Köprülerin altından sular akıp giderken... Sene: 1950 (Demokrat Parti İktidara yeni geçmiştir) . İnsanların hayatta iki türlü hüviyeti vardır: Bunlardan biri günlük ha- inde geçen hayattır. Ben farz ediniz ki, kenarda kalmış genç bir kimseyim. Hovardalık ederim, herkes güler bana ve hattâ beni beğenirler, hovarda adamdır derler akat yarın Belediye Reisi veya Milletvekili olduğum zaman da hovardalık yapar- kötü adamdır damgasıyla damgalanırım.. O zaman tamamen ken- dimin malı değ il, aynı zamanda iç hayatımda da, eğlencemde de, ho- vardalıgımda da bütün bir memleket ve mılletın malı olurum arkadaş— lar (Alkışl . İşte o zaman gazeteci de benim peşimdedi vardalıgımda da peşimde olması, ir, Eglencemde de iç hayatımd; a beraber, milletle bera- eşımde olması, a da, evimin tezyınatında da, oturduğum binanın, yaptırdıgım asansörün, kullandıgım otomobil- e onun gözü, eli olma daşlar, ortaya çıkaramamıştır, resınde vazife almış insanlar, safhal mal olduktan sonra ı lâzımdır Fransada Stavisky'yi adliye, gazeteciler çıkarmı ÜUT bütün hayatlarında hayatlarının bütün arında, uyurken, uyanıkken, milletin kontrolüne de tabi (Bravo seslerı alkışlar). Arka abıta, yuzlerce emnıy memu e hayatının ıda— en, eğlenirken dahi millete olmak mecburiyetinde- dir. Millet, kontrolünü teker teker yapacak değildir, onu da basın va- sıtasiyle yapar (Sıtkı YIRCALI, T.B.M.M. Tutnak Dergisi, Devre IX, Cilt I, s. .756) * Sene 1954 Muhterem in icraatını murakabe (Demokrat Parti iktidara ısınmıştır) arkadaşlar, bir gazete kalkacak, sanki vekillerin, sanki hü- edecek memlekette başka hi birimkân mevcut değildir de Devlet işlerinin iyi yürümesi hakkında yegâne müd- deiumumi ve heyeti ithamiye hakkı ile mahkemeye gideceksin. olarak yazacak, yazdıktan sonra istersen dava a Mahkeme neyi görecek? matbuata vazife verilmiş. Gazete aç. Davayı açtın mı? İsbat Bakanın Vazıfesınden inbias eden herhangi bir suç iddiasının muhakemesını gö- erem arkadaşlar, bu Divanı Âlidir. Mahke meleri Divanı Alı haline getirmemek için bu içtihadın kabulü zaruri idi. Esasen mev- cut... Gelelim hususi eşhasa! Şimdi muhterem arkadaşlarım, şoyle tasavvur ediliyor: vaziyet Bir memur herhangi bir fiili harekette bulu- nacaktır ve bunu hıç bir surette murakabe imkânı mevcut değildir? Tek vasıta olarak matbuat süt unları kalmış ve orada mürakabe edi- l vardır, mılletvekıllerı vardır, âmirin de âm Büyük Mıllet Meclisi vardır. iri vardır, Adliye vardır, Buyuk Millet Mec- lisine Anayasanın temin ettiği şikâyet hakkı vardır, türlü haklar mev- (Adnan MENDERES, T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, s. 413-414-460.) zeteci bir bakanın kendi bakanlığı- $ na bağlı bir umum müdüre yazdığ ve içinde "sana bır adam eri orum, b n lira verdi, sana da 20 bin lira verecek, işini " de- diği mektubu eline geçiriyor. Gaze- ci bu b edip, bakanın rüşvet aldığını v A aza kanun bakanın değil, gazetecinin ya- kasına yapışır ve onu mahküm eder. 'İkinci maddenin goruşulmesı sıra- sında bilhassa İstanbul gazetecileri- n bu mevzuatı bahis mevzuu edi şıddetle aleyhınde bulunacakları bi- liniyor 0334 sayılı sert kanun ele cak ve hırpalanacaktı. İspat hakkının kabulü talep olunacaktı. İktidar ve muhalefet bu vesileyle konferanstan istifade gayretindeydi- ler. Muhalefet istiyordu ki konferans mesleki huduttan dışarı çıksın ve ik- tidarın bir takbihi haline gelsin. Bu- nun için tertipler düşünülmüş ve mu- halif gazeteciler vasıtasiyle harekete geçilmesi için plânlar yapılmıştı. Bu- AKİS, 16 NİSAN 1955 na mukabil Demokrat Partinin basın tedvirle vazifeli ya hazırlanıyorlardı lışanlar" m konferansıydı. Eğer "ça- lışanlar", hissi bir rak kanunlardan ziyade "çalıştıran- lar" m aleyhine tahrik olunursa dik- katler başka yerlere çekilirdi. Anka- ra sendikası konferanstan evvel bir fikrin müzakeresini / yapmıştı 6334 sayılı kanun suç İi a ettıgıne ka- naat getirilen yazıların yazarlarıyla gazetenin yazı işleri müdürlerine ha- pis cezası tanıyor, gazete sahibini ağır bir para cezasına mah- küm ediyordu. Fikir şuydu: " ki gazetelere hâkim olanlar, patro lardır; onlar emir verir, çalışanlar yazı yazar veya o yazıları d bakımdan kanun böyle tadil edilsin ki çalışanlar para cezası yesın hap- se patronlar mahküm olsun". Bu te- zin en ufak hukuk mefhumuyla bir YURTTA OLUP BİTENLER alakası yoktu dünya mevzuatında e» lundaki temayül ortadan kalkacaktı. Demokrat Parti içinde bundan pek memnun olacak şahsiyetlerin sayısı az değildi. İspat hakkının aleyhinde- kiler bunu istiyor! Konferansı muhım bir vazife bek- liyordu. Ne Muhalefetin, ne iktida- rın ajanlarına kapılm ak ve dertleri hakiki çehreleriyle ortaya atıp yük- sek bir seviyede münakaşalarım yap- mak. Eğer konferans ispat hakkının tanınması hususunda bir karar su- reti kabul ederse, bunun Meclis üze- rınde hayırhah tesırlerı olacağından edenlerin davalarını kolaylaştıracağından şüp- e edilemezdi. Toplantıya an o- larak namzet, İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin başkam Cevat Fehmi Başkut idi. Cevat Fehmi Başkutun böyle hararetli bir konferansı dira- yetle idare —edebilecek ve partizan gayeleri semeresiz bırakacak tek şah- siyet olduğunda herkes müttefikti. İzmir S.D.K. (Siyasi Düşkünler Kulübü) İzmir Fuarının kurulduğu park'taki Çay Bahçesinde, gelen bir ilkbaharın oldukça kızgın güneşinin altında oturuyorlardı. Do- kuz kişiydiler. O tarafa bakan, bir- denbire Şeref Balkanlı'nın kırmızı yüzüyle durmadan oynayan çenesini görüyordu. Masanın etrafındakiler, İzmir siyasi sahnesinin riydi. Her birinin ağzında nargilenin uzun kehribarı parlıyordu. Sadece Kültür- erken Menderes - Balkanlı Mevzu : Manerin atlaması