YURTTA OLUP BİTENLER Bir dostluk gösterisi Aynı anda Hüseyin Cahit Yalçın mahpustu muştur. Dönme üstadı Yalman bile kendısını ayıplıyor ve şoyle diyordu: rında — yumurta küfeleri taşı- madıkları için politika sahnesinde dile- dikleri gibi rol oynayanların ve sahne hunerlen gösterenlerin ' devri acaba bunun arkasından kapanmağa başla- yacak mı?". Bu satırlar, Nihad Erimi öldüren son hançer darbesi yerine geçti. Son çare N ılıad Erim yıkılmıştı 1946 den bu daima İsmet İnönünün mü- zaheretıle çıktığı baş rollerı - Ahmet Emin Yalman kendisine aktör diyor- du - elinden kaçırmıştı. Bizzat Genel başkanın sadece teveccühünü değil, itimadım da tamamile kaybetmişti, İs- met İnönü, himaye ettiği zatin hakiki hüviyetini anlamıştı. Üstad, son ve klasık alaturka ça- reye başvurdu, misine mersiyeler kaleme almaya başladı, İsmet İnönüye “süper - lider" diye bitap ediyor ve böylece beynelmılel politika lugatını yeni kelimelerle zengınleştırıyord bir lider gibi değil, - lider, lıder üstü bir şahsiyet olarak kabul edilme- lidir” diyordu. "Partinin başında sayın İnönü gibi her devirde ve her mem- lekette büyük kalabılecek bır mustes- na devlet adamı bulunm: ” yordu, "İsmet İnönüden alelade ışler beklemek abestir" diyordu. İsmet İnönü ise bunlara gülüyor- du. Zira bu gibi mersiyelere, karnı çoktan doymuştu. Fakat Nihad Erimin gayesi bambaşkaydı Bir yandan, ken- dısnıı ihad Erim yapan himayeyi tekrar kazanmak sevdasını güderken diğer taraftan da hem iktidara, hem muhaliflerine İsmet İnönü ile arasının çok iyi olduğu zehabını vermek isti- ordu. İnönüyü hep kendisinin idare 8 ettiği fikrini yaşatmağa çalışıyordu. İnönüye giden yolun kendisinden geç- tiğini zannettirmeye gayret sarfediyor- du. Beyhude emek! Politika hayatımızda artık Nihad Erim diye bir şahsiyet yoktu. Bu genç adam, kendi başım kendi yemişti. Radyo Şaka! H adise, pazar günü —Daldan dala programında cereyan etti. Progra- mın ortalarında İzmir marşı çalındı, arkadan bir ses nutuk okumaya baş- ladı. Bu bir monologdu. Monolog daha bitmemişti ki radyo müdür Müeyyet'in evindeki telefon ottu* Mıl- letvekili hiddetle : “— Bu ne rezalet!" diye haykırdı. Monologda milletvekilleriyle alay ediliyordu. olduğunu söyleyen bir sat Nutuk,' bir milletvekili adayının ağzından soylenılıyordu Dinleyen halk, kahkahadan kırılıyordu. Gülün- meyecek gibi de degıldı hatta yer yer öyle hakikatlere rastlanıyordu ki din leyiciler "sanki evvelce de işitmiş gıbı oluyorlardı. Aday sosyal meselelerden, meşhur iktisadi kalkınmadan dem vu- . Bunlar büyük işler, ilim iş- lerı diyordu. Zaman zaman kelimeleri birbiri ardına sıralayıp içinden çıkıl- maz, manasız cümleler yapıyor, ceha- letini ortaya vuruyordu. Ne saçma laf- lar vardı, yarabbi... Sonra, milletvekili olmaktan maksadım açıklıyor, partisi- ne para verdiği yolundaki ithamlara karşı kendisini "kaz gelen yerden ta- vuk esirgenmez" diye müdafaa ediyor- du. Nihayet gayesinin dünyalığı doğ- rultmak olduğunu söylüyor, çocukla- rının istikbalini temin ettiğini, şimdi sıranın torunlarında olduğunu bildiri- yordu. En sonda, hayatı boyunca mil- letv kili kalmak niyetini de açıklı- ordu. Bu, bir milletvekili adayının za- rarsız hicvinden başka şey değildi. Fakat, Devlet radyosundan okunuyor- du. Böyle bir "liberalizm" ancak Fran- sada görülebilirdi. Orada "chansonnier" ler, hem de radyo! mhurbaşkanına bile kibar kibar sogebılıyorlardı Rad- yomuz, pek hürriyetperver olmuştu. Ama bu hürriyeti — milletvekilleri îıek sevmediler, şakadan zevk almadı- ar. Radyoda telaş R adyo müdürünün evine telefon, telefonu takip etti. Müdür telaş içindeydi. Soranlara "programı dinle- medim" diye cevap verıyordu ama, an- layan kim? Bu cevabı alan Bakınız, ben sıze anlatayım diye nııtku nakle başlıyoı Oysa ki müdür, programı dinle- memiş olmakla beraber, nutuktan ha- berdardı Hadise şöyle cereyan et- mişti Bır gün Erdoğan Çaplı müdürün odasına girmiş ve elindeki milletvekili adayının ağzından bir monolog bulun- duğunu söylemiş, bunu —Daldandala programında vermek ıstedıgını bildir- mıştı Münir Müeyyet'in, daha nutkun ilk cumlelerınde tuylerı diken diken olmuştu ve iyyen muvaffakatının bulunmadığım" — haykırmıştı. — Fakat Erdoğan Çaplı ısrar ediyordu. Nasıl olsa program tele almıyordu. Nutuk seyircilere okıınabılır, fakat radyodan verilmeyebilirdi. Bunu Zzar: dı. Maksat halkı eğlendırmek değıl miydi? Fakat radyo müdürü, buna da müsaade etmedıgı cevabını verdı Böy- le bir nutkun radyonun başına neler getirebileceğini hesaplamıştı. Erdoğan Çaplı müdürü dinlemedi ve nutku seyircilerin önünde okutup, banda aldırdı. Sonra yenıde Münir Müeyyeti ziyarete gitti ve marıfetını anlattı. Nutku illâ radyodan da mek istiyordu. Müdür saçım başım yo- lacaktı. "Hayır!" diye tepmiyordu. An- cak Dr. Mükerrem Sarol - Basın-Yayın ve Turizm işlerini tedvire memur Dev- let vekili - Erdoğan Çaplının aile dostuydu. Çaplı, müdürün odasından çıkıp telefona koştu ve vekilden bir randevu istedi. Emir bâlâdan V ekil ve sanatkâr buluştular. Erdo- ğan Çaplı bandı da radyodan dışarı çıkarmış ve yanına almıştı. Gerçi rad- yonun nizamnamesi buna cevaz ver- miyordu. Ama, vekil bahis mevzuu olunca... "Doktor" nutku kahkahalarla dın- Pek hoşuna gitmişti. Erdoğ; — Medenı olacağız.. de ledı Çap Neşre— debılırsın Alay, kendısıle değildi ki— Erdoğan Çaplı bandım koltuğunun altına sıkıştırdıgı gibi radyoya geldi ve pazar günü nutku yayınladı. Nutku yayınladı ve kıyamet de koptu! AKİS, 12 MART 1955