ZAB Cinayetler Yeni bir Landru mu? 0 soğuk ve ağırdı. Saatler iler- ledikçe odadakilerin sabrı tüke niyor, umutsuzlukları artıyordu. Çünkü, sol şakağında derin bir yara izi bulunan orta boylu, iri kemikli sarışın adam, duvar gibiydi. Çoğu sorulara cevap bile vermiyor, ara- da kesik ve anlamsız cümlelerle bir- şey bilmediğini söylüyordu. Uzun boylu karayağız komiser terlemeğe başlamıştı. Soğuğa ve ince giyinmiş olmasına rağmen iri kemikli adam da terliyordu. Köşedeki bir sandal- yeye ilişmiş olan yaşlı, başörtülü köylü kadın ise terden sırsıklamdı. Merak ve korku dolu gözlerle karşı- |TA sındakilere bakıyor, birşeyler olma- sını bekliyordu. Komiser, usanma- dan soruyordu: "— Etme, uğraştırma bizi! Ada- mı senin götürdüğünü görmüşler." Fakat adam diretiyordu: — Ben kimseyi evime götürme- dim. Abdestinde namazında bir ada- m ben. Benim suçum y e . inatçı adamdı. Diğeri "Haberim ii dedikçe, o, "— Adamı senin götürdüğünü görmüşler, lm diye bağırı- yordu. Şafak sökmek üzereydi. Tahta sandalyeye ilişmiş olan yaşlı köylü kadın bütün umudunu yitirmiş, kal- kıp gitmeye hazırlanıyordu. Uykusu da gelmişti. Bu sırada Komiser, son bir umutla iri kemikli adamı yanı- na çağırdı; önce pantalon ceplerini aradı, sonra elini ceketinin cepleri- ne daldırdı. İkinci cepten elini çı- kardığında, avcunda bir miktar iğ konyanın Çumra ilçesinde, yakın zamana kadar, şimdilik tam olarak bilinmeyen bir sebepten, ötürü ailesi tarafından terke- dilmiş, beş vakit namazında, hali-tavrı garip bir adam yaşardı. Kasabanın kenar mahallesindeki kerpiç ve sazdan ibaret evine kasabalılardan kimse uğramazdı. Geçtiğimiz yılın son günlerinde Çumrada bir adam kaybol- du. Muharrem Özkay adındaki bu yaşlı köylü, bütün aramala- ra rağmen bulunamıyordu. Birgün Polis Komiseri, küçük bir şüphe üzerine, Abdullah Aksoy adlı, garip tavırlı, otuzbeş yaş- larındaki bu adamı karakola çağırdı. Kısa bir süre sonra da, kayıp köylünün toprağa gömülü cesedi, bu adamın evinden çı- karıldı. Bundan sonra olaylar çorap söküğü gibi birbirini izledi ve Abdullahın daha önce oturduğu ir başka evden dört ceset daha çıktı. Bunlar, muhtelif tarihlerde kaybolmuş, yaş ortala- maları 55'in üstünde olan köylülerdi. Olay, Türkiyede bir bomba gibi patladı. Günlük gazeteler, bölük-pörçük haberlerle meseleyi kamuoyuna duyurmağa ça- lıştılar. Olayın çeşitli m vardı ve sadist bir homoseksüel olduğu belirtilen Abdulla! oyun, bu cinayetleri ne sebeple işlediği hususu yeteri kadar aydınlanamamıştı. Bunu dikkate alan AKİS, geçtiğimiz hafta içinde, muhabir- lerinden Yılmaz Gümüşbaşı Çumraya gönderdi. Gümüşbaş, olay yerinde, meselenin sadece zabıta yönüyle değil, sosyal ve psiko- lojik yönleriyle de ilgilenerek, aşağıda okuyacağınız röportajı hazırladı. Yazıda, halen Konyadaki Musalla mezarlığında yat- makta olan Abdullah Aksoyun ve cinayetlerinin gerçekten ilginç hikâyesi anlatılmaktadır. Hüküm, elbette ki, bilim adamlarıyla, konuyu insan açısından ele alanlarındır. 22 Nisan 1967 Canavarı yakalayan komiser Film -gibi de ve kuru üzüm vardı. Tahta san- dalyede oturmakta olan yaşlı köylü kadında bir kıpırdanma görüldü. Komiserin oavcundakilere dikkatle bakıyordu. Sonra, oturduğu yerde garip şekilde sallanmağa başladıi Iğdelerle kuru üzümü, dört gün ön- ce ortadan kaybolan kocasının cebi. ne kendisi koymuştu. Demek ki, ce- binden kocasının iğde ve üzümleri çıkan bu iri kemikli sarışın adam, kocasının nerede olduğunu biliyor- du. Nitekim biraz daha sıkıştırılın- ca, baklayı ağzından çıkardı: evet» dört gün önce bir adamı evine gö- türmüştü ama, tam evin kapısında kendisinin sar'a nöbeti tutmuş, ken- dine geldiğinde ise misafirini orta- larda görememişti. Komisere bu ipucu yetti. İri ke- mikli adamı, köylü kadım ve me- murlarını da yanına alarak, geceya- rısından sonra, bütün asaba halkı- nın uykuda olduğu bir saatte, gös- terilen eve gitti. 2