AKİS " düştü. Eve kadar gidelim de vere- yim mişti. Bundan sonrasını Türkmenköylü Ahmet Kurtu şöyle anlattı: — Eve girdik. Işık yoktu. Yata- &ından başka oturacak bir yer ol- madığı için yemeği de yatağın Üze- rinde yedik. Gecenin bir vakti ben, hadi ağa, şu danayı ver de ağır a- ğır gideyim deyince o, gece misafiri olmamı istedi. Bu sırada kapıyı ar- kasından sıkıca ( kilitlemişti. Gece beraber yattık. İsteklerine uymak zorunda kaldım. Çünkü elinde ke- seri hazırdı. İşini bitirdikten sonra rahatladı. Benim, paçayı kurtardı- gımı söyledi. Sabah çıktım gittim." Üçhöyük köyünden 54 yaşların- daki Mehmet Şenelin hikâyesi de Canavar, evde, diğer e ne uyguladığı programı Mehm nele de uygulamak istemiş. Ne vr ki, onu yatağa sokamamış, Duru- mun vehametini anlayan Mehmet Şenel, cebindeki çakı bıçağını çı- kardığı gibi canavarın üzerine yürü- müş. Pabucun pahalı olduğunu an- layan canavar, homurdanarak ka pıyı açmış ve avının elinden kaçıp gitmesine göz yummak zorunda kal- MIŞ. Kimsenin kimseden haberi yok Op bugünlerde, buna benzer pek çok olay anlatılmaktadır. Özellikle canavarın omezarlığından "vukuatsız" kurtulanlar, yaşadıkla- rı o korkunç ve iğrenç saatleri bi- ZABITA bahsedilmektedir. Meselâ, 1962 yı- lında kaybolan, Karamanın Maslat köyünden Mehmet Karabacaktan; 1963 yılında kaybolan, Alan köyün- den Hüseyin Bağcıdan ve 1965 yı- lında kaybolan, Kaşoba köyünden Mehmet Ekerden henüz hiçbir ha- ber yoktur. Hepsi de ellisinden yu- karı olan ve kayboldukları günden bu yana izlerine rastlanamıyan bu şahısların da canavarın ağına düştü- gü ve onun mezarlıklarından biri- sinde olduğu söylenmektedir. Bu ihtimali dikkate almış olan Çumra Savcılığı, Konyadan istenen buldo- zerin gelmesini beklemektedir. Bul- dozer gelince, kaatilin, halen biri tarla' halinde olan, Bağlık mahalle- sindeki ev yeriyle, içinden dört ce- Çumra Canavarının evinin eski hali iskelet deposu bunların bir benzeridir. Çevresinde Çapar Mehmet adıyla tanınan ve hali vakti yerinde bir köylü olan Mehmet Şenel, Çumrada bir kahve- de otururken Abdullah Aksoy yanı- na gelmiş, "selâmun aleyküm" de- dikten sonra teklifsizce masasına o turmuş, kendisini tanıdığını söyle- miş, oğlunun kendisine çok iyilik yaptığını belirterek, adamı evine davet etmiş. Mehmet Şenel gitmek istememiş. Fakat bakmış ki olacak gibi değil, adam çok ısrar ediyor, "günah olmasın, bir fukaranın gön- lü kalmasın" diyerek, Abdullahın peşine düşüp evine gitmiş. Ne bil- sin, başına gelecekleri? "Şu yaşa gelmiş, böyle bir şeyle Wan. mış", 22 Nisan 1967 raz utanarak, biraz da ürpererek anlatmaktadırlar, Çumra gibi mu- hafazakâr, dinibütün ve namus, için ocakların söndürüldüğü bir bölgede bu iğrenç olayların cereyan etmiş o- labileceğini o Çumralılar düşünmek bile istememektedirler. Bunun için- dir ki bazı yaşlılar, olup - bitenleri öğrendiklerinde, — Tövbe, tövbe... Dünyanın so- nu geldi galiba?.. Handiyse deccal gelir" demektedirler. Bugünlerde meselenin sadece ah- lâki ve dini yönü üzerinde tartışan Çumralılar, hikâyenin bu kadarla bilmediğini de bilmektedirler. Daha izi bulunamamış üç resmi, yani Sav- cılığa intikal etmiş, bir o kadar da tahkikat konusu olmamış kayıptan set çıkan evi ve en son cinayetin işlendiği Yörükler (o mahallesindeki evinin temelleri de dahil, her yer a- ranacaktır. Gerek Çumra halkıma ve gerekse bazı yetkililerin kanısına göre, kayıp kişilere ait cesetlerden bir kısmının buralardan çıkması kuwetle muhtemeldir. Cezaevindeki günleri.: götün bu hayıhuy içinde hiç kim- se Abdullahla ilgilenmeyi aklına getirmedi. Ne Çumra Cezaevinde kaldığı 20 gün içinde, ne de ondan sonra Konyada onu hiç kimse ara- yıp sormadı. Canavar, Konyada, ön- ce genel bir koğuşa konuldu. Bura- da onunla hiçbir mahküm konuş- maya yanaşmıyor, sadece, fırsat 33