e Filiz, şe çıkınca, iğ çi sunun yakasını kaldırdı. Hava soğuk, gök bulutlu, kadini alak. Genç kızın yüzüne çarp k, Maelelarım renklendirdi. Altları lüstik- li, geniş topuklu spa beşeri 18- ak en inde ses çıkar- ni alışmak yiyordu. , çalışanları işlerine, ta- lebeleri ne taşıyordu. Genç kız, geniş adımlarla yürüyü- güne, başının dik oluşuna rağmen, yor- gun ve uykusuzdu. Kaç gündür akşam üstleri boş yere Hasanı bekliyor, bu, gecenin ileri saatlerine kadar devam ediyordu, Odasında ışık yakmıyor, ma: kenarlarına dirseklerini odayı yarak, sokağın ıslak boşluğu içine dalgın gözlerle bakıyor, nişanlısının yolunu gözlüyordu. Bazan bekçi düdük- lerini, Hasanın ıslığı sanarak, bütün varlığiyle dinliyor, sonra Mam iletin derin bir yese düşüyor. nla uzun uzun konuştuklarını ünden pa elli günler geçmiş Genç a n her akşam ni- si Kiyarale geliyor, « Sili ndaki e b teş yüzlü salamandıranın şın saatlarce oturuyorlar, ölecek zamanki hayatlarının projelerini kuruyorlardı. dece klerdi. Filiz, gözleri yolda, düşünceleriyle güzel günlerin hayalini yaşıyarak yü- rüyordu. Mektebin yan kapısından girmek için akasyalı yola sapınca, çıplak dal- ları sallanan ağaçlar, ona gözlerini ye şartacak kadar hüzünlü göründü. Her şeyin bitmiş olduğunu, kuruyan, rüz- ğunu sanıyordu sine, vaitlerine rağm zünde durmıyarak onu ineğe Genç Ki kalbi sızlıyarak, biz ak- şam Hasanla oturdukları duvar dibine baktı. Orada bir tek yeşil ot kalmamıştı. Eğilerek sari otları okşadı. İncecik vü- cutları ıslaktı. Bu, genç kıza daha çok dokundu. Yapraklar kuruyarak dökül- müş, dallar çıplak kalmıştı. Otlar sa- rarmış, ıslak vücutları yapışkan bir s0- kulganlıkla büzülerek, duvar dibine rın dalları, biribirine karışmış, kara yı- lanlara benziyorlardı. Filiz, Yurdda çalan ders çanının se- siyle, vazifesini e yürüdü. 9 24 Açık bahçe kapısından içeri girdi. Kol- ları alçak çamların altından geçerken omuzlarını kısarak inlemesine rağmen, yeşil dallar, yumuşak kanatlariyle onun başını okşuyorlar, titreşerek aralarında saklanan yağmur damlacıkların onun omuzlarına, başına serpiyorlardı. Genç kız, Yurdun merdivenlerine yürürken, yan tarafta çalışan ihtiyar bahçıvan, elinde ei m uldu — Hoşgeldin güzel — Hoşbuldum. İşin yl İm Ali çavuş !.. İhtiyar bahçıvan, bütün bahçeyi gö termek ister gibi, çapalı kolunu kaldı. rarak havada çevirdi : — Bahçemizde senden başka taze filiz kalmadı... Ne yapalım? Kasımpat- ları hazırlıyorum... Filiz, gülümsiyerek içinden: “Benim de sevinçlerim kurudu, dedi,. Merdi- venleri çıktı. Cam kapıdan içeri girin- ce, vücudunu sıcak bir hava kucakladı. Kaloriferler yanmıştı. Genç kızlar, be- yaz yakalı, gri önlükleri içinde, z gününde dolaşır gibi, rahatlıkla işlerini gürüyorlar, masaların başında çalışı- yorlardı. Filiz, yanlarından geçerken, saygıyla onu selâmladılar. Genç kız, şapkasiyle paltosunu vestiyere bırakarak yukarı çıktı. Biraz sonra, birinci sınıfa girmiş, karatahtanın hafif kalın tatlı sesiyle metod dersi veriyordu. Filiz, öğle paydosunda, prova oda- sına girerek kapıyı sürmeledi. Yalnız: lığa, düşünmeğe ihtiyacı vardı, Yurdun uğultusu, kulaklarına çarpıyor, başının zonklamalarına karışıyordu. Yüreğinde kırıklığın, ümitsizliğin verdiği derin bir yorgunluk yardı. Kıymet verdiği her- şey, gözlerinin önünde şekillerini de- giştiriyor, manalarını, güzelliklerini kaybediyordu. Kendi düşüncelerinin içine daldıkça, Yurdun uğultuları, genç seslerin bağrışmaları, kahkahaları ku- laklarından uzaklaşmağa başlad Ders çanı Yurdun dört bir köşesin. de çınlayınca, aşağı kattan yukarı çı- kanların ayak gürültüleri duyuldu. Fi- liz, talebelerin sınıflara, işçilerin dikiş- leri başına toplandığını, ortalığa çöken sessizlikten anladı. Bir saat sonra der- si vardı. Çantasını açarak, talebesinin, kontrol ettiği defterlerini çıkardı. Ve- receği dersi bir kere daha gözden ge- çirdi. Bu işleri alışkanlıkla, dü$ünme- den yapıyordu. Aklında yaln'z bir fik- risabit yaşıyordu. Biribirine karışarak bir tek kelime halini alan : Hasan. O- nun sevgisi, Onun ihmali.. Genç kız, şakaklarını dn ağrıyı, kalbini ezen ıstırabı duymuyordu. Uzun önünde, zaman, yüreğindeki gizliliklere sakla. rak susan mantığı, onun bu zaaf an- dan istifade ederek, gizlendiği kö. şeden çıkıyor, karşısına dikilerek, yu- muşak sesiyle, ondan hesap soruyordu, Filiz, başının içinde çınlıyan bu eski, âşina sesin sorgularını şaşarak dinliyordu. “Daha, inanmakta devam edecek misin ? Aldatıldığının farkına varmıyor, sezmi önlü inanışları ve sevgisi, mantığının sorgularına isyan ederek cevap veriyordu : “Sevildiğime, aldatıl- madığıma eminim |, Genç kızın gözleri dikkatle açılmış, vücudu ürperiyordu. Mantığı saçmalı- yordu.; “Filiz, bu kadar zaman sesimi çıkarm bekledim. Fakat maalesef çok zayıf ol- duğunu görüyorum. Artık, beni dinle- mek zamanı geldi. Seni aldatan, üzen adamı bırakman lâzım | Filizin kalbi çarpıyor, parmakları geriliyor, hakiki bir ses gibi kulakla: rında duyduğu mantığını boğmak, sus- turmak istiyor; mantığının karşısında sarsılmıyan, korkmıyan sevgi duygu larının cevaplarını yüreği serinliyerek dinliyordu : “Delisin! Eğer ben seni dinliyecek olsam da ondan ayrılsam, aşıyamam. Nasıl olur ? Ben onun si caklığını kendi ellerimle nasıl soğute- bilir, onu varlığımdan çıkarabilirim ? Buna imkân var mı ? Kalbimi işleten, vücudumu besliyen kan, şimdi onu Sorarım, vücut kansız ya: Mantığının sesiyle, gönül hisleri a rasında uzun mücadeleler oldu. Yürek duyguları bütün ısrarlara rağmen kırık- tı. Mantığının kuvveti, alay edişleri karşısında yavaş yavaş yoruluyordu. Filiz, gözleri yaşlı, kafasının içinde- ki döğüşü seyrediyor gibiydi. rez dükçe, mantık haykırıyordu: “Yin bir haftadır tıpkı annen!, dünün kadını gibi uyuşuk, mücadelesiz onu bekliyorsun, onun yo lunu gözlüyorsun. Hani senin kuvve tin ? Nerede kaldı eski cesur Filiz? Dikkat et! Bu gidişle eski e eg “ riyecek. Sana benzemiyen değişik insan olacaksın ! Ben, senin en hakiki dostunum 1.. Hatırlıyorsun değil mi? Mektep sıralarında sana kuvvet, san öğüt veren yine bendim. Eserimsin. E serimin ee yıkılmasına dayi namıyorum seni yaşatamı” yacak... Bütün ayata kıracak | İn citecek... Kendini toplaman lâzım... Bi raz gayret, silkinip omuzlarından W yükü atl, Filiz, ellerini yüzüne kapattı. Hiç | kırarak ağlıyordu : (Arkası var) Ge YARIM AY BİLMECE KUPONU