Rüyası iel m e li istikrarsızlık arasında değişmez bir bağlantı kuran bütün formülleri pi ettirici bir olay oldu. © açıkça görüldü ki ekonomik v: sosyal bünye, hukuki ibrelerin en hassaslaştığı bir düzende bile, bu bünyeden en iyi faydalanma firsatı- nı kaçırmayanların parlâmentoya hâkim olabilmele- rine imkân vermektedi Siyasi gelişme bakımından, , Türkiyenin yakın ta- rihteki büyük derdi parlâmento istikrarsızlığı değil- dir. Ülkenin siyasi hayatında istikrarsızlıklar olmuş- sa, bunların da nedenini parlâmentolardaki sayılarda değil, ile daha derinlerdeki köklü nedenlerde ara- mak ai işte, 27 Mayısta nisbi temsilin siyasi hayata ge- tirdiği canlılık, köklü nedenlerin tartışılmasını su yü- züne çıkarmış olmasından dolayı önemlidir. Türki- yedeki siyasi rekabet, artık yavaş yavaş, sen-ben çe- kişmelerinin ötesine, ekonomik ve sosyal konularda- ki KERE karşılaştırılmasına doğru kaymakta- dır. yirmi yıllık siyasi gelişmenin en büyük ek- sikliği “böylece giderilme yoluna giriyor, iktidar mü- adelesi bir ideoloji ve düşüne e muhtevasına kavu- şuyor. Ekonomik gelişmelerinin en kritik dönemlerini çoktan atlatmış, az-çok kendi kendilerinden memnun duruma erişmiş olan toplumlar, böylesine bir "for- mül tartışması” nı lüzumlu görmiyebilirler ve bunun "istikrarsızlık"a götüreceğini ileri sürebilirler. Ama, Türkiye gibi bir ülkede, bu tartışma, yüzeydeki kar- gaşalığın asıl ekonomik ve sosyal nedenlerine yönel- ii. için, bir rr gerçek istikrarı sağlayıcı bir ni- telik kazanmakt Milli baköei m mutlak bir nisbi temsilden çoğun- luk sistemine doğru atılacak her adım şu bakımdan sakıncalıdır: belli formülleri savunanlar, bunları ya- yıp oy topladıkça parlâmentoda temsil imkânı bula- caklarına inanabilmelidirler. Yoksa, ancak açık art- tırman bir tâviz ve demagoji piyasasındaki başarıla- ra prim veren bir sistem, ciddi formülleri olanları, Türkiye gibi bir ülkede, ister istemez ihtilâlciliğe iter. Hukukçuların görevi Herşeyden önce, kalkınma zorunluluklarından do- ğan "kuvvetli yürütme organı" formülünün parlâ- mentodaki sağlam çoğunlukla mutlaka ilişkili olduğu düşüncesini yıkmak gerekir. Bu bakımdan, Anayasa Mahkemesinden üniversite kürsülerine kadar bütün h çulara önemli bir görev düşüyor. Doç. Dr. Mümtaz SOYSAL Türk anayasa sistemi, bugünkü haliyle bile, bü- tün “yürütme görevleri"ni "yasama yetkisi"ne tâbi tutmak yönünde ağır basıyor. Bunda Milli Mücadele- den sonra da uzun zaman süren bir hukuki geleneğin, “meclis üstünlüğü" ilkesinin önemli payı var. Her ko- nuyu inceden inceye kanunlarla düzenlemek, en hur- da yetkileri bile ayrıntılarıyla kanunlarda göstermek Türkiyede gelenek hâline gelmiş. Oysa, özellikle hızlı ki: “ in ege olan ülkelerde, hattâ ari nün dünyasındaki bütün toplumlar. oğru doğ; ruya hükümetlere ce düzenlenmesi gereken ekonomik konular, hemen alınması gereken teknik kararlar var. Vatandaşların temel haklarına ve özgürlüklerine do- kunmadıkça, anayasaların ve temel nitelikteki bazı kanunların kurduğu düzeni yıkmadıkça, bu düzenle- me ve karar yetkilerini parlâmentolardan hükümet- lere devretmek bakımından fazla kıskanç davranma- mak gerekiyor. Aksi takdirde, parlâmentolardaki oy dalgalanmalarının ve istikrarsızlıkların yürütme işle- rini aksattığını mayı geciktirdiğini söyleyenler haklı duruma geçiyorlar. Oysa Türkiyede, ileri gelen hukukçuların büyük çoğunluğu, bütün yetkileri eya tutmak eği- limindedir. Anayasa inin bu konudaki içti- hatları da pek tutarlı değildir. “Gerçi “Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu" dolayısiyle hükümete devredilen yetkiler Anayasaya aykırı bulunmamıştır ama, öte yandan "Devlet Memurları Kanunu" gibi bazı kanunlar dolayısiyle, tanınan düzenleme imkânı- nın pek dar tutulması gerektiği belli edilmiştir. Yetki devri konusundaki bu kıskançlığı gidermek için, bü- tün hukukçular modern devletin işleyiş güçlüklerine daha fazla eğilmek zorundadırlar. Parlâmento çalışmalarındaki yavaşlığı bahane e- dip önce "daha sağlam" çoğunluk, arkasından da ana- yasa değişikliği isteyecek olanların ellerindeki ee ve onlara şunu demek gerekiyor: "Anayas ve temel hakları çiğnememek şartiyle istediğiniz ie nunları çıkarabilecek çoğunluğunuz var. Bu durumd. bile bir yavaşlık buluyorsanız, yine temel haklara ve özgürlüklere dokunmamak şartiyle, istediğiniz düzen- leme yetkilerini hükümete devredebilirsiniz. Ama bü- tün bunlara rağmen hâlâ ezici çoğunluk rüyası gö- üyorsanız, niyetiniz kötü demektir: ya Türkiyenin siyasi düşünce hayatını tekrar kısırlaştırmak isti- yorsunuz, ya da 1960 EMER rahatlığa dönüşün hesabım yapıyorsunuz. Seyhan, nöbet tutuyorlardı. Şu da bir gerçek ki, bu iki zat, o anda ka- abiliyetlerine en uygun görevi yap- maktaydılar. Toplantı başladığında Feyzioğlu idareyi hemen ele aldı. Daha önce Emin Paksüt bir açış konuşması 22 Nisan 1967 yapmış, yaklaşan Olağanüstü Ku- rultaydan, fikir ve kader birliğin- den söz etmişti. Feyzioğlu ise, ii da Merkez, Yönetim Kurulun ml İSYUE acağı taktiklere kurban gitmiyeceğiz. İnönünün ya- pacağı konuşmada, şahıslarımıza yapacağı hücumlara karşı kendimi- zi yuhalattırmıyacağız, tedbirleri- mizi ona göre alacağız" dedi. Sonra, Feyzioğlunun, alınacağın- dan bahsettiği "tedbirler" görüşül- meğe başlandı. Yirmiye yakın ko- nuşma yapıldı. Tertipçiler ,toplan- 9