ÜNİVERSİTE Muhtariyet Gaf üzerine gaf . Geçen ayın ortalarında birgün, İç- işleri komisyonunda birbirinin pe- inden söz alan iki Demokrat Partili milletvekili, Unıversıtelerı ve öğretim üyelerini itham ediyordu. İki Demok- rat milletvekilinin soyledıklerı haki- katen ilk nazarda insanı ürpertecek mahiyette idi. Her ilcisi de Üniversi- telerimizde komünizm propagandası yapan profesörlerin bulunduğunu id- dıa ediyordu. Bu iki milletvekilinden biri 1954 senesınde Samsun'dan aday gösterilmeden önce Emniyet Müdür- lüklerinde bulunmuştu. Bilhassa em- nıyetın birinci şubesinde vazife gör- müştü, adı Ekrem Anıt idi. İkincisi- nin milletvekili olmadan evvelki mes- leği, diğer fikirdaşından başka değil- di, adı Süleyman Çağlar idi ve 1954 te Kastamonu'dan milletvekili olarak Meclise gelmıştı İçişleri komisyonunda görüşülen mevzu, memurların, profesörlerin ba- kanın şahsi takdiri ve arzusu ile ve- kâlet emrine alınmaları hakkındaki hükümlerin ilgası idi. Üçüncü Adnan Menderes kabinesi, geçen — devrede biribiri arkasından getirdiği anti-de- mokratik ve totaliter kanunlar beya- nına bunu da sokmuş, memurlara ve profesörlere, bakanların istedikleri anda işten el çektirebllecek bir ka- nunu kabul ettirmiş ve bu kanuna bir fıkra ilavesi ile "emekliye ayrılış ve el çektirme hallerınde Danıştay'a müracaat hakkı" m da tanımamıştı. O günden bu yana memurlarla birlikte bılhassa Ünıversıteye indiri- len bu darbe etrafında geniş müza- kereler, uzun münakaşalar cereyan etmişti. Fakat, önceden yaptıklarının tam tersine, adeta geçmiş icraatının bir itiraf namesi ile Meclis kürsüsün- den bir hükümet programı okuyan Adnan Menderes, dördüncü kabinesi- nin programına memurlar ve profe- sörler hakkındaki işten el çektirme ve vekâlet emrine almak hükmünün ilgası hususunu da koymuştu. zaman vaziyetten ümitvar ba- zı, kimseler - durumun düzelmesinden ümitvar olanlar sadece demokratlar idi - yeni kabinenin artık mazideki yanlış hareket tarzını bırakacağım, eskiyi unutturmak için elden gelen faaliyeti gösterip, kısa bir müddet içinde huzursuzlukları, haksızlıkları önliyeceğini söylemişlerdi. Fakat ya- nılmışlardı. Şekil, fikir ve düşünce tarzı değişmemiş, sadece üç rakka- mının üzerinden bir sünger geçmiş, bir dördüncü ile zihniyet aynen baki kalmıştı. Universite hocaları — iktidarın zannedildiği kadar sempati besleme- diği, bilakis bu "kitabi" lerden fazla- ca kaçındığı inkar edilmez bir haki kat olarak ortada duruyordu. Bir kaç aylık fasıladan sonra, eski zihniyet tekrar gelmiş, yerleşmiş ve aynı tem- ponun hızı içinde icrayı ahenk eyle- meğe başlamıştı, üniversite mensup- larına iktidarın sempatı duymadığının ni tezahürü iki Demokrat milletve- kılının Içışlerı Komisyonunda yaptık- arı "huruç" ile kendisini hissettir- mişti. Bu milletvekilleri, memurlara Danıştaya müracaat hakkım veriyor, bakanın bir tek emri ile memurlara işten el çektırme yetkısının kaldırıl- masını kabul ediyor, fakat mesele bir noktaya gelınce, şu kıtabıler fas- hna intikal edince' bütün azameti ile "hayır diyorlardı. Bazı milletvekille- ri profesörlerin bir bakan emri ile iş- ten uzaklaştırılmasının hiçbir demok- ratik memlekette görülmemiş bir hâ- dise oldugıınıı söylerlerken, aksi zih- niyet bunun çok, pek çok lüzumlu ol- duğunu ılerıye sürüyor ve misal o ak da, Üniversite profesörleri ara- sında bulıınabılecek komünist profe- sörlerden kurtulmak için tek çarenin bu olduğunu iddia ediyorlardı. Ko- misyonda kopan bu fırtınayı, demok- ratik rejim ile hiç bir alâkası olma- dığı için bütün bitaraf gazeteler bü- yük manşetlerle aksettiriyordu. Hadise büyüyor Türkiye gibi, memleket selameti, vatandaş selâmeti ve rejim selâme- ti bakımından komünizmden daim — u- zaklaşmış olan bir toprak parçası ü- zerinde, Mecliste böyle bir itham or- taya atılırsa, birden sakin duran cep- henin ayaklandığım gormemek esa- sen kabil olamazdı. Sena Üyelerı ertesi gün, sabah gazetelerıne bir göz attıkları zaman, ilham edildiklerini gördüler. Ankarada senato toplandı ve gazetelere intikal etmiş meseleyi gözden geçirmeyi kararlaştırdı. Fa- kat bazı profesörler hâlâ hâdise üze- rinde tereddütle duruyorlardı; hâlâ iki milletvekilinin - eski meslekleri ne olursa olsun - böyle bir ithamda bu- lunamayacağını düşünüyorlardı. Senato harekette Senatonun toplantıya çağrıldığı gü- nün sabahı İçişleri - Komisyonu Başkam Rüknettin Nasuhioğlu'nun e- vindeki telefon — çalmıştı. Bir ses, kendisini tanıtıyor ve bir noktanın İ- zahını istiyordu. İzahı istenilen, İçiş- leri Komisyonunda iki demokrat mil- letvekılının bazı üniversite profesör- lerini komünistlikle itham edip etme- diğinin tavzihi ve tespiti idi. Rüknet- tin Nasuhioğlu, sorulan suale kesin bir cevap verdi: — Maalesef, dedi. Maalesef öyle sözler suylenmıştır Ben de sizin ka- dar müteessirim.. Fakat Nasuhioğlu, bu sözleri söy- lerken- sonradan böyle bir tavzih yaptığım kabul etm: edı- hadisenin komünistlik ithamından çıkarak, ki- tabiler ile karşıtları arasında içten-içe kaynıyan derin bir mücadelenin açığa dökülmesi şekline gireceğini kestire- memişti. Ankara Üniversitesi Senatosu da sert bir tebliğ yayınladı. Üniversite- de komünist profesörlerin mevcudi- yetı iddiasını kesin bir dille reddetti kara Ziraat Fakültesi Dekanı Kansu nun teklifi ile 6435 sayılı ka- nunun - bakan emri' ile profesorle- rın ışten el çektırılmesı hakkında! niversite muhtariyetini zedeledıgını kaydett Mücadele başlamıştı Böylece mücadele başlamıştı. An- , “'kara Üniversitesinin arkasından İstanbul Üniversitesi Senatosu da bir toplantı yaptı, iddiaları reddetti ve muhtarıyetın zedelendiği meselesi ü- rinde hassasiyetle duran bir tebliğ neşrettı İstanbul Üniversitesi tebliği- nin yayınlanmasının ertesi günü ikti- darın her meselede yanılmaz büyük "BENİM ÜNİVERSİTELERİM"