15 Ekim 1929 Tarihli Hayat Dergisi Sayfa 4

15 Ekim 1929 tarihli Hayat Dergisi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Akisler : HAYAT,4 Darülfünun nutku Reisi tabiisi vekilimiz dün Darülfürunun bulunan Maarif bu yüksek ilim müessesemizde çok güzel bir nutuk söyledi. Bizzat bir ilim adamı olan Cemal Hüsnü Bey, bu kisa, fakat o nisbette kuvvetli nut- kunda, Cümhuriyetin ve inki- lâbın Darülfünundan neler bek- lediğini, hiç şüpheye mahal bı- rakmayacak bir sarahatl: an- lattı. Diyebiliriz ki Cemal Hüs- nü Bey, bu yüksek ilim ve ihti- sas mahfelinde, müderrisler zümresi karşısında, hakiki bir darülfünundan memleketin ümit ettiği ve çoktan beklediği va- Zifeyi açık, kat'i bir ifade ile söyleyen ilk Maarif vekilidir. Maarif Bunu söylemekle de, nu yanda değil daima çok önde gör- mek isteriz. İnkılâbımız her şeyden evel denebilir ki Maarif ve teksif inkılâbıdır. ışıkları bütün vatandaşların ruhlarında Darülfünunun Oo kuvvetli ve dimağlarında derece derece bu mukaddes inkılâp heyecanını daima beslemeli ve daima canlı tutmalıdır. İlim ve hakikat menbat olan darülfü- gayelerin "Türk Aleminin nün aynı zamanda milli mukaddes heyecanları her tarafında ve her Türkün kalbinde ayni istikamete tevcih edecektir. İlmin vatanı olmadığını çoktanberi biliyoruz. Artık ilmi olsun, tarihimizin, azametli inki- lâbımızın bu çok şerefli tinin edasını sizden bekleriz. isteyoruz ki vatanımızın da mükellefiye vekilimizin en büyük vazifele- rinden birini ifa ettiğine kaniiz. Darülfünun vazifelerini yap- miyor mu? Kendisile, memleke- timizin, Avrupa karşısında bile, bihakkin iftihar ettiği bir pzofe- sör olan Darülfünun Emini Dr. Neşet Ömer beyin, ilim adam- tevazula yakışan bir larına söylediği gibi, henüz yarım asırlık maziye malik olmıyan darülfünun, vazifesini tam ma- nasile ifa etmekten uzaktır. Düşünmeli ki Garbın büyük darülfünunları üç, dört asırlık ilim müesseseleridir. Esasen bir darülfünunun tekâmülü, muvaf- fakıyeti yalnız ömrünün uzun- luğu ve kısalığı ilede ölçülmez. Bir ilim mabedile o memleketin umumi terakki seviyesi arasın- da da sıkı İlmin, fennin memnu, milli hars cereyanının tamamile meçhul münas-bet vardır. olduğu, ve devletin kuvvetini, mevcudiyetini cehalet ile temin ettiği devirden çıkalı daha yirmi sene oldu. Bu yirmi sene zarfında da, daima takdır, teşvik edilerek, ilmin manası müderrislerimiz ve zaruretleri anlaşılarak çalış- mak imkânını bulmadılar. Müş- külat ile pençeleşerek, yoksul- luk içinde, tehlikeler karşısında cenkleşerek uğraştılar. Darül- fünunumuzun asıl inkişafı, Ne- şet Ömer beyin dediği gibi, Cümhuriyet devrile başladı. Faka' bütün bunlara rağmen içinde bulunduğu inuhit ve Şa- raitin müsaade etliği nisbette, darülfünun, kendinden beklenen semereyi verdi, daha doğrusu, geçirdiğimiz inkılaplar esnasın- da, kendinden beklenen hare- ket ve hayatiyeti gösterdi mi? Bu suale müsbet cevap vermek güçtür. Cemal Hüsnü Beyin pek gü- zel söylediği gibi: “Darülfünu- numuzun mevcudiyeti talebesile değil, yarattığı ilim ve irfan cereyanlarınn mütemadi akis- lerinden hissedilir. Darülfünu- nun profesörleri, memleket ha- yatının tenevwü ve eşkâlini lâboratuvarlarında, dimağlarında tebellür ettiren, izah edebilen- e'dir., Maalesef itiraf etmeli- yiz ki, Darülfünün memlekette hem ilim cereyanlarının, hem milli kendi binasına kapanarak yaşamıştır. Hakiki, müsbet tatbi- ameli hayat arasın- hareketlerin haricinde, ilimle, kat ve da münasebet olmadığını ilim namına iddia edenler çıkabilir. Fakat mem- leketimiz gir- dibadın içinden sıyrılmış, mün- mütef -kkirlerinin her an nuruna mühtaç, mütem- unutmamalı ki müthis bir evverlerinin,

Bu sayıdan diğer sayfalar: