Bakam İlerinin bahsettiği 1 milyarlık yol, bu manzarayı değiş- tirmiyordu. Bunu görebilmek için Türkiyenin sanayi haritasına bakmak kâfiydi. 1950 deri sonra hızla gelişen hususi sektör tamir, Adana ve İs- tanbul civarında toplanmıştı. Doğu- da müteşebbis çıkmıyordu. Memle- ketimizde bölgeler için bir muhasebe sistemi kurulsa, bu fark bütün çıplak- lığıyla gorulecektı Devletin bu hale mutlaka bir çare bulması lâzımdı. İ- leri Avrupa memleketlerinde bile böl- geler arasında iktisadi bakımdan farklar mevcuttu. Ama bu farkların giderilmesine . çalışılıyordu. Güney İ- talyanm kalkınması için devletin mü- dahalesi bunun en meşhur misaliydi. Bu bölge için bir amme müessesesi kurulmuş ve iktisatçıların, istatistikçi lerin, ziraatcilerin, sosyologların elele vermesi sayesinde bölgenin plânlı bir şekilde kalkınmasına gırışılmıştı İn- giltere, kronik işsizliğin hüküm sür- düğü bölgeler için hususi kalkınma programları tatbike koymuştu. Fran- a keza memleketin güney kısmını nasıl kalkındıracağını düşünüyordu. Bırleşmış Milletlerin iktisadi komis- nu bu mesele ile yakından ilgilen- miş, bölge kalkınması hakkında ki- taplar neşretmişti. Hattâ Türkiyede de Siyasal Bilgiler Fakültesinin İs- kân ve Şehircilik Enstitüsü bölgeci- lik hakkında, birçok yüksek memu- run katıldığı bir seri konferans ter- tiplemişti. Konferansta — Türkiyenin Doğu ve Batısı arasındaki fark be- lirtilmiş, çareler aranmıştı. Bir A- merikalı mütehassıs da T.V.A. idare- sinin Birleşik Devletlerin güney kıs- mının kalkındırılmasında oynadığı rolü uzun uzun anlatmıştı. Bu bir sürü misal, devletin geri kalmış bölgelere karşı hususi bir a- lâka göstermesinin zaruretini ortaya Koyuyordu. . nin ağır başlı simalarından Ferit Melen bu hakika- ti her türlü demagojiden uzak bir şe- kilde ileri sürdü:'Doğuda sermaye te- AKİS, 8 MART 1958 VE MALİ rakümü yoktu, hususi teşebbüs ge- lişmemişti. Devletin ayıracağı bir fon, hususi teşebbüse yardım ederek ik- tisadi gelişmeyi teşvik etmeliydi. Fakat siz miydiniz bunu söyliyen? İktisadi zaruretlerin emrettiği bu ma- kul teklif, İktidarı son derece sinir- lendirdi. Demagojiye olan zaafını her zaman yenemeyen Atalay “meseccel demagog" J1ukla suçlandırılıyordu. Bizzat Başbakan. "Şark garp yok, memleket var" diyordu. Memleketin sağı solu arasında tefrik yapılamaz- dı. İktidarın iftirakcılık ithamlarına maruz kalacağım bilen Atalay, Ağrı Milletvekili Celâl Yardımcının Doğu Anadoluya hususi bir itina — göster- menin iftirakcılıkla alâkası bulunma- dığım söyliyen sözlerini hatırlattıysa Ferit Melen Balık yağı içer misiniz ? da buna kimse aldırmadı. Orkestra şefinin işaretine çok hassas, olan Za- fer, bando ve müzikasını seferber et- mekte gecikmedi; İktidarı siyasi rüş- vetler vermekle itham eden Muhale- fetin "Müstakil bir kalkınma plânı" teklıfî sıyası ruşvetın de ötesinde bir sıyası ta numunesi değil miy- i? Rejyonalızm bambaşka bir şe- kilde tahrik edilerek ona, iştirakçi- liğin aşısı vuruunuş olmuyor muy- du?" Makâül bir teklifin büyük hiddetle- re yol açması doğrusu garıptı Biri gürbüz, biri cılız iki çocuğa sahip o- lan baba, sadece sıhhatsiz çocuğuna balık yağı içirtirse evlâtları arasın- da tefrik yapmakla mı suçlandırıla- caktı? Doğunun balık yağına olan ihtiyacı muhakkaktı. Bu sıhhi men- le bir demagoji mevzuu yapılmama- SAHADA Seçımler arefesinde Karşı ziya- bu hudut şehrini Karsın Muhalif mil- letvekılle rinden teşvik görmemesi- nin bu ihmâlin sebeblerinden biri olduğunu, bundan sonra Karsla daha fazla ilgileneceğini söylemişti. — İşte Karsın ateşli milletvekili Atalay, sa- dece seçim çevresini değil, bütün Do- ğuyu kaplayan müspet bir fikirle or- taya çıkıyordu. Bu fikri benimseme- nin tam zamanıydı. Ama verilen ce- vap sadece asabı bir "Sark Garp yok»' memleket var" oluyordu. İktidarın asabiyeti herhalde seçim neticeleriyle ilgiliydi. C.H.P. — daha çok Doğuda, D. P. ise Batıda muvaf- fakiyet kazanmıştı. İktidar Atalayın teklifini, Doğu illerindeki seçmenle- rin takdirini kazanmak için yapılmış siyasi bir manevra olarak karşılıyor- Bir siyaset adamının teklifinde siyasi endişeler elbette az çok To lıydı". ret eden Ba: mal ettıgını oynıyacaktı. Ama Doğunun kalkın- ması gibi ayati bir memleket meselesi, tamamiyle siyasi gözlükler arkasından görülmemeliydi. Doğu il- lerinde gerileyen D.P. nin siyasi men- faatleri de zaten bunu gerektirmiyor muydu? Rakam fantezileri Geçen hafta, bir istatistikçi olma- yan Turhan Feyzioğlu, istatistik- lere en katmerli yalan diyen meşhur İngiliz devlet adamı Disraeli'ye için- ak vermeden edemedi. Zavallı is tatistiklere neler söyletmiyorlardı ki.. Kabahat, tabii rakamların değil, ora- kamları kullananlarındı. Meselâ Ma- liye Bakam 1923-50 yılları arasında yapılan ilkokul sayısını 27 ye bölerek ortalama 298, şimdi ise 1132 okul ya- pıldığım soyluyordu Polatkan altı asırlık Osmanlı İmparatorluğunu da hesaba katsaydı herhalde daha çok hoşuna giden minnacık bir rakam bulacaktı. İktidarın verdiği rakam 27 yıllık ortalama, realiteyi göstermek şöyle dursun, onu tahrif de ediyor- du. 27 yılın hangı şartlar altında geç— tiğini hesaba katmak zaruri idi. Va- tan bir dünya harbı ile İstiklâl Sa- vaşından sonra ele alınmıştı. Sonra bir büyük iktisadi buhran gelm nun dünyayı kasıp kavuran tesırlerı silinmeden İkinci Dünya Harbi ya- şanmıştı. Bu sebeble, ortalamadan, belki de hiç ilkokul inşa edılmıyen anormal yıllar çıkartılmalıya. Muka- yese, C.H.P. iktidarının son yılların- da elde ettiği neticelere göre yapıl- malıydı. Zira D.P. İktidarı — sekiz yıldır normal değil, hatta sürnormal şartlar altında çalışmaktaydı. Ama böylesine bir mukayese tabii ki İkti- darın işine gelmiyordu. Zira ilkokul davası en çok ihmal edilen mevzular arasındaydı. C. H. P. İktidarı bırak- tığı zaman yılda 1750 ilkokul yapılı- yordu. Halbuki 1950 den beri yılda ancak 1132 okul inşâ edilmekteydi. Hele 1958 'bütçesine konan tahsisatla ancak 550 okul yapılabilecekti. Okul 21