SİNEMA nenen bütün film yapım politikaları iflâsla sonuçlanmıştır. Star sistemi, ya pım maloluşlarını alabildiğine yükselt- miştir, yapımcılar eskiden olduğu gibi bire on kazanma düşlerinden ansısın uyanmışlar, kendilerine ka leşme yolunda atılması mutlaka gerekli bir adımın başlangıcıdır ve sonuç, ka- çınılmazdır. Kaçınılmazdır, çünkü ye- ni ticaret rejimi, bu defa yabancı filim getirticilerini de -ister istemez- yeril film yapımına doğru itmektedir. Getir- tici şirketlerin yeril film yapımına gi- dü mi Üstelik, getirtici şirketlerin ellerinde her zaman için sinema salon- ları vardır ve yerli film yapımcılarına karşılık, filmlerini rahatça vizyona sok- ma imkânına sahiptirler. Yabancı film getirten o şirketlerin yerli film yapımına oyönelmelerinin - şimdilik kâğıt üzerinde görünen - bir faydası da şu olacaktır: getirtici şir- ketler, ellerinde tuttukları sinema sa- lonlarının seyircisini herşeyden önce göz önünde bulunduracaklar ve bu se- yirciyi -hazır ele geçirmişken - ellerin- den kaçırmamak için onun isterlerine göre, film yapmaya kendilerini zorun- lu sayacaklardır. Bu, ister istemez iyi film, seyredilir film yapmaya gitmek- tir ki, bunun gerekliliği olan yenileş- me de kendiliğinden gelmiş olacaktır. AKİS/32 Bu tür bir yenileşme hareketinin i- çinde - Em şirketler yenileşme Zo- runluğunu d u eski yerli film ya- pıcıları - eski ve orta kuşak senaryoca, oyuncu, fotoğraf direktörü ve rejisör- lerine, yani kısaca denenmişlere yer verilecek midir? Böylesi bir davranış, insana elde olmaksızın eski hamam ile eski tasın yeril yerinde durduğu- nu ve tellâkların bile değişmediği ka- nısını uyandırır ki, yenileşmeye gidiş, tersine akan bir ırmağa döner. Yenileş- me davranışını getirecek olanlar, be- raberlerinde kadrolarını da getirecek- lerdir. Yeni yapımcılar, yeni senaryo- cular, yeni oyuncular ve yeni rejisör- ler... Seyirci buna zorlamaktadır, bu- --n içinde bulunulan karanlık dönem bunu zorlamaktadır, iç pazar sıkışıklı- ğı, dış dünyaya açılma kaygısı ve star sisteminin kişileri bunu zorlamaktadır. Bunlardan kaçış imkânı yoktur ve kaçma denemesi, olsa olsa çöküşü -üs- telik kurtulussuz bir çöküşü- bir yıl daha geriye atacaktır. Eskiye rağbet olsaydı... eni, her zaman her yerde ve her işte ilgi çekicidir ve sinemayı ticari bir işlem olarak gören yapımcı, denen- mişlerle bu çeşitten (oo bir. yenileşme hareketine - ticari zekâsıyla - girişme- yecektir. Fransadaki. İtalyadaki, İngil- teredeil, Almanya ve Japonyadaki ye- nileşmeler, eskiler ve denenmişlerle de- gil, bütünüyle yenilerle, yani denen- memişlerle - kotarılıp oortaya çıkarıl- mıştır ve hareket, bu yüzden de fiyas- ko dışıdır. Bu zorunluğu duyma, yapımcının yüzünü yenilere dönmesine yeter se- beptir. 1963 yılı, eskilerin, denenmişle- rin her bakımdan çöküntüye uğradık- ları bir yıldır ve sinemanın çöküşü de bir miktar onların çöküşü ile göbekba- ğı ile bağlanmıştır. Bu yıl içinde çı- karılanlar (oortadadır ve denenmişler, eski denemelerine rahmet okutacak ni- telikte kötü filmlerle seyirci karşısına çıkmaktadırlar. Önce yapımcıya, mali destek olan işletmeci, sonra yapımcı ve her ikisine de, çevrilenleri reddet- mekle baskı yapan seyirci, durumun farkındadırlar. Duymayan ve görme- yen, yalnızca denenmişlerdir. Tersi bir oluş, gerçekte, onları kendi kendilerini yenilemeye, değişmeye ve yeni çıkış yolları aramaya zorlardı, bu zorunluğu duyururdu. Yenilerin bir üstünlüğü de şuradadır: yıpranmamışlardır, filmografyalarında henüz, ticari başarısızlık yoktur. Çün- kü çevirdikleri film sayısı her birinde üçü aşmamıştır. Ayrıca, denenmişlere karşılık, ucuzdurlar,.bir filmin malolu- şunu büyük ölçüde etkileyecek astro- nomik rakamlar istemekte ve oyuncu- su, senaryocusu, rejisörü ve fotoğraf direktörü oile birlikte (o toplam, bir “star'ın ücretinin çok altındadır. Bu da, yapımcıyı yenilere itecek baş neden olacaktır Yeniler yolu, 1963 yılında çeyrek de olsa açılmıştır. İlk denemeler, seyirci işletmeci, yapımcı ve eleştirmecilerce olumlu karşılanmış ve destek görmüş- tür. Ticari fiyaskoya uğranmaması, yenilerin ayaklarını yere daha sağlam basmalarına yetmiş ve artmıştır. Her- şey bir yana, denenmişlerin uyuşuklu- gunu bir elbise gibi üzerlerinde taşı- maktan vebadan kaçar gibi kaçan ye- niler, sinemamız için yeni bir ses, ye- ni bir dayanak aramaktadırlar ki, bu çabaları bile kendilerini denenmişlerin hemen uzağında tutmaktadır. — Yelli- ler, kendi gerçeklerimize, kendi ken- dimize eğilme yolları (o peşindedirler. Böylesi bir uğraş, zorlamayla o düzeye gelecek olan sinemamızın gidiş hızı- nı bir kat arttıracaktır. İstenen de, beklenen de odur.