KÜLTÜR lamazlar. Öğleden evvel seans yoktur. Gitseler gıtseler kahvelere gıdebılırler ki, oralarda kalanmaları dah ay olur. Evet, erkekler akşam u e ; kızlar sabahleyin ders görmelidirler!» Teklif, bütün kız ailelerinin deste- ğine ma: zhar Uuştur. erçi kızların sabahlan annelerıne ev islerinde yardım etmeleri bu suretle gayrı mümkün hale gelmektedir nneler — «kızımız mektebine saglıkla gıtsın sağlıkla gel- -biz yardımdan vazgeçtik» de» bu haldi arzuyu kaale almazlık edemez imdi, işin gulunç taralı bir yana terbıyecılerın üzerinde dikkatle dur- Maları gereken bir hususla karşı karşı- ya bulundugumuzdan şüphe yoktur Bir memleketın en büyük, en ileri, en gereken şehrinde mekte enç kızlar akşam Üzeri saat altıda evlerıne yalnız başla- rına gidemezlerse o memlekette mut- laka halledilmesi gereken bir dâva var demektir. Dün n her tarafında kız- lara, hele guzellerıne yoldan geçerler- ken muhtelif kimseler tarafından muh- telif şekıllerde takdir ifade edilir. Islık lmak bir Amerikan usulüdür, Ame- rikan sokaklarında bu neviden hayran- lık ihzarına sık sık şahit olunur; Fran- sada da meselâ Paristeki talebe mahal- lesi olan Ouartier Latın de genç kızlar turlu şekillerde —İisterseniz— Trahatsız edilirler. Ama oralarda erkek ile kadın arasındaki münasebet hiç bir zaman bugun lstanbulda goruldugu gibi ipti- dat bir mahiyet almiı niyet ma- kamlarının kız talebelerı hımaye altma almasına lüzum hissedilmez. Değil sa altıda, hattâ gece yarısı kadınlar yalnız başlarına evlerine dönebilirler. Pariste tıyatrolar gece yarısı biter. Seyircilerin pek çoğu da tahsillerini yapmakta olan Fransız veya ecnebi genç kızlardır. Yal- nız gelirler, yalnız dönerler. O halde, bu halin sebebi Bu halin sebebi, yükselttiğimiz, miz duvardır. mizdir. Daha geçenlerde Ankara'da se- vışen bir Turk gencıyle bır Belçıkalı kı- ın başına gelenler, daha doğrusu baş- larına getırdıklerımız elbette ki unutul— mamıştır. Genç kız - genç erkek mü- nasebetleri reaksiyonumuz u olduğun ıda kızlarımı- zın erkekler arasından geçıp de evlerı— ne gidememelerine niçin şaş Bu, her şeyden evvel bır terbıye meselesıdır Bir yetişme davasıdır. Dün- anın en tabii hâdiselerini en garip tarzda karşılarsak o hâdiseler elbette ki en garip tarzlarda karşımıza çıka- caktır. İki cins ındaki duvarı ala şağı etmedikçe yuz kızartıcı iptidai reketleri dünyanın en kuvvetli polisiyle bile önlememize imkân yoktur. Zira tekrar ediyoruz : Bu bir po- lis değil, bır terbiye meselesidir. Maa— rif Vekili işi o taraftan ele alsa, yerinde bir iş yapmış olur. lstanbulda— 12 kı son hâdiseler bunun zamanının gel- ş olduğunu isbat etmektedir. Üniversite Fizik mühendisleri yetiştiriyoruz F izik Enstitüsünün profesör, doçent iki asistanı saat iki buçuğa beş kala lâboratuvarda toplanmışlar, tatbıkı çalışmanın başlaması için biricik tale- benin gelmesını bekliyorlardı. O gün atom fiziğine ait bir ecrube yaptmla— caktı. Bir asistan, profesörün nezareti altında bir hafta uğraşarak bu tecrübe- yi hazırlamıştı. Saat 2,30 oldu, dersin başlaması lâzımdı, fakat talebe henüz gelmemişti; kika geçti, yine kimse görü fesör, doçent asıstanlar kızgın ve mah- zun bakıştılar, soma başlarını onlerine eğdiler. Anlaşılan biricik talebenin bir işi çıkmıştı, derse gelmiyecekti. Dersı gelecek haftaya bırakma tan baş oktu. O z a kadar çeşıtlı yol— lardan biricik talebede belki yeni biz heves — uyandırılabilirdi. Bir haftalık emeğinin oşa gittiğini gören asistan kendini tutamadı: «Nedi halimiz hocam», dedi, «Buna bir çare bulamaz mıyız"» Profesör başını salladı. «Evet, mutlaka bir çare bulmalıyız, bu vazi- yet noımal değil» dedi, «Bir taraftan yeni bir atom sırrı öğrenmek için bü- tün dünya bırbırıne gınyor obu taraf- tan burada bir m fiziği rübesi göstermek için tek talebe bulamıyoru Yok yok, bu işte bir yanlışlık, bir ter- tipsizlik var; bunu düzeltmenin bir yo- lu olmalı!» Yeni bir ders yılının başlaması ya- olduğ Fen Fakültelerinin Fızık Enstıtulerınde yukarıkine benzer sahnelerin görülmesi de yaklaşıyor de- mektir. Gerçekten böyle sahnelere ders yılı boyunca hemen her gün rastlanır. Vakıia dünyanın her üniversitesinde bazı çok hususi dersler vardır ki tale belerı hıç bır zama üçü geçmez. a bu konuların sadece akademik ö- nemi Vardır, yalnız orijinal fikir eseri olarak degerlıdırler Pratik tarafları ol- madığı - için çoğunluğun ilgisini çek- ezl ise, — talebe bulamıyan dersler bu çeşit dersler değil, umumi elektrik, —atom fiziği gibi fiziğin esas azla popüler olan derslerdir. Gosterılen ılgısızlık fiziğin bir özel ko- nusuna değil, doğrudan doğruya ken- disinedir. Ankara Fen — Fakültesinde geçen sene fizik okuyan talebe sayısı 15 idi. İstanbul Fen Fakültesinde de bundan fazla degıldır 15 talebe dört sınıfa bölününce, aşagı sınıflarda bırık— me de olduğu için, son sınıflara ancak iki, üç talebe kalır; dolayısiyle bu sı- nıflarda okutulan dertlere bazan talebe bulunamaz Fızıkten niye kaçıyorlar? bu ilgisizliğin — sebebi açıktır : Lise mezunu — gençler, memleketimizin bugünkü şartlan için- de, fizik tahsilinde kendileri için istik- bal görmüyorlar. Yalan zamana kadar Milli Eğitim Bakanlığı fakültelerdeki fizik talebelerine burs eriyordu ve mezun olunca bunları liselere öğretmen tayin edıyordu fizik lisansı alan bir gencin yapacağı şey, ya lisede veya küçük bir ihtimalle üniversitede fizik okutmaktı. — Talebe bu istikbali çok parlak bulmuyordu ama burs onu çekiyordu; nihayet, mali imkânları yet- ve fakülteden çıkınca kolaylıkla iş buluyordu. Fakat Bakan- lık, dört sene önce, yeni fizik öğretme- nine ihtiyacı kalmadığım ileri sürerek bursları kaldırdı ve fakülteleri kendi hâllerine bıraktı. İşte bunun üzerine de şimdiki kritik durum ortaya çıktı. Yardımcı ve Nebrasca'lılar Amiral ve filosu AKİS. 9 EKİM 1954