Hüsamettin ile arabavapuruna binerek Kabataşa geçti. Kabataştan bir taksi ile Sirkeciye gelen Erataman ile Hü- samettin Çakmaka, henüz hüviyeti tes- bit edilemeyen bir başkası daha ka- tıldı. Hüsamettin ile meçhul şahıs, Sir- keci garının, önünde bekleyen taksile- rin yanına gittiler. Burada Orhan A- caloğlunun şoförlük saptığı taksiyi be genen Hüsamettin Çakmak ve arkada- şı, şoför ile, Edirne gidiş-geliş pazarlı ğı yaptılar. Bu sırada Zeki Erataman üç metre kadar geride duruyordu. Pa- zarlıkta önce anlaşma temin edileme- di. Bu sırada Yusuf isminde başka bir Şoför geldi ve teklif edilen paraya ken- disinin götürebileceğini (o söyledi. An- cak Hüsamettin Çakmak Orhanın a- rabasım beğenmişti. Bu arabayla da- ha süratli gidileceğini tahmin ediyor- du. Neticede Edirne gidiş- geliş için edi: Pazarlığa göre 100 peşin, 150 Edirneye varıldığında, 100 lira da dönüşte verilecekti. Fakat şoför Orhan, kalan' 100 lirasını alamadı. Hududa doğru.. F . yolunda her ihtimali düşünen Zeki Erataman, şoföre, trafik kağıt- larının tamam olup olmadığım sordu ve Edirneye kadar hiç konuşmadı. Sa- dece Hüsamettin ve diğer meçhul şa- hıs bir-iki kelimeyle çifçilikten o bah- settiler. Zeki Erataman ve arkadaşları Edirne yolunda süratle ilerlerken, has- Nöbetçi M. Akay Arnavut "Maaş kaç ?" demiş vuracağını işaret edilen yola sokmak istemedi. Bu Yaşlar da yanmasın.. Şiyasi mahkümlara diğer mahkümlardan farklı muamele etmek, kendini bilen bir toplumda âdet sayılan bir tutumdur. Bu görüşün D.P. devrinde çok kalem erbabı tarafından savunulduğu ve zaman zaman sadist bir hal alan, kendisiyle uğraşanlardan intikamını onların saçını kesmek suretiyle çıkarmaya kalkışan Menderes iktidarının verildiği bugün unutulmamalı- dır. O zaman insanlık duygularını ön plâna çıkaran yazar ve başyazarların şimdi, bu mahkümlardan birinin daha yort dışına kaçmasıyla hiddete ge- lip eski yazdıklarını inkâr eden satırlarla devrilmiş sadist idarenin usullerini tavsiye etmeleri, kaale alınacak bir tavsiye değildir Siyasi mahkümlar içinde akını başında ve insafını kalbinde muhafaza edenler her halde mektedirler ki kendilerine en büyük fenalık taraftarları seçi nenlerin. | kendi büyüklerinden ve arkadaşlarından gelmiştir. Bir A.P. nin, bir Celâl Sayarın "geçmişin yaralarının sarılması gayretleri"ni nasıl sekteye uğrattığı, nasıl istismar edip baltaladığı, nasıl köküne kibrit suyu ektiği henüz gözlerin önündedir. Reşat Akşemsettinoğlu kaçtığı zaman geride kalanlara ne zarar verdiğini, o sırada siyasi mahküm statüsünü muhafaza eden Zeki Erataman har halde kendi gündelik haya- tında hissetmiştir. Buna rağmen, bulduğu ilk fırsatta aynı şekilde davran- maktan çekinmemiştir. Biz, kozunu rakipleriyle memleket içinde .vatan topraklan üzerinde paylaşan kimseleri seven bir milletiz. Enver Paşanın dışardan okuduğu ga- zellere hiç kimsenin kulak vermeyip, herkesin, yurdu karış karış savunan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının peşinden gitmesi bu yüzdendir. D.P. dev- rinde çok şahıs demir parmaklıkların arkasına konulmuştur. Bunlaruan hiç biri, harice savuşmayı hatırına getirmemiştir. Bugünkü siyasi mahkum- lar içinde de o yolu tutan sadece iki soysuzdan ibaret kalmıştır. Bazısı has- tahanede. bazısı raporlu olarak evinde bir çok siyasi mahküm en rahat kaç- ma imkânlarına sahip bulundukları halde böyle bir şeyi düşünmemekte- dirler bile.. Bu, daha ziyade bir karakter ve bir cibilliyet meselesidir. Siyasi mahkümlar her yerde, diğerlerine nazaran, eğer böyle bir niyet- leri varsa daha kolay kaçabilirler. Daha bu hafta dünya gazetelerinin ver- dikleri bir haber, Yugoslavyadaki siyası mahküm Cillasın üçüncü kitabının Mi. de Batıya kaçırmış olduğudur. Yugoslavya, bu! Bir sıkı, bir kapalı ç Mn iz Hükümetin görevi, siyasi veya gayrısiyasi, her hangi bir mahkümun kaçmamasını temindir. Ama siyasi veya gayrısiyasi bir ma küm kaçtığında bu, sınıfına göre, geride kalanların üzerinde bir baskıya, sıkıya, zaten tahdit konmuş hayatı daha fazla tahdide sebep sayılırsa çok şey zedelenir. Evvelâ insanlardaki adalet duygusu» sonra cezaların şahsiliği prensibi.. Hiddetleri burunlarında olanlar tavsiyelerde pulunurarken hapisliğin ne olduğunu, bilenlerden bir sorup öğrenseler hiç fena etmezler. İnsanın, kendi cezasını çekerken bir de başkasının günahının yükünü sırtlaması ko- lay tahammül edilen bir husus sayılmaz. tahanede daha kimse firar olayının far kında bile değildi! sini ve geceyarısı saat 2 ye kadar ken- dilerini beklemesini söylediler. Bu Saat tam 23.50 sıralarında taksi (Sırada "Kâhya, Kâhya!" diye bağıran Sazlıdere mevkiindeki benzin istasyo- (Hüsamettin Çakmakın sesine, patika- nundan benzin ikmali yaptı.. Buradaki Nın iki tarafındaki mısır tarlaları ara- sından iki kişi daha çıktı. Bunlar, biri genç ve diğeri yaşlı iki köylüydü ve civarı gayet iyi biliyorlardı. Yunanis- tana kaçmak için kılavuz olarak daha kısa molayı müteakip Edirne asfaltı ü- zerinden yola devam eden taksiyi, Saz lıdereden hareketinden beş dakika ka- dar sonra, Edirneye 14 kilometre kala, yolun solundaki bir patika ağzı önün- önceden temin edilen bu iki kişi Zeki de Erataman ve arkadaşları durdurdu- O Erataman ve arkadaşlarıyla (birlikte lar ve bu yoldan içeri girmesini şoförden (Misir tarlaları arasında kayboldular. Patikadan Meriç nehrine olan mesafe 4,5 kilometre tutuyordu. Kılavuzlar sa- yesinde bu mesafeyi rahatça kateden Zeki Erataman ve arkadaşları, gece Ancak ileri istediler. şoför rot ve aksın sürerek (o arabasını lirayı Sazlıdere benzin istasyonuna dönme- saat | de Meriç nehrinin etrafı sık ağaç larla çevrili bir noktasına ulaştılar. AKİS/L1