574 UYANIŞ No: 1721—36 Hep öyle diyorlar, Hep öyle konuşuyorlar.. Hep neş'e, hep kahkaha, hep güzellik, hep iylik...- Hey maske.. Artık aşağı... Göz deliklerinde garez parlıyan kuru kafalar.. Ağlar gibi gülen, gibi ağlıyan; ağladığı, güldüğü belli olmıyan iki sıra diş.. Kafa kutusunun içinde beyin ve vücut kafesinde çırpınan bir kuş gibi kalp, artık itiraf ediyor: İylik mi, saadet mi, sevği mi? Hayır. Hiç biri. Ve.. O namus ve bir çok yaldız.. Yalnız: Ağlar gibi gülen, güler gibi ağlıyan güldüğü, ağ- ladığı belli olmıyan iki sıra diş.. İki sıra dişle kemirmek... güler değil.. Hep boya, boncuk, sırma İşte bir hikâye: Uzakta kalabalığın ta ötesinde ufacık bir kadın. Öbür köşede iri bir erkek.. Kadının yanında kocası var. Erkeğin yanında karısı var... Erkek onu gördü, döndü, yüzü kızarmış; karısına baktı. Şaşkın.. Kadin onu gördü, döndü, yüzü kızarmış; koca- sına baktı. Şaskın... Erkek; Butün erkekler gibi: Nadan. Kadın; havânın kızı: aldatıcı... Erkek seviyorum zannediyordu, kadın gibi.. Sevği bir parça zan. bir parça da şüphe.. Bunlar var. Seviyorlar birbirlerini... Bardaklarda içki, yataktaki kadın gibi sarhoş edici, bayıltıcı.. Kulağın ta içinde üflenen borular. Piyanonun gıcır- dıyan dişleri, bir tokmağın hafif, mütemadı zarbe- lerle kafayı sersem edişi.. Ve dans, dans, dans... Dans bittiği zaman yanyana idiler. Görüştüler.. Erkek kadıdın elini öptü titriyerek. Erkek kadının elini öptü titriyerek. Ve birden beyin ve kalp kıpırdandı. Hatırladılar heyecanla: Korkular; yabancı bir ev.Korkular; yabancı bir oda. Rüyaların kakikat oluşu. Dinen arzular. Canın çekilişi, uzanışı, ve damla damla erimesi.. Sonra kadın elleri yüzünde ağlıyor. Erkeğin dudaklarında acı bir kıvrım.. Hiyanet. Yüze sürülen çamurlar, çamurlu yüzler. Çamurdan insanlar.. “Dünya bir çamur toparlak.. kuruyup kabuk bağlamış bir çamur top.. Dönüyor... iüneş gören yerleri 93 Delât Mitat NESİR: Kendini inkâr eden! Bu dakikada çektiğim ıztırabı söyliyebilmek için dünyanın en harikulâde lisanıyla konuşabilmek mar en harikulâda sihrine malik olmak lazım, Sinyo Öğle kolların > boynumda sarılı, güzel başın benim Oomuzlarım üzerinde duruyor, bal renkli etekliğin benim ilini örtüyor, İçinde ezaya, ıztıraba benzer hisler var mı bik miyorum. Fakat ebedi bir ay aydınlığına benziyen a sakin bir hayal içinde gülümsiyen bir çocuk saffeti var, Gözlerin ufuklara bakıyor. Mısraları tamam bir şiire rensiyeli göğsün belli belirsiz bir çırpınışla dolu > Dünyanın en büyük saadetini hamle ve ancak bir kani şarap bei insanlardandım. Fakat — Artık pe çam. de diğin zaman... Ve bunu en sakin, en i bir lisanla işaret ettiğin e başımın Banda Yapan sessiz kıyametin çizdiği haile içinde maziye tek bir yumruk bile sallıyamadım Sinyor Kime ve artık ne romantik maceralara güldüm, ne kör oğlu hikâyelerine dudak büktüm nede bir kadın için birbirlerine hançer larin demir şövalyelerle alay edebildim. Başımın içinde kopan sessiz kıyame- tin içinde, bir sevgili kaybetmenin dehşeti o kadar vahşi bir azap, Sinyorita ! Dx Bilmem o hükmü verdiğin anda bu vahşi azabımi duydun muydu; zeki gözlerinde kolayca sönmiyen bir alev parlıyordu. Bir tokat yiyerek mermer olmuş insanların efsanesini dinlemiş görünüyordun, dedin ki: — Hayatta ebediyet yoktur.. hayat ayrılıklardır! Da Bu dakikayı sana anlatabilmek için .dünyanın en harikulâde lisanıyle konuşmam. lazım Sinyorita.. Çıplak kolların. benim boynuma dolanmış. Güzel başın benim omuzlarımın üzerinde yaslı. Bal renkli etekliğin benim dizlerimde kıvrılıyor. i İki çıplak kol ki belki birkaç saniye sonra bana şu karşiki dönemeçte iki mevzun mısra gibi sallanacak. Bir harikulâde baş ve bir bal renkli eteklik ki onların güzelliğe meydan okuyan yükseliş ve salla» nışlarını son defa göreceğim. Bu; birkaç dakika sonra olacak Sinyorita.. anlıyor musun ancak birkaç dakika sonra... Ve senitek bir şikayet sayhası bile teşyi edemiyecek. * Halbuki sana bu dakikayı anlatabilmek için dün- yanın en harikulâde sihrine malik olmak isterdim. Fakat gorüyursun ya Sinyorita.. bir bakışla, bir sözle taş olmuş insanların efsanesi yalana benzemiyor. Buna bu dakikada inandığım kadar dünyada hiç bir şeye bu kadar kuvvetle inanmamıştım. Yalnız bir şartla, Sinyorita; taş olan insanlar taş olmuyorlardı, öbwdiyeğin kendi kendilerini inkâr ettiklerini görüyor- lar ve bu anda başlarında kopan sessiz kıyametin çizdiği haile içinde ebediyete bakıyorlardı |... A:'Sırri ancak çılgın bir eden yeni