redilmiş, Hükümete küfredilmiş, İnö- nüye küfredilmiş, C.H.P. ye küf redilmiş, bunlara artık alıştık. Aldır- mıyorum Ama Orduya küfretmeyi i- tiyat haline (ogetirmiş bir kimsenin katinizi çekerim" dedi, "Ankaradan ayrılmayın" dememişti. "Her krizde olduğu gribi bu kriz de, C.H.P. .nın vekar ve sükünet içinde kalmasıyla halledilecektir. o Size bunu pek çok defa söylemişimdir. Vekarınızı ve sükünetinizi muhafaza etmenizi isti- yorum, Bir yolu mutlaka bulacağız" demişti. "Üç güne kadar bir şeyler olacaktır" dememişti, "Üç güne ka- dar bir karar vereceğim, Ondan son- ra, meseleyi burada görüşeceğiz. Fa- kat kendinizi güç durumlara alıştır- malı, güçlükleri beklemelisiniz. Bunu söylerken ei seçimleri kastediyo- rum. Vazi iki, üç gün içinde ay- dınlanacaktır" demişti da ilâve etmişti: mdi, bu müzakereler dışa- rıya çeşitli şekilde aksedecektir. Bu- nun zararı vardır. Sizden bu sözleri- netice olduğunu söylediğimi bildirir- siniz". Ama evdeki pazar çarşıya uyma- dı ve İnönünün, üstelik söylediği de değil, söylemediği sözler gazetelerin manşetlerine konu oldu Mamafih bu, bir siyasi krizle kar şılaşılmış olduğu gerçeğini unuttura- cak bir husus değildir. Kapalı tertipler Ö zardanın dokunulmazlığının redde- dilmesi, haftanın (başındaki gün Millet Meclisinde tertiplendi. Müzake- reler bitti, oya geçildi. Sonra tasnif başladı. Tasnif devam ederken Baş- kan, bir kanunun görüşülmesine geç- ti. Ancak akıllar ve gözler, tasnif he- yetinin önündeki kırmızı ve beyaz kâğıtlardaydı. Heyet raporunu Baş- kana Verdiğinde salonda bir uğultu oldu. Başkan müzakereyi kesti ve ne- ticeyi lifin etti, Oylamaya 342 kişi katılmıştı. 172 kişi Özardanın doku- nulmazlığının kaldırılmaması, 162 kişi kaldırılması için oy kullanmış, 8 kişi de müstenkif kalmıştı. Salonda derin bir sessizlik oldu ve buz gibi bir hava esti. Kırmızı oy verenlerden çok kimsenin bu neticeyi beklemedi- gi ve "Nasıl olsa dokunulmazlık kal- danın kendisiyle birlikte, Y.T.P. de- ki tertipçiler Ata Bodur ve Tahsin Türkay oldu. Sadece bir millevekili, başını ağır ağır sallayarak "Bu, bir Kozları tanıyalım! Coşkun Kırca Mecliste, Reşat Özarda ile alakalı müzakerelerin başında, diline pek fazla sahip olmadığı herkesçe bilinen bu Aydın milletvekilinin doku- nulmazlığının kaldırılmasını istemek için kürsüye C.H.P. nin İstanbul milletvekili Coşkun Kırca çıkınca Basın locasında bir gülüşme başladı ve dudda liği hemen aynı zamanda aynı lâf çıktı — Ooo! Dokunulmazlık kaldırılmayacak.." Coşkun Kırca kürsüye çıkıp ta bir beyaz rengi gösterse ve "Bu be- yazdır" dese, Meclis ekseriyetinin "Bu karadır" fetvasını vereceğini, ga- liba sadece C.H.P. idarecileri bilmemektedirler. Bunda, Kırcanın bir kabahatini aramak beyhudedir. Bu, nihayet Ur yapılış, bir tabiat me- selesidir ve herkesin "mukni hatip" doğması için bir sebep yoktu. Bu- na mukabil, İstanbul milletvekilinin bütün C.H.P. Grupunun bir kaç "en iyi çalışan kafa"sından biri olduğunu ve meziyetlerle dolu bulundu- gunu, hele tetkik, tahlil, sürekli çalışma, araştırma, rapor hazırlama gi- bi işlerde üstüne tek adam görülmediği aynı şekilde bilinen bir gerçek- tir, Ama Coşkun Kırca kürsüye çıkıp ta bir tez tuttu mu, o tez isterse bütün tezlerin en kuwvetlisi olsun, hava derhal değişmektedir. Nitekim Özardanın dokunulmazlığının görüşüldüğü gün de, bir gazeteci konuşan İstanbul milletvekiline baktı, baktı da La ve “ dedi: — Yahu, bu Coşkun Ağabeyin duruşu faul, Bu, C.H.P.nin, mutlaka düzeltilmesi gereken “bir in hatasıdır ve bunda günah, en ziyade idarecilerin omuzundadır. Adamları, yani elde- ki kozları en iyi yerde ve zamanda kullanmak, sadece iskambil oyuncu- larının değil, aynı zamanda politikacıların da meziyeti olmak lazımdır. Nasıl, ağzı çok güzel lâf yapan bir elemanı tutup da ciddi komisyon ça- lışmalarına sokmak hataysa, masa başında fevkalâde olan bir kimse- yi de sözcü diye ortaya çıkarmak o derece kusurlu ve zarar verici bir davranıştır. Reşat Özardanın dokunulmazlığının kaldırılmasını o Coşkun Kırca değil de, Meclis Umumi Heyeti üzerinde müsbet yönden tesir bırakan, konuştuğu zaman salon boşatmayan biri savunsaydı netice değişik mi olurdu? Kim bilir? Belki evet, ama belki de hayır.. Zira alınan netice- yi bir tek faktöre bağlamak, işin sadece sathını görmek olur. Mesele bu değildir; Hâdise bir misalden ibarettir ve parlâmento taktiği bakımından bir hatayı gözler önüne sermektedir. Politikada zevahirin, bazen gerçekten daha mühim olduğunu, onun için de gerçeğe ve zevahire aynı derecede dikkat etmek gerektiğini bilmeyen yoktur. C.H.P. idarecileri için bunu hesaba katmak zamanının geldiği açıktır. AKİS/9