smanığ sandıl şar süslü, sislere ırıyof; "/ © MAŞ yalpalarla, içinde uyuyan çocuğu yavaşça sallanan bir onu, ömründe hiç sevinçle uyutacak hafif uy andırmamak sallanışı, bir hazla, için beşik gibi duymadığı gibi oluyordu. © Yolda arkadaşına sordu; Emme su hal.. Deniz, zorlu şeymiş Ne dersin dayı, kırk yıl lake içerisinden çıkmak istemi- DC. adamın cani . Hey yaradan Mevlâm ! bu su,ne- issam, bilgiç bilgiç gülümse- - Bu, birşey değil... Bundan daha leri vardır. bel — Gözünle görmeden akıl erdiremez- sin ki... Tophane rıhtımına yaklaştıkları zaman, yüklü bir mavnanın sıkı poturlu bir Hacı Hü | nn yemiciye seslendi: Haş geldin, Veysel reis! Gemici, elile işaret ediyordu: — Hoş bulduk, Hacım... Sen, nereler- ? Çoktandır görünmez oldun! Hacı Hüssam, boynunu büktü ; — Ne yaparsın ? Geçinme yelkenle e dünyası! iş, güç! Gemici de gülüyordu: Eh, Allaha şükür... bırak güç olsun! Iş olsun da, — Öyle... Öy İs... Ali Osman, usulca sordu - Dayı be, bu gemi ile ne yaparlar? — Buda, bir çeşit ticarettir. Ali Osman, küçük dilini yutacaktı : Deme be! bu, keyifli bir ticaret.. Hem de ii de para İş dediğin de Birdenbire le dolaş, böyle olm Lİ Gi zati İstanbula, ticaret Üç beş Jel için geliyorum. kuruşum var. Böyle p bir iş tulsam, olur mu acı sam güldü: gibi kolay Gemicilik, g e — Vazgeç... göründüğü değildir. Zor, ayri KL çok zor iştir. smanın bir kere kafasına girmişti: kolaylığı birak.. — çlü Rüzgâr, yelkeni ii mi yan gel, keyfe b A . Sen, bana, bü gemicilerden birini tanıt, ötesine karışma | Yağcı Hacı Hüssam, kendi işlerinin hesaplarını düşündüğü ve kafası onlarla dolup taştığı için, yol arkadaşına uzun uzun meram anlatmaktan üşendi : — Olur, dedi aw Ali Osman, nihayet muradına ermişti. Ticareti bırakıp köyünde dinlenmek iste- yen bir « Karadeniz uşağından » , tepeleme fındık yüklü bir gemiyi satın “almıştı; Adalardenizine pupa yelken açıldı. Yanında dümen tutan, yelkenleri kul- lanan bir iki yardımcı vardı, Ali Osman, bütün işleri, onlara bırakmış, kendi, burun tarafına bir şilte serip uzanmışlı. Şimalden esen kuvvetli rüzgârlar, yel- armaranın dur- > kenleri şiş gun sularını yararak ilerliyordu. Sabaha karşı boğazı geçmiş, Çandarlı açıklarına cl iş ri Uluk, birdenbire kararmış, siy kunç bulutlar, gök- yüzünü karı ar İmIŞ, ka ermişti. Ali Osman korkarak iğ Mümin reis, hava, bozacak gibi... ne yapacağız Mümin reis omuzlarını silkti: — Bunun burasında, siğinacak bir mendirek liman, .. Birazdan yağ: mur bastıracak r yıldız esmezse, yil kıble karışık işimiz iyidir ama eserse, Allah yardımcımız olsun Ali Osmanda renk atmıştı: — Şakanın şırası değil, reis! Sen, kıyılardan cak değiliz ki kıble ile işimiz olsun... şöyle bir hesapla da, yakın birine yanaşalım. Mümin reis, gillikçe kararan ufuka bakıyor, Ali Osmanın söylediklerini değil, kendi kendine hesapladıklarını düşünü- yordu. (Arkası 28 inci sayfada)