598 UYANIŞ No. 1722—37 Hikâye: (Gi dö Mopasan'dan: «La morte» ) Ölü Onu delicesine sevmiştim! Dünyada yalnız bir mah- lüku görmek ve yalnız bir şeyi düşünmek, kalpte yalnız bir arzu taşımak ağızda bir ismi, tekrarlamak, bilâ fasıla tekrarlamak, bir dua gibi tekrarlamak- sanki tuhaf bir şeymi?Size aşkımızı anlatacak deği- lim, onu herkes bilir çünkü hep ayn şey..İşte: Onu görmüş ve sevmiştim. Bir sene onun kaldım. Ona kendi Sevgisi, içinde kendimi o kadar hasr- etmiştim ki yaşıyor mıydım, bu dik? bilmiyordum. O şimdi köhne âlemde miy öldü; nasılmı? ne bile- yim, yağmurlu bir akşam eve geldi, ıslanmıştı; erte- si günü öksürüyordu, bir hafta kadar öksürdü, nihayet yatağa düştü. Alnı ateş gibidi, gözleri için yordu. Soruyordum, cevap veriyordu. Ogün neler ko- için yanı- nuştuk ? şimdi tabutunu çivileyen çekiç seslerinden başka hiç bir şey hatırlıyamıyorum. Onu bir mezara gömdüler. Orda duramadım... Ertesi gün bir seyahate çıktım. Dün Parise geldim. daha Odamı, odamızı yatağımızı mahlükun ölümünden sonra bir evin içinde kalan her şeyini tekrar görünce derin bir doğrusu bir ye'se düştüm. Bir zamanlar içinde onun oturduğu bu duvarlar arasında artik oturamazdım, şapkamı aldım, buradan kaçmak istiyordum. Kapıya yaklaşır- ken büyük endam aynası gözüme ilişti bu ayna onun tuvaletini tanzim etmesi için konmuştu; tam karşı- smda durdum. Ona o kadar çok bakmıştıki haya- lini halâ muhafaza ediyordu. O sanki bir ayna değildi, dokundum. Buz gibi. Hatıra, hatıra.. Ah insana azap çektiren ayna!! Kalpleri, önünde geçen her şeyi silmiş kendisine bakan, kendisini ihtiva eden her şeyi unutmuş olan bu ayna &ibi sevgilerini unutan insanlar kim bilir ne kadar bahtiyardır? Dişarı çıktım, isteme- yerek o mezarlığa gitmişim; onun çok sade doğru RİN iki Fransız olan mezarını buldum. tablosu lıyordu.Ortalık kapkaranlık olunca yerimden kalktım Fakat omezarı bir türlü bulamıyordum. Gözlerim açık, mezarlara ellerimle, ayaklarımla, dizlerimle, göğsümle, başımla çarparak onu bulamadan ilerliyordum. yürü- düm yolunu arayan bir kör gibi taşları, yoklayarak yürüdüm; ay ışığı bile yok, ne karanlık gece bul.. Mezar taşları arasında bu daracık yolda korku- yordum; mezar, mezar.. sağımda solumda önümde ve erkamda,her yerde mezar. Nihayet birisinin üstüne oturdum. Birdenbire oturduğum lâhtın mermer kapağı açıldı, bir sıçrayışta yandaki mezarlardan birine kendimi attım: karşımda kanburlaşmış, çıplak bir iskelet, bir ölü!.. şunları okumuştum: akrabasını sever, na- mev'udu Taşın üstünde biraz evvel (Burada Jak Olivan metfundur muskâr ve hayırperver bir insandı, eceli ile öldül. Şimdi ölü, taşının üstündeki satırları oku- yordu. Okumasını bitirdikten sonra yerden sivri bir taş aldı ve bu yazıları ihtimamla kazımıya başladı: ve sonra şehadet parmağının ucu ile duvara sürülen bir kibrit gibi taşta izler birakarak şunları yazdı: (Burada Jak Olivan metfundur. Mirasına bir an evvel nail olmak için pederinin ölümünü tesri etti, zevcesine işkence, çocuklarına azap çektirdi. Çalabil- diği kadar çaldı ve sefilâne öldü.| Yazısını bitirdikten sonra eserini sakin sakin seyre daldı.Başımı çevirdiğim açılıp ölülerin mezartaşl yalanları silerek hakikilerini o yazdıklarını gördüm. Hepsinin hasut, katil, omüfteri, yalancı, namussuz oldukları anlaşılıyordu. Hepsi çalmış, hepsi aldatmıştı. Bütün bu rezaleti namuslu pederler, sadık zevceler, hakikatli oğullar, atif kızlar, doğru tüccarlar yapmıştı. Ben «O» nu düşünüyordum. Her halde o da taşını silmişti, Artık korkmadan tabutlar, iskeletler arasından koşarak ilerledim, bulacağımdan emindim. Onu, uzaktan kefene sarılı yüzünü ğörme- den tanıdım. Şimdi demir salip üstünde şunlar yazılı ydı: (Yağmurlu bir günde âşıkını aldatmak için so- kağa çıktı, soğuk alarak öldü.| Sabahleyin güneş doğarken beni bir yanı başında yarı ölü buldular. (€ Hüsey in M ecmeltin zaman bütün mezarların rındaki mezarın Taşının üstünde bir kaç « Sevdi, Alnım vardı, öldü. » kelime sevildi, yerde hıçkırıyordum. Ora- da çok, pek çok kaldım. Akşam oluyordu. Ozaman delicesine oObir arzuya kapıldım. Geceyi yanında geçirmek... Fakat onun beni görürlerse buradan kovarlardı. Yerimdenkâlk- tam ve bu gaipler şehrin- de dolaşmiya başladım. Yalnız, yap yalnızdım, bir ağaç dibine çömeldin,onun “büyük yaprakları beni sak- “ — sa. Soldaki resim: Andre-Alexandre Tzanck'ın <köprü»sü, Sağdaki resim: Ch. Gir'in «Danşörler»i