Hikâye : SAADET ÇENBERİ © oban, dut ağacının irili ufaklı ışık parçalarile yeryer yamalı gölgesine uzanmış, yanık yüzünde çiğ bir parıltı ile ışıldayan mavi gözlerini kısarak biraz ötedeki bayırda otlayan sürüyü nı ve maviliğini aksettiren bir sedef gibi parlak ve renkliydi. Kızgın topra- gın ve kuru otların baş döndürücü ko- kusunu genzine dolduran rüzğâr, yü” neşten kızıllaşmış kıvırcık saçlarını ka- rışdırıyor, güneş açık mintanım şigiri- yordu. Genç çoban etrafını kuşatan güzel dekorun farkında değildi; elindeki ku- ru başak sapını emerek biraz evvel ba- şının üstünden geçen tayyarenin bir be- nek halinde kaybolduğu ufuklara bakı- yordu. Yine sürüyü ağıla götürmek za- manı gelmişti. Ertesi sabah yine taze ot peşinde dağları dolaşacaktı, sonra tekrar akşam.. Yine ağıla dönüş.. Ne idi sanki bu ? Hayatmı? Ancak iki, üç saatlik yol olduğu halde, Boğaz sahil- lerine bile senede bir defa ya iner ya inmezdi. Tepelerin arasında kıvrıla kiy- rıla uzayan asfalt yolda hızla kayan renk renk, biçim biçim otomobiller ona ürkeklikten başka bir his vermez- di. Fakat yaşı yirmiye yaklaşdıkca, pek yakınındaki bu medeniyet vasıtalarile Yazan: İlhan $. Tanar yavaş yavaş alâkadar olmağa başlı- yordu. Başak dalını dişlerinin arasında gi- cırdatarak söylendi : — Ne mutlu şu geçen tayyareciyel. Dünyayı görüyor.. Kalabalık şehirlerde kimbilir neler, neler vardır. Benimki de yaşamakmı sanki! Birgün bırakıb kaçacağım bu koyunları | g “4 Çobanın gıbta ettiği tayyareci biraz sonra tayyare meydanında kendisini karşılamağa toplananların alkışları ara- sında yere indi. Gazeteciler, son reya- hatinin nasıl geçdiğine dair birkaç söz kapmak ümidile etrafında koşuyor- lar, fotoğrafcılar yandan, önden, arka- an, konuşurken, gülerken birçok re- simlerini çekiyorlardı. Kalabalığın için- den kurtulub da Hava kurumu tarafın- dan kendisine verilen buketi yanına alarak evine gidinceye kadar bir saat- ten fazla zaman geçti. Apartmanına gidince, elbiselerini de- giştirerek koyu renk bir kostüm giydi. Yorgun ve uykusuz olmasına rağmen, Kalabalıkla biraz oyalanacağını ümid ererken müzikli restoranların birine ti. Salondan içeri girib de her zamanki Bir sene evvel bir gece, genç hizin evinde bir toplantıdan sonra hemen hemen kalbini açıp evlenmek istediğini söylemek üzere iken, masasına doğru yürürken kulağına hiç de yabancı”gelmiyen bir sesin kendi. sini çağırdığını duydu; — Ooo, bizim Kerim gelmiş, bu gün döneceğini gazetelerde okuduktu ama, doğrusu bu akşam burada buluşacağı. mızı ummuyorduk. Döndü, masaların birinden genç bir adam ayağa kalkmıştı. Yanında parlak va yumuşak bakışlı bir genç kızda ardı. — Ne iyi tesadüf, tabii bizim ma saya oturacaksın. Tebrik ederiz Kerim, Kazandığın muvaffakiyetlerle her za- man iftihar ediyoruz. Ama, seni gö yeli aylar oldu.. Evlendiğimizi duydun muydu? Tayyareci, arkadaşının masasına oturdu; Evet, nişanlandığını duymuştu. Zaten bütün ıstırabı, asabiyetide o yüz: den değil miydi ? Şimdi arkadaşı Nec- detin karını olan bu genç kızı bir za- manlar o da çok beğenirdi.. Hattâ talib bile olmuştu. Fakat genç kız, Kerimin bütün şöhretine, muvaffakiyetlerine rağmen, bellibaşlı* bir işi bile olmıyan fakat kalın, manâlıbir sesle garkı söy. lemesini bilen Necdeti ona tercih et- mekte tereddüt etmemişti. * “4 Yemeğin sonuna doğru genç kız: gece Almanyadan yeni dö- nen Tenör Sesler'in konseri var, ors ya gideceğiz, dedi. Bir senedir Alman- yada idi, büsbütün fevkalâde olmuş, diyorlar. Necdette pek merakta... erim, heyecanını zabta çalışarak: — Necdetin seside ondan aşağı de- gildir. Dedi. Necdet, sinirli bir hareketle vazoda çiçeklerin arasından çekdiği bir yasemenin yapraklarını bölüyordu : en mi? Benim sesim hiç canım.. Sesler'in sesine malik olmak için, bir- çok şeyler feda edebilirdim. Tayyareci Kerim: “o hiç,, dediğin sen bende olsaydı, yanındaki kızın ni- şanlısı ben olacakdım.. diye düşündü. Bir sene evvel bir gece, genç kızın evinde bir toplantıdan sonra hemen Evet, aralarındaki müvazeneyi Necde- tin sesi bozmuştu. Terazinin ters tara fanı ağır basdıran bu, bir garkı ve küçük fakat kalın ve tatlı bir erkek sesiydi. Şimdi, Kerim bütün memleket halkının iftihar ettiği, meşhur, kahraman bir tayyareci olduğu halde, yerine kimse"