11 Ocak 1964 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

11 Ocak 1964 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 İ Filmcilik Türkiye : 1963 Türk sineması, geride bırakılan 1963 ile yine karanlıklar ve keşmekeşler arasında bocaladığı bir yıl geçirmiş ol- du. 1963ün bir başka önemli yanı, türk sinemasının ellinci yılına da ayak bas- masıydı ki, bu uzun dönemde çevrilen dörtbine yakın film içinde hâlâ bütü- nüyle bir türk filminin ortaya konul- mamış olması da ayrıca hüzün veri- ciydi. e Yapımcılarımız, senaryocuları- mız Ve rejisörlerimiz yıllaryılı çeşitli u lus sinemalarının etkisini sürdürmüş- ler, bu arada türk filmi adı altında ön- ce rus, sonra alman, sonra arap, sonra hint -içlerinde kötü italyan ve fransız melodramları da vardır- ve amerikan filmlerinin kişiliksiz o kopyacılıklarını aktarmışlardır. Her türlü etkiye açık kapıların önünde oturan sinemacıları- mızın bu kadar yanlış davranışlarında iki büyük sorumlu daha vardır ki, bun- ların başında getirtici şirketlerimizle, eğitilmemiş seyircimiz gelmektedir. Getirtici şirketler, seyirci çoğunluğunu değil, kendi isterlerini o düşünmüşler, getirilecek filmlerde yapılan seçmede kendi değer ve beğeni ölçülerini her za- man esas tutmuşlardır. Bu durumda, seyirci, iyi filmin ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini bir türlü öğrene- memiş, arada bir yapılan yarım iyini- yet denemelerini de bu yüzden ka- bule yanaşmamıştır. Aydınlara bakar- sanız, bu elli yıllık uzun süre içinde devletin ilgisizliği de sinemamızın ka- ranlıklara gömülmesinde (büyük rol oynamıştır. Bu elli yıl içinde sinema- nın yayılma, etki ve propaganda gü- cünü anlamaya ve kabule bir türlü yanaşmayan devlet, sinemamıza karşı tiyatroya gösterdiğinin yüzde biri bir ilgiden de kesin olarak kaçınmıştır. İşin burasında devleti suçlamak da gerçekte yersizdir. Gerçi, devlet herhan gi bir ilgi göstermemiştir, sinemamızın vadikiği olsun kabulden kaçınmıştır a ma, sinemamız da bir varlık olduğunu devlete kabule ne yanaşmış, ne de bu türden bir çaba harcamıştır. Suçlama, iki yanın da ortak baş niteliğidir. Geçen yıldan kalan Şinemamız, bu keşmekeşti ve karan- lıklar boyu 1963 yılında iç pazarın kaldıramıyacağı bir oranda film yapı- mını yükseltmiştir. Yurdumuzdaki yer- li film gösteren sinema salonları, se- yirci ve koltuk sayısının ortaya koy- duğu gerçeklerin dışında bir davranı- şın ürünü olan bu olağanüstü sayı, gi- N E M A derek tıkanıklığı da yarasıra getirmiş- tir. Magazin dergileriyle yapımcıların elele verip kendi başlarına yarattıkla- rı- bir çeşit ticari garanti amacıyla da olsa- star sistemi, 1963 yılında ge- riye tepen bir silâh olmuştur. Olmuş- tur, çünkü "star'lar yapımcının um- madığı - hattâ beklemediği - astrono- mik ücretler istemeye başlamışlar ve böylece filmlerin maloluş fiyatlarında yine umulmadık artışlar kaydedilmiş- tir. Buna karşılık, iç pazarda artan si- nema salonu ve seyirci oram diye bir- şey yoktur. Sinema salonları sahipleri, yapım sayısının artışından -yapımcı- lar yerine - alabildiğine (oyararlanma doğurması yüzünden, o yapımcıyı bir bakıma işin müteahhitliğine itmiştir. Yapımcı müteahhit, ince eleyip sık dokumayı bir yana bırakıp, mutlaka istenilen filmi yetiştirmeye çalışmakta, bunun için ne gerekli ise onu yapmak- tadır. Star sistemi, yapımcıyı ucuza da götürmüştür. Bu yeni ucuzluk furyası da kötü senaryocuyu, kötü fotoğraf di- rektörünü ve kötü rejisörü beraberin- de getirmiş, lâboratuvarın da buna ek- lenmesi, herşeyin oüzerine rahatlıkla tüy dikmiştir. Ucuzluk, filmleri birbi- rinin eşi kılmıştır. Çevrilen yüzelli film ancak altı ile sekiz "jön" ve "jön- fi" arasında paylaşılmakta, kısır bir görünümdeki yardımcı oyuncular da hemen hemen her filmde arz-ı endam etmektedirler. Senaryocular belirlidir, fotoğraf direktörleri belirlidir. Bütün bu sayıların üstünde de kişiliksiz re- Alışık, Ferdağ, Mekin ve Caner: yolunu tutmuşlar, gösterilecek filmler için peşin garanti ücreti istemeye, ay- rıca tek birinci vizyon yerine, iki bi- rinci vizyon film istemeye ve yapımcı- yı buna zorlamaya başlamışlardır. İki birinci vizyon filmi bir arada göster- mek demek ise, yapımcının beklediği kârın otomatikman yarı yarıya düş- mesi demektir ki, yapımcı bu durum- da zararın tam göbeğine düşmektedir. Çırpınması, daha çok batmasından baş- ka birşeye yaramıyacaktır. Seyircinin ayrıca yerli filmlere kar- şı bir bıkkınlık duymaya da karanlığa gidiş nedenlerindendir. Yapımcı - işletmeci ilişkisi, belirli bir tarihte filmi yetiştirme zorunluğunu "Kelebekler Çift Uçar" da Gerçeğe bir adım daha!. jisörler filmlere damga vuramadıkla- rından, birinin yaptığını öbürkünün yaptığından ayırdetmek bir yerden son ra seyirci için imkânsız bir duruma gel- mektedir. İşletmeci baskısı artmıştır, sinema- miza üç-dört yıldır yeni bir akış ver- mekle kendilerini görevli sayan işlet- meciler, bu arada mantar gibi yeni ve türedi yapım şirketlerinin fırlamasın- da ve dolayısıyla, bir büyük furyanın başlamasında başrolü oynamışlardır. Var olmak veya olmamak... Tük sineması, var olmak veya ol- mamak mecburiyetinin eşiğine gel- miş, bulunmaktadır. Bugüne kadar de- AKİS/31

Bu sayıdan diğer sayfalar: