SOSYAL Konferanslar Gençliğin sorunları inleyicilerden biri ayağa kalktı ve ürsünün önünde, ayakta bekle- yen konuşmacıya "neden, Türkiye- de hâlâ, büyük şehirlerde bile kız ive erkek çocukları için ayrı liseler bulunduğunu" sordu. Uzun boylu konuşmacı, soruya, kelimelerin üze- rinde durarak, uzunca bir ceva verdi: Elbette ki, özellikle ilkokul ve liselerde eşit eğitimin yaran in- kar edilemezdi ve devlet okulların- da kız ve erkek çocuk ayırımı yapıl- maması daha isabetli olurdu. O dinleyici yerine otururken, başka bir dinleyici, konuşmacıya, eğitimle ilgili başka bir soru yö- neltti. Olay, geride bıraktığımız hafta içinde, Kizilay Genel oMerkezinin toplantı salonunda geçti. Konuşma- cı, eğitimci Dr. Mithat Ençti ve Tür- kiye Sosyal Hizmet, ve Araştırma Derneğinin, gençlik sorunları hak- kında düzenlediği bir konuşmayı yapıyordu. Erken saatten itibaren salonu dolduran kız ve erkek genç- ler, konuşmayı büyük bir merakla izlediler. Mithat Enç çocukluktan gençli- ğe geçişin meydana getirdiği sorun- lara değinmeden önce, bu intikal döneminin özellikleri üzerinde dur- du. Çocuğun fizyolojik bünyesi ve vücuttaki hormonal denge tama- miyle değişmekte, örneğin bazı sal- gı bezleri daha faal hale gelirken, çocuk' 0" zamana kadar duymadığı bir gelişmenin bütün yenilikleriyle başbaşa kalmaktadır. İşte bunun i- cindir ki konuyla ilgili pek çok kim- se, gençlik sorunlarını odoğrudan- doğruya bu fizyolojik (değişimlerin etkisine bağlamak istemektedir. A- ma özellikle psikolog ve antrepolog- lar arasından bazı kimseler de fiz- yolojik etkenler yanında, en azın- dan bunlar kadar önemli başka faktörlerin varlığına işaret' etmek- tedirler. Eğer değişik kültürlere sa- hip toplumlarda gençlik sorunları sayı ve çeşit itibariyle birbirine ya- kın, olsaydı, fizyolojik etkenlere da- ha geniş bir yer tanımak mümkün- dü. Ama yapılan araştırmalar, il- kel toplumlarda gençlik sorunları- nın ileri toplumlardaki ne oranla çok daha az önemli olduğunu gös- termektedir Şu halde, bu sorunları meydana çıkaran başka nedenler vardır. 20 HAYAT Bazı ilkel toplumlarda çocukluk- tan gençliğe geçiş, çocuk belirli bir yaşa girince, törenlerle tespit edilir. Örneğin çocuk, ön dişlerinin taşla vurula vurula kırılmasına dayanır- sa, artık erkek olmuştur, kabilenin surları kendisine söylenebilir ve o evlendirilir. Böylece, ilkel toplum- larda çocuklar çabucak (olgunluk çağına erdikleri, toplumun kendile- rine tanıyabileceği yetişmiş (insan haklarını çabuk elde ettikleri için, gençlik sorunları da yok denecek ka- dar azdır. Oysa ki derece derece da- ha ileri toplumlarda çocuğun genç- lik çağı âdeta bir "uzatılmış o ço- cukluk çağı "dır. Hayatım kazanıp bağımsızlığa Oo kavuşması, Oo birçok haklan kazanması ve yapısının ge- rektirdiği şeyleri yapabilmesi uzun yıllara ihtiyaç gösterir. Gençlik sorunlarıi gün. geçtikçe daha karışık bir hal almaktadır. Yüz yıl öncesine kadar dört. yıllık bir eğitimle hayata atılan genç, bu- gün, oniki yıl kadar uzayabilen bir lise öğreniminden sonra bile henüz eğitimini bitirmemiş sayılmaktadır. "Artık ben çocuk değilim!" r. Enç, gençlik sorunlarının doğ- D masına sebep olan faktörler üze- rinde durduktan sonra, bu sorunla- rın en önemlilerini bir bir ele aldı ve bir eğitimci olarak bunlara çare- ler de gösterdi. e Kızılay salonunu dolduran gençler, bu açıklamalar- dan bazılarını merakla, bazılarını, teşhisin doğruluğuna işaret eden bir gülümseme ile ve bazılarını da he- yecanla dinlediler. Sorunların birincisi, hiç şüphe yok ki, bağımsızlık dürtüsü ve bu- nun yarattığı baskılardır. e Çocuk, doğduğundan itibaren, derece de- rece bağımsızlığım kazanır. Örne- gin, yeni hareket edebildiği zaman, annesinin kucağında tepmerek, at - -ta!" diye bağırır, ama kendi ken- dine yürümeğe başlayınca artık o- nun kucağına tırmanmaz, kapıyı a- çıp, kendi başına sokağa çıkmağa çalışır. Sokakta annesi elinden tu- tarsa ondan kurtulmak için çırpınır. Bu bağımsızlık dürtüleri, çocuk ye- mek yerken, giyinirken ve onun her hareketinde kendisini gösterir. "Ar- tık ben çocuk değilim" sözleri genç- lerin en çok kullandıktan sözler a- rasındadır. Bağımsızlık ihtiyacının kendisini en fazla duyurduğu bir alan da, e- konomik alandır. Çocuk büyür, genç olur, hâlâ bir sinemaya gitmek için anne ve babasının eline bakar. Ar- kadaşlarıyla oturup bir yerde don- durma yemek veya büyüdüğünü is- pat için sigara içmek ve saire gibi istekleri de zaten hep para ile ya- kından ilgilidir ve çocuğa ne dere- ce bağımlı olduğunu, acı bir şekil- de duyurur, onu isyana yöneltir. "Ben elektrik mühendisi olamam!" Gelik, aynı zamanda, gelecekle ilgili yön arama dönemidir. Ço- cuk, nasıl bir insan olmak, nasıl bir kişilik kazanmak istediğine ka- rar verme durumundadır. Bunun için etrafında örnek arar. İşte o noktada topluma büyük işler düş- mektedir. Bir Atatürk, bir Einste- in'ı mı kendisine örnek alacaktır, yoksa, örneğin bir OKoçeroyu mu? Meslek seçimi, bu yön aramanın en önemli bir safhasını teşkil eder Burada da aile, çevre ve toplum, çocuğa yardımcı olmalıdır. Çocuk, ilkokul sıralarından itibaren, yete- neklerine göre yapabileceği bir işe yöneltilmelidir. Okullarda rehberlik, bunun için büyük önem taşır. Ai- lenin en büyük hatası, genel olarak, çocukları için, onların yapamıyacak- ları meslekleri istemeleridir. Çocuk, ailenin zoru ile muhakkak şu veya bu alanda yükselmek zorunluğu du- yar ve bedbaht olur. Bu yüzden has- talanan çocuklar bile vardır. Dr. Enç burada bir örnek verdi ve de- vamlı surette bayılma huyu edinen bir çocukla birkaç seans konuştuk- tan sonra çocuğun hiç de hasta ol- madığım, "hastalık numarası" yap- tığını anladığını söyledi. o Çocuğun babası elektrik tesisatcısı idi. Ba- ba, çocuğunun muhakkak elektrik mühendisi olmasını istiyor, her ak- şam çocuğu saatlerce ders çalıştı- rıyor, biraz geç kalsa veya tembel- lik etse, dövüyordu. Çocuk, bir de- fasında, bu dayağın etkisiyle fena- lık geçirmişti. Çocuğun bayıldığını vanan anne, babanın üzerine atıl- mış ve çocuğu korumuştu. Baba da, üzüldüğü için, çocuğu birkaç gün 22 Nisan 1967