TİYATRO İstanbul Meyhanerekorukırdı Kimi memnundu, kimisi müteessir!.. Mevsim basından beri John Pat- rik'in "Çayhane" sini oynuyorlardı. memun olanlar 140 küsur gece aynı şeyi oynamaktan bıkmışlardı. De- ğişik bir piyeste, değişik roller al- mak istiyorlar ve yeni piyesin bir an el başlaması için sabırsızlanıyor- ardıı. Müteessir olanlar bu sevimli hediye Öylesine ısınmışlardı ki bı- raksalar sezon sonuna kadar oynaya- bilirlerdi. Gişe de bu ikinci gurubu bekliyordu. Çünkü sezon ortakları- geldıklerı halde piyes her gece ka- gişe ile oynanıyordu a bir "Meyhane" ile de mevsim geçıştırıle— mezdi. Başka birşeyler göstermek bu kofkomedinin yanına bir iki sanat hilesi de katmaklazımdı. Bu düşünce ile Agah Hün, kolla - rı sıvadı, işe girişti. Sahnenin sağına işaret eden küçücük odasında gün- lerce oturdu, bırçok piyesler okudu. Robert Husson'un "Me lekler Durağı", Man Anouilh'un "Romeo ve Jeanet- ti, Jagues Deval'in "Aziz Gölge" Bunlar güzel piyeslerdi ama, a- ynı sahnede halk tutacak munekkıt— ler beğenecekler miydi ? Bu düşün- celiğinin çok kolay ve ucuz bir yola ayırdı. Ankarada başarı kazanan işleri Trepertuara almak.. i fakat bu durumda "Küçük Sah- sahnenin prestijini kaybetmesiihtima- li mevcuttu. Açıldığı gündenberi her piyesin Türkiyede ilk temsilini yapma şerefini kazanmış bir san'at müessesesi, şimdi, Ankara'da başarı kazanmış piyesleri repertuara almak- la, kendisine kolayca başarı payı çı- karmaga çalışan, "İkinci vizyon" bir Tiyatro durumuna düşüyordu. Bu son hâdiselerle kritik bir Vasıyette bulu- nan Küçük Sahne için hayat memat meselesiydi. Hun, Nevin Seval ve Münir Özkul'dan mürekkep da- re heyeti başbaşa verdi, düşündü, ta- şındı, 7 ortakla konuştu ve sonunda Çayhane den sonra Ankara'da oyna- nan Keçıler Adası" nı, ondan sonra da Deval'in "Aziz Golge sini sahneye koymağı kararlaştırdılar. Böylelikle hem eski rejisörleri Muhsin Ertuğrul'un tanzim ettiği re- pertuara ıhanet etmemiş bulunuyor- lar, hem de "Keçiler Adası" ndan sonra "Küçük Sahne" tarzına uygun zarif, hafif bir komedi sahneye koy- muş oluyorlardı. Hesap makinesi Memleketimizde kaç tiyatro varsa adar ayrı zihniyette Tiyatro idaresi ve san'atkar var. Mesela, El- mer Rice adında bir Tiyatro yazarı çıkıyor, birçok piyesler yazıyor. Şe- hir Tiyatrosu bu pıyesler arasında bir eleme yapıyor, "Sokakta" isimli kolaylıkla başarı temin edecek eseri alıyor, sahneye koyuyor. Öte yanda yarının mühendisleri olarak yetişe- cek olan Teknik Üniversite talebele- ri, ders saatlerinden ayırabildikleri zaman içinde oynamak Üüzere yine Hesap makinesinden bir sahne l1t1I aynı müellifin çok daha zor olan baş- ka bir piyesini, "Hesap Makinesi" ni ele alıyorlar, dılımıze kendileri çevi- riyorlar, dekorlarım, ostümlerini kendileri yapıyorlar kendileri sah- neye koyuyorlar ve ortaya pırıl pırıl bir temsil çıkıyor. Ötekiler profesyo— neldirler, hayatlarını bu mesleğe vak- fetmışlerdır buradan para kazanı— yorlar. Fakat ne yazık ki her profes- yonel gibi işin kolayına kaçıyorlar. Berikiler amatördür, işlerinden, güç- lerinden, derslerinden ayırabildikleri zamanlarında daha zorlu olan gerçek Tiyatroyu tanımaya, ve tanıtmaya ça- lışıyorlar. Aradaki fark bu.. Öyle zannediyoruz ki Tiyatromu- zu kalkındıracak olan bu amatör top- luluklardır. Gençlik Tiyatrosu, Cep Tiyatrosu, Akadem Tiyatrosundan sonra Teknik Üniversite San'at Kulü- bü memleketimizin iftihar — edeceği Avand-gard sahnelerdir. Teknik Uni- versiteliler iki piyes ele almışlar. Bi- rincisi Adamow'un "Profesör Taran- ne" 1 ikincisi Rice'in "Hesap Makine- si". Attila Alpagö'nün sahneye koy- duğu bu ikincisinde herşey o kadar ustaca tanzim edilmiş ki insan karşı- sındaki topluluğun bu işe cam gö- nülden hazırlandıklarını ilk bakışta anlıyor. Alpagö bu çalışmasıyla istik- balin en değerli- rejisörlerinden biri o- labileceğini gösteriyor. Bay Sıfır TO- lünde Bayhan Türer, nefis bir kom- pozisyon yapmış. Bayan Sıfır" da Gül- çin Caner, Dasy Dia Can ve anasını oldure rukan İşgör kabiliyetlerini ortaya dö- küyorlar ve bizleri ümitlendiriyorlar. Berrin Teksoy, Egemen Taylan, O- nur Ayangıl Tulgar Can, Şengün Ku- ran, germin Bora, Ibrahım Vural ve Özer Erdeniz bu guzel temsil gurubu- nu tamamlıyor. üzik aranjmanı genç orkestra şefimiz Pertev Apay- dınındır. Teknik — ÜUniversite San'at Klubü, simdi yem piyesler hazırla- makla meşgul. Ama bu işte yalnız de- ğiller, yine aynı üniversite içinden, İnşaat Fakültesinden bir grup, baş- larında Kanat Durgun olduğu halde, Tenessee Williams'ın "İhtiras Tram- vayı" na çalışıyorlar. Amatör tiyat- rolarımızın bu faaliyeti tiyatro seven- ler için olduğu kadar memleketimiz için de övünülecek bir olaydır. Bir piyesin tarihçesi Rejisörün odasının kapısı birden a- çıldı ve genç bir kadın hızla içeri girdi. Telâşlı, heyecanlı bir hali vardı. Çünkü tercüme, ettiği, tiyatroya ver- diği, edebi heyetın okuyup kabul et- tığı, idare heyetinin repertuara aldı- ği ve ilk temsilinin tarihi kararlaş- tığı piyes için, Almanya'ya müellifi- ne yazdığı mektuba, ilgili yayınevin- den gelen cevapta kullıyetlı bir para talep ediliyordu. Bu genç kadın Ba- yan Türkis Noyan'dı ve Curt Goetz adındaki bir Alman Tiyatro yazarın- dan tercüme ettiği piyesin adı da "Montevideo'daki ev", bizdeki ismiy- le (Halanın Mirası) idi. Bayan Noyan ne yapacaktı şim- di? Emek verdiği tercümesi sa- natkârların emek vererek hazırladık ları temsil heba olup gidecek miydi? AKİS, 4 ŞUBAT 1956