—— e me j İ k ( Ç ok kimse daha doğrusu insanla- rın çoğu, hadiselerin kendilerini koyduğu vaziyetlerden kurtul- mak isterler. Sanki et- raflarındaki değişirse, başka türlü bir insan olacaklar, (o Bazıları da, bulundukları vazi- yeti, iftiharla değilse bile, tevekkülle kabul ederler. Onlar, hep aynı ray üzerinde işleyen tramvaylara benzerler; bir ileri bir geri gidip gelirler. Hayatla- rım istedikleri şekle koyanlara az ras- gelirsiniz; ve rasgeldiğiniz zaman da ona takdirle bakmak istersiniz. şte, bende bunun için Thomas Wilson'u görmek isteyordum. Çok şa- yanı dikkat birşey yapmıştı. Bu yaptığı şeyin henüz ne netice verdiği görülme- mişti; ve netice alınmadan önce de işi muvaffakıyetli saymak kabil değildi. Fakat, işittiklerime bakılırsa bu, garip bir adam olacaktı; ve onunla tanışmak hoşuma gidecekti. Bana onun çok ke- tum olduğunu da söylemişlerdi. Fakat ben sabırla ve tecrübe ile kendisinin bana herşeyi söyleyeceğini düşünüyor- dum. Hikâyeyi kendi ağzından dinle- mek istiyordum. Çünki biliyordum ki halk, herşeyi büyültmeği çok sever. Bu mesele de, e kadar büyük birşey ol- masa gere Onunla inim zaman, bu ilk hissimde aldanmadığımı anladım. Ağus- tos ayını banyolarda geçirmek için gittiğim “Capri,, şehrinde “Piazza, mey- danında bulunuyordum. Oradâ Napoli körfezine bakan bir gazinonun taraça- sında, “İschia,, adasının arkasında güne- in batmasını seyrediyordum. Adanın, ışık zemini üzerinde teşkil ettiği şekil, 9 i Yazan : W. Somerset Maugham İngilizceden Çeviren : dünyanın en güzel manzaralarından biridir. Ayakta duruyordum ve yanımda bir arkadaşım vardı. Birdenbire arkadaşım: — Bak, dedi, Wilson! — Nerede? — Parmaklığın önünde oturan, şu ar- kası bize dönük adam. Mavi gömlekli. ktım : akçıl saçlı bir baş ve kısa boylu, zayıfca bir adamdı bu. — Bu tarafa dönse, dedim. — Döner şimdi. — Bizimle “Morganoya, gelmesini söyle. — Peki. O güzel batı manzarası artık kay- bolmuş ve güneş, bir yarım portakal gibi, şarap kırmızısı rengindeki sulara gömülüyordu. Döndük ve arkamızı par- maklıklara (o dayayarak, o gazinodaki- leri seyre daldık. Herkes biribirile ko- nuşuyordu.. karışık bir ses çıkıyordu. Sonra kilisenin çanı birdenbire ince akisler bırakan bir sesle, çalınmağa başladı. Capri meydanı, kilisesi ve çan . Lokantacımın karısı Donna Lucia, eski bü güzelliğin izlerini taşıyordı... kulesi ile, tam bir Donizetti operası için dekordur. Bu manzaraya okadar dalmıştım ki, Wilsonun parmaklığın yanından kalk edi ve bize doğru geldiğini görme miti müzden onu durdurdu Sn ME seni ndir plâjda görm — Öbür tarafta şimdi. Arkadaşım beni ona tanıttı, Wilson nazik, fakat ihmalkâr bir tavurla elimi sıktı. Sonra arkadaşım ona, bizimle beraber gelmesini ve bir yere gidip birgey içmemizi teklif etti. Ben yemeğe OR dedi. — Sonra yesen olm — Olur! diye gülümsedi. Pek iyi olmıyan dişlerinin arasında gülüşü gülüş. Üzerinde mavi bir kazak vardı, ayaklarında da çok eski bir sandal. Bu kıyafet zemin ve zamana uyuyordu geçerken birkaç len giriyorum arkadaşım üzeldi: kibar ve samimi bir |