Mi n Sıtma Ee. — GE HAYAT, 21. Dostolevski Büyük Hikâye MUNİSLER Yine bana masayı mı işaret etmek istiyorsu- nuz? Onunla ne ispat edilecek ki? Masanın üstünde yatan, şahsiyetini hareketile ispatmı eti? Ah yarabbim! Dinleyiniz: © zamanlar onun bana karşı olar muhabbetinden şüphe edemezdim: ile sık sık li numa atılırdı ki. Binaen: aley h, e seviyordu... Her halde beni ordu. “Evet, hn öyledir: O eni Emek İSTİYORDU, Beni sevebilmeye ehtediyordu. Sonra, onun benim için maze- retarayabileceği her hangi bir liyakatsizliğim, bir kusurum da yoktu. Bu nokta pek mühim- dir! Ben faizciyim mi diyorsunuz? Onuher- es de diyor. Bunda ne var ki? En âlicenap adamın bir faizci olmuş olmasında elbette sebep vardır. Görüyür musunuz?.. Bazi fikirler vardır ki... Yani, demek isyanı um ki. Bazi fikirler kelime ile ifade edilmeye kalkı- şıldığı vakit. Budalaca düşerler... Söyliyen de söylediğine pişman olur. Niçin mi ? İşte onun için. çünkü biz fenayız; biz bir hakikata bile ammil edebilmekten aciziz. Vallahi başka sebep bilmiyorum. Demin “en âlicenap adam, diyordum. Kulağa ne gülünç iyor, değil mi ? Fakat bu doğru sözdür. Sözüm hakikattır! Evet, istikbalimi temin et mek benim HAKKIMDI, binaenaleyh faizle para ikraz etmek te bir HAK-tı, Siz, yanisiz insanlar, beni reddettiler; muhkirane bir sükütla beni aralarından tardettiler, Kkendi- lerine karşı beslediğim muhabbet ve merbu- tiyete mukabil onlar beni madamülhayat le- kelediler. En namuslu insanken alnıma ma- musszluk damgası yapıştırdılar. Binaenaleyh kendimi onlardan aşılmaz bir dıvarla tecrit etmek, otuz bin Ruble biriktirip meselâ Krım- da,deniz kenarında, dalgalar, bağlar arasında bu para ile alacağım çifliğime çekilmek, be- nim hakkımdı. Herkesten uzak.. İnsanlardan uzak... Mamafih kin beslemeksizin.. Bağrımda Türkçeye nakleden: AHMET RAGIP emellerim, yanımda zevcem, etrafımda çocuk- larımla — Çocuklarımız olursa — ömür ge çirmek... Şimdi kendi kendime konuşuyorum da onun için düşüncelerimi böyle cehren söyli- yebiliyorum. Fakat bunları ona o zamanlar böylece anlatmak kadar budalaca bir şey tasav- vur edilebilir mi? İşte mağrurane sükütun iç yüzü, Yalnız bundan o ne anlıyabilirdi ki? O, onaltı yaşile#o bahar hayatile, benim keder ve mazeretlerimi idrak edebilir midi? — Bir tarafta lüzumundan fazla safiyet ve doğruluk, gençlik kanaatleri, güzel bir ruhun kısa gö- rüşleri, diğer tarafta ikraz kasası, Bu sonun- cu kefeye ağır bastı. ( Bundan başka ben alçağın biri midim? İşlerimde namusluca hareket ettiğimi, kimse- yi sıkboğaz etmediğimi görmiyor midi ?) Ver yüzünde bir hakikati ilândan müşkil ne var? Bu zahirde sevimli, müşfik ve sev- gili kul, bu munis, bana zulmediyordu. Hem de tahammül edemiyeceğim ıztıraplar- ve işkencelerle... Şayet bunu sizden saklamağa muvaffak olsaydım boyuna kendi kendimi ithamda devam edecektim. Siz zannediyor musunuz ki ben onu sevmiyordum? Kim diyor ki ben onu sevmiyorum ! İşte görü- yor musunuz... Kaderin fena bir cilvesi, acı bir istihzası, bir anda bütün hayatımızı mahv ve perişan eder, Biz hepimiz tel'in, olunmur- şuzdur ; insanların bütün haytı bir lanet ve musibettir! (Benim ki herkesinkinden fazla!) Şimdi bir noktada hata etmiş olduğumu eyi- ce görüyorum:-dir yerde hesapta yanıldım! Plânım güneş gibi aşikârdı! *Mağrur ve sert. Manevi teselliye müftekir olmaktansa, ıztırap- larını gizle!” Yalan söylemedim, inanınız ya- lan söylemedim! O benim ne kadar âlicenap olduğumu sonra anlıyacak ve bunu idrak edince beni on kat fazla takdir edecek, rMiha-