Andre Moruvanın Yeni Çıkan “İngiliz Tarihi, ve TARİHİMİZE BİR NAZAR pasa İngilizler e hakkındaki derin tetkikatile maruf, Fransız kalem er- babından “Andr& Maurois,, nın yediyüz oluz sayfalık son eseri olup tam 115 de- fa basılmış - darısı bizim müelliflerin ba- şına - olan mahsus yazılış, liş itibarile, yabancı milletler arasında en ziyade biz Türkler için, çok dikkatla keli üstünde uzun kıyaslar yapıl maya lâ Fransızca edebi olduğu ka- dar el 2 tarih kitabıdır. Ben doğrusu umumiyet ifibarile biz a İncileri takdir ederiz. On- ların terbiyesini, e i beğeniriz. O l medhetmek istediğimiz vakit : gibiciddi... deriz. Hoş, ifrata varanlara da: “Deli İngiliz.., demekten çekinmeyiz.... Fakat, bunda da kasdettiğimiz zatın, fazla doğruluk yani “kör kadılık; aşırı kendini beğenmişlik, yahut ta taşkın bir ciddiyet göstermek itiyadında olduğuna işaret et- mek isteriz... > 5 m mi İngilizlere karşı bu incizabımızın, göz- le e görülmiyen, başka sebepleri de vardır. iraz garip görünecek amma, dikkat edersek: Ahlâk, mizaç itibarile İngilizler bize çok yakındır. Ferdi olsun yaşayışları eski Türk hiç te aykırı değildir. Tıpkı vaktile bizde olduğu gibi, aile bağları son derece kuv- vetli, baba evlâdı üzerinde müessir, evlâd babaya mutidir. O derecede ki, ayni mek- tepte okumak, ayni mesleğe girmek ço- cuklar için tatlı bir vazifedir. Vaktile biz- de de, mülki, askeri, ticari ve sınai mes- lekler, hemen li babadan oğla inti- kal etmez miydi rum ağırbaşlıklık, din- dal ei şefkat, ÖZE perlik, atıcılık, binicilik, gemicilik... hasletler hayatın seyrinde her gün bri. len şeylerdir. Yalnız, İngilizler -oda sisli bir ada üstünde, asıl karadan uzak bir hayal geçirme neticesi olacak- zâhiren oldukca çekingendirler. Biz ise, altında doğup büyü bir canlılık verdiğinden olacak, hoşlandığımız birisile hemen ahbap, hattâ, dost oluverir, kolay- lıkla boynuna sarılırız. Valnız İngilizler, bir kerre de dost oldular mı, karşısındaki- nin doğruluğuna inandılar mı, artık onu hiç unutmazlar, dostlarına dost oldukları kadar, düşmanlarına da yaman düşmandır- lar. Bize gelince; o fazla açık kalpliliğimiz, 2 Galib Kemali Söylemezoğlu Eski Moskova Sefiri karşımızdakine fazla itimadımız, nasıl di- yeyim, belki her zaman yerinde olmayan azla mürüvvetkârlığımız sevkile olacak, dostumuza değil, düşmanımıza karşı bile bazan, m davranır, kıyasıya gil- yi bi MEYİZ.... ı böyle olmakla beraber, ne ı, yakin vakitlere ka- dar frenk diyarında; zulüm, ; “İaassup,, ve “cebrü taha Halbuki, tarih tetkik ve bitarafane muha: kküm,, e alem olmuştur. lehi ettikleri gibi - onların mevcudiyetine fazla bir kıymet ve vermediğimizden de olsa- meha, hattâ şefkat ile muamele e ikinci bir “cihangir millet, yoktur Hatırladığım e ei vakayı o nakletme- den geçemiyec Meşruti li alada iki ay sonra idi. “Darülfünunu Osmani,, talebesinden bi- yük bir kafile başlarında -şimdi artık hepsi rahmeti rahmana kavuşmuş olan - İsmail Hakkı, Mahmut Esat, Ahmet Mi- tat, Ali Ekrem ve saire gibi memleketimi- zin belli başlı ilim adamları olduğu halde, Romanyaya gelmişlerdi. menler evvel ahir, Türklere karşı çok eyi hisler besler- ler. Türkiye hürriyele kavuşunca, “Genç Türklerin,, ilk Avrupa seyahatına Bükreş- ten başlamaları kendilerini çok mütehas- sis etmiş, ve Köstenceden itibaren bu kafile hakkında büyük mi Bu kabilden olarak, Bükreş Şehiremini, e denilen, ann Prateri gibi şhur, bir gezinti yerindeki kır akel birinde, misafirler şerefine bir akşam ziyafeti vermişti. Bu toplantıya Türk dostluğu ile maruf, bellibaşlı Ru- men ricalinden, Adliye Nazırı M. Disses- cd (Disesko) riyaset ediyordu. etrafına yüzlerce kadın erkek - de “Cenç Türkleri, görmeye koşan genç ve mi Rumen - muştu ei sonunda, M. Dissesca aya ğü ve ateşin pi nutukla Türk ri e selâmılıyarak ; “Kim ne derse ER be Rumenler, bugünkü varlığımızı Türklerin cenabına borçluyuz. Hükümleri aldıkları milletlere karşı, hakiki bir şel- kat, mürüvvet ve sonsuz bir e kârlık ile muamele; onların dillerine, milli ve dini müesseselerine müsaade etmemi MİŞ olsaydılar, Türkler yerine biz herhangi bir komşu millet tahakkümü altına girmiş bulunsaydık, bu anda yeryüzünde tek bir Rümen kalmazdı... İşte bu minnettarlık duyguları iledir ki, kadehimi Türklerin ve Türkiyenin ebedi saadeti için kaldırırım... demişti. Bu civanmerdane sözlerden he- yanamıyarak yerinden hayret ve fırlayup - herkesin alkışları arasında - koca hatibin boynuna sarılmış, şapır şapır yanakların- dan öpmüştü... M. Dissesco'nun bu söz- leri, sadece misafirlerinin gönlünü almak maksadile sarfedilmiş bir “complimeni,,den ibaret olmayıp, dünya tarihinin kıyamete kadar önünde eğilmiye mecbur olacağı büyük bir tarihi hakikatın insanca ifade- siydi.. Zaten, Türkde, manevi birçok va- sıflar, hususiyetler, üyük kıymetler, emsaline ve zamana göre bilgiler olma- saydı, asırlarca dünyaya meydan okuya- bilecek, tehdidini ikaa muktedir olabilecek kuvvet ve kudret kazanabilir miydi... ? İngilizlerle aramızdaki benzeyişler, sa- de böyle şahsi ve ahlâki seciyelere mün- hasır değildir. Cemiyet ve Devlet teşki- lâtları da bizimkilere benzer. Ecdadımızın kurdukları koca aratarak içindeki memleketlerde nas işiret hayatının. ip- tidai olduğu kap faziletperverane * öri ve adet, leri yer nin Hükümet kuvvet ve makinesile elele vererek çalışması, ve bu usul devam el- tikce memleketin yükselmesi, kuvvetlen- mesi, büyümesi, zenginleşmesi ll olmuştuysa; o İngilterede de tı mi usullere riayet edilerek, millet benliğin bilmiş, bildirmiş ve nihayet, bizim gibi dünyaya ki bir vaziyete gelmeyi te- min etmi Oi leçesinin kemale vardığı “Kanuni Süleymanın devrindeki, teşkilâ- tımizın, kanunlarımızın zamana göre mü- kemmeliyeti dillerde destan olduğu, ve yukarıda işaret ettiğim gibi, his ve fikir yakınlığı bulunduğu içindir ki: İngiliz Kralı VI inci Henri © tarihte İstanbula kadar bir heyeti mahsusa göndererek, ka- nunlarımızı ve idare usullerimizi telkik eltirmiş ve tatbikinden çekinmemiştir. İngillerenin bugün idarecilikteki mu- vaffakiyeti sırlarından biride hiç şüphesiz, sade aileyi münasebetlerde değil, mahke- melerde bile “müdevven bir kanundan, ziyade -tıpkı asırlarca bizde olduğu gibi- kJ — ŞEN Er mn