birlikte Yapay Zeka Lab'ını kuracak- ları M.I.T.'e kendisi ile birlikte dön- meye ikna etti. Ancak Papert bilgi- sayarı kültür ve eğitime ilişkin dönü- şümün bir öğgesi olarak kavradığı sı- rada Piaget ile birlikte çalışmaya de- vam ediyordu. Papert şöyle diyordu: “Bir yanıdda Piaget bizlere, çocukların büyüdük- çe bir engin bilgi denizini biraz daha keşfeden harika öğrenciler oldukla- rını söylüyordu ama, öte yandan ço- cuklar okullarda harika öğrenciler ol- mak bir yana en basit şeyleri bile öğ- renemeyecek gibi gözükmekteydiler. Bu paradoksu kim nasıl açıklayabi- lir?” Papert, çı::ıcük]arm en çok kendi kültürlerine ait materyallere sahip ol- duklarında iyi öğrendikleri sonucuna vardı. Örneğin, okulu bırakmış ço- cuklar bile para sayabiliyorlar ya da resimli kitapları okuyabiliyorlardı. te yandan, bilginin o kültür içeri- sindeki yeri doğru kavratılmazsa ve korkulacak biçimde sunulursa -ma- tematik ve kısmen de gramer dersle- rinde olduğu gibi- çocuklar başarısız oluyorlardı. Papert'ın düşüncesine göre; eğer sınıflarda kullanılacak ka- dar küçük ve ekonomik olabilirse bil- gisayar bu soruna bir çözüm sağlaya- bilirdi. 1980'lerde bilgisayarlar gerçekten de sınıflarda kullanılabilecek hale gel- diler ve okullara bilgisayar girişini sağlama çabaları başladı. Kişisel bil- gisayarlar üniversitelerin yanısıra, ilk ve ortaokullara da hibe edilerek ya da indirimli olarak girmekteydi. Bunun- la beraber, devlet okullarındaki bil- gisayarlar, temel yeteneklere ilişkin pratik yapmak ve egzersiz çizmek gibi kağıt ve kalemle de yapılabilecek iş- ler için kullanılıyordu. Bir uzman eği- timcinin suçlamasına göre; “bilgisa- yarlar, ABD'deki devlet okullarının karakteristik özelliği olan ezberci eği- tim anlayısımn küflerine bulaştırıl- maktaydı.” “Amerikan devlet okullarının ta- rihsel eğitim anlayışı öğrenciler için pasif bir deneyim olmaktan ibaret- tir.” Eğitim ve ekonomi üzerine ger- çekleşen Carnegil Forumu'nun yöne- ticisi olan Marc Tucker, 1985 yılın- daki “Eğitimde Bilgisayar” konulu bildiride böyle söylüyor ve devam ediyordu; “Sonuçta, okul personeli- nin makineyi tıpkı emirleri ileten oto- matlaşmış, ezberci bir görevli gibi di- rektif verebilecekleri yeni bir araç olarak görmeleri çok doğaldı.”” Tuc- ker, bir yıl sonra National Goaver- 18 nors' Association geçici işbirliği top- lantısında yaptığı konuşmada, biraz daha iyimserdi. Ülke içerisindeki bir- kaç bölgede bilgisayarların daha “üretken”' biçimlerde kullanılmakta olduğunu söyledi. Bu bölgelerden biri de Hennigan'dı. Tucker, okulu 'He- adlight Projesi'nin uygulandığı ilk yılda ziyaret etmiş ve Lego/LOGO ile oynamakta olan dokuz yaşlarındaki bir gurup çocuğu gözlemişti. Tucker, idarecilere “Bunlar alışıl- mış Lego setleri değildi” diyordu. Birçok Lego setinde bulunan yapı modüllerinin, dişlilerin, şaftların, te- kerleklerin yanısıra arabalara ve ço- cukların yaptığı diğer oyuncaklara ta- kılabilecek elektrik motorlarını da içermekteydi. Ayrıca; çocuklar yapıt- larına dokunma ve ışığa duyarlı alı- ilgisayarla çalışırken, çocuklar gerçekleşebileceğini düşünemeyeceğiniz düzeyde matematik, bilim ve teknoloji öğrenmekteler. cılar da ekleyebiliyorlardı. Alıcı ve motorlar, çocukların alıcılardan ge- len verileri, yapıtlarının hareketleri- ni kontrol etmek üzere kullanmala- rını olanaklı kılacak biçimde bilgisa- yara bağlanabiliyorlardı. Tucker, “Bu çalışmada kız ve er- kek çocuklar dördüncü sınıfta ger- çekleşebileceğini hiç düşünmemiş ol- duğum düzeyde matematik, bilim ve teknoloji öğrenmekteler” diyordu. Hannigan'daki öğrencilerin Le- go/LOGO ile ne öğrendiklerini test etmeye yönelik bir çalışma yok. T. araştırmacıları, çocukların hangi kavramları algılamakta olduk- larını sistemli bir biçimde kontrol edebilmenin çok zor olduğunu söylü- yorlar. “Hedlight Projesi”'nin stan- dart geliştirilmesini sağlayacak bir kriter olarak değil, çocukların bilgi- sayar ile nasıl öğrendikleri üzerine ça- lışabilecek bir deney olarak görmek- teler. Sonuçta; eğitim ve bilgisayar uzmanlarına açıklamakta güçlük çe- kilebilecek veriler elde edildi. Lego/LOGO'nun tasarımında Oc- ko ile birlikte çalışmış olan ve M.LT.'ın bilgisayar bölümünden me- zun Mitch Resnick şöyle diyor: **“Testlerin sonuçları; çocukların ez- ber yoluyla ne kadar iyi öğrendikle- rini gösteriyor ve eğitim anlayışına soyut gerçeklerin ve kuralların bu ka- dar geniş yer kaplayışını açıklıyor” ve devam ediyor; “Ama çocukların gerçekten öğrenmeleri gerekenler ne- lerdir -asıl öğrenme süreci- işte bunun test edilebilmesi çok zor. Öte yandan; çalıştığınız çocukların öğrenme me- rakı ve heyecanı içerisinde olup olma- dıklarından da emin olamazsınız.” Resnick'in sık sık söylediği gibi, “oyun” Headlight Projesi için sade- ce dört harfli bir kelime anlamı taşı- mıyor. Çocuklar, araştırarak, keşfe- derek ve hatalar yaparak öğrenmeye yöneltiliyorlar. Hata yaptıklarında, neyin yanlış gittiğini bulmaları, dü- zeltmeleri ve devam etmeleri isteni- yor. Ocko, “Böylece çocuklar yanlış yapmaktan korkmaları gerekmediği- ni öğreniyorlar”” diyor. Aynı şey öğretmenler için de geçer- li. Papert Headlight'deki -matema- tik, bilim, sosyal bilimler ya da İngilizce- öğretmenlerini, deney yap- ma, eğitimlerini bilgisayar ile sürdür- me ve sonra da sonuçları gözleme yo- lunda yüreklendiriyor. Papert bu ça- lışmalardaki konumunun herşeyi bi- len bir başkanlık değil.danışmanlık olduğunu düşünüyor. “Stratejiniz öğretmenlere ne öğreteceklerini öğ- retmek değil. Bunu yapmaya yeltenen zaten çok...” diyen Papert, şöyle de- vam ediyor: “Dünyanın en iyi öğret- menlerini bulmamız sonra da onların öğretim yöntemlerini bilgisayara ver- memiz gerekmiyor, hattâ biz Henni- gan'da bunun tersini yapıyoruz.” Papert, Headlight Projesi'nin 1960'ların “açık”* sınıflarını geri ge- tirmeye yönelik bir atılım olduğunu söylüyor. Yalnız, bu sefer, öğretmen- ler çok daha güçlü ve çekici bir çalış- ma ortamına ve farklı bir yaklaşıma sahipler. “*1960'ların özgür-okul ha- reketi biraz o dönemki politik hare- ket ile bağlantılı oluşundan biraz da bazı konuların zorlamadan nasıl öğ- retilebileceğini kimsenin bilmeyişin- den başarısızlığa uğradı. Bilgisayar- lar sayesinde ikinci bir özgür-okul atı- lımı için çok daha iyi konumdayız.'” Bazı gözlemciler ise gelişmelerin olumlu yanlarından o kadar emin de- ğiller. M.L.T.'de bilgisayar alanında profesör olan Joseph Weizbenbaum, eğitime biraz daha açık ve biraz da- ha az sert bir yaklaşım getirmenin iyi bir fikir olduğunu söylüyor. “Seymo- ur gerçekten daha iyi bir öğretim yo-