HAFTANIN İÇİNDEN FAR K ge Meselesinin doğurduğu kriz, bir siyasi krizin tepe noktasına kadar gidecek midir, bugünden bit şey söylemek imkânı yoktur. Görülen, hâdisenin ciddi olduğu ve Başbakan İnönü tarafından ciddi kabul edil- diğidir. Ciddilik, meselenin mahiyetinden fazla mâna- sından ileri gelmektedir. Millet Meclisinde bir ekseriyet. konuşkan Aydın milletvekilinin dokunulmazlığının kal- dırılmasına karşı gelmek suretiyle Hükümetin açık is- teğini kabul etmemiş, ileri geri söyleyen mületvekille- rinin Meclis himayesinde bulunduğu intibaını vermiştir uzarda Dosyasının Komisyon tarafından iyi hazırlanıp ortaya iyi konulmadığı, savunmasının iyi yapılmadığı acık bir gerçektir. Bir takım kırmızı oyların bunun ne ticesi olması da muhtemeldir. Buna rağmen, Hükümete karşı girişilmiş harekete lüzumundan ve beklenilenden fazla Y.T.P. ve G.K.M.P: milletvekilinin destek olmuş bulunması Hükümeti ister istemez bir güven meselesi ile karşı karşıya getirmiştir. Siyasi krizin tepe nokta- sına kadar gidip gitmemesi, şu anda, bu güven mese- lesinin hal tarzına bağlıdır. Her halde, Mecliste, aslın- da önemsiz bir konuda da olsa yenik düşmüş bir hükü- metin tekrar güven oyu almadan görev başında kalma- sı biraz fazla pişkinliktir. İsmet İnönünün bunu kabul etmeyeceği aşikârdır. Bilinmeyen, İsmet İnönünün bu- nunla tatmin olup olmayacağıdır. Siyasi krizin tepe noktasına varmasını veya varmamasını bu tayin ede- cektir. Siyasi krizin tepe noktası artık Türkiyede bir ihtilâl değil, bir seçimdir ve bu, köprülerin altından hakikaten çok su geçmiş olduğunun delilidir. Bazı kimseler Baş- bakan İnönünün bu haftanın pazartesi sabahı Ankara Garındaki demecinde Türkiyede bir ihtilâlin (o düşünül- mediğini söylemesi ile aynı haftanın salı sabahı parti- sinin Meclis Grupunda vaziyetin vahim-olduğunu bildir- mesi ve erken seçimlere hazırlanılmasını istemesinde bir tezat görmüşlerdir. Aslında, böyle bir tezat yoktur. Hattâ, tam aksine, iki söz birbirini tamamlamaktadır. Hiç bir memleket, zaman zaman siyasi krizden ma- sun değildir. Demokratik rejim, bu krizlerin had nok- tasına gelindiği zaman hal çaresi olarak seçimlere dilmesini göstermektedir. Türkiyede, 1960 İlkbaharına kadar bu yol takip edilmiştir. 27 Mayıs İhtilâli, Türki- yede seçimlere gitmek zarureti açık şekilde belirmiş- ken, idare başında bulunanların, seçimlerde iktidarı vermemek için bu yolu fiilen kapatmaya kalkışmaları- nın neticesi olmuştur. Eğer D.P. İdaresi 1980 İlkbaha rının başında, memlekette beliren temayül ve kuvvet dengesi karşısında, Tahkikat Komisyonu kurmak yeri- ne 1950 seçimlerinin şartları içinde bir yeni seçime gi- deceğini ilân etmiş bulunsaydı demokratik rejim bir ih- tilâl zarureti ile karşılaşmayacaktı Şimdi, Başbakan İnönünün teşhisi, bu usule dönebi- lecek bir siyasi ortama kavuşmuş okluğumuzun ifade- sidir ve bu, bir büyük fark teşkil etmektedir. Türkiyede, ihtilâlin İki meşru sebebi olabilir. Birin- cisi, seçim yolunun iktidardakiler tarafından kapatılma- sına heves edilmesidir. 27 Mayıs, buna kudretin yetme- diğinin delilini vermiştir. Bundan sonra, bir demokra- Metin TOKER tik sistemle işbaşına gelip te sistemi tahrip etmeye kalkışacakların Türkiyede çok olması pek muhtemel değildir. O hevesin sahipleri derslerini almışlardır. İhtilâl başka bir halde daha, bir başarı şansıyla dü- şünülebilir. Her memlekette olduğu gibi Türkiyede de bir aydın sınıf, bir de halk kütleleri vardır. Aydın sını- fi bizde Ordu, Üniversite Gençliği, fikir ve kalem adam- ları, toplum hayatının çeşitli mevkilerinde yer almış öğretmen, doktor, avukat, memur gibi meslek mensup- ları teşkil etmektedir. Bu sınıfın elindeki darbe kuvve- ti. Ordu ve Gençliktir. Memleketin aydınları Türkiyeyi bir istikamete götürmek istemektedirler. Bu plânlı ve programlı bir kalkınma gayreti içinde, İnsan hak ve hürriyetlerine saygı göstererek, Atatürk devrimlerine bağlı kalmak suretiyle Ve 27 Mayısın Anayasada belir- tilen mânasını hiç bir zaman gözden uzak tutmadan memleketi batılı ölçülere, daha iyi bir hayata kavuştur- maktır. Bu hedefi gerçekleştirmek için halk kütleleri bir mani teşkil etseydi Devrim Yıllarının usullerine dön- meyi gönül rızasıyla (okarşılamayacak tek vatansever aydın bulunmazdı. Ama böyle bir lüzum yoktur ve ih- tilâl peşinde koşanlar, şahsi hırs ve ihtiraslarını bu mas- ke altında saklamaya çalışmıyorlarsa kendilerini alda- tıyorlar demektir. Aydınların bir demokratik sistem içinde, halkla birlikte Türkiyeyi ilerletmeye çalışmaları için hiç bir mani mevcut değildir. Bu millet Demokrasi ile İdare edilmeye lâyık seviyededir. Cumhuriyetten bu yana geçen kırk yılı hiç yaşanmamış saymak Devrim- lere inanmak değil, inanmamaktır. ma her memeleketteki halk kütleleri gibi bizde de halk. kütlelerinin, günlük yaşayışlanyla alâkalı, hattâ hissi veya manevi "oy verme sebepleri" vardır. Bunla- rın istismarcısı politikacıların mevcudiyeti de bir ger- çektir. Fransada böyle değil mi, Almanyada böyle de- gil mi? Daha bir kaç hafta önce İtalyada komünistler bir İlerleme kaydettiler ve memleketi 2. Dünya Harbin- den beri idare edip bugünkü seviyesine getiren Hrlsti- yan Demokratlar oyların ancak yüzde 38'ini -15 Ekim seçimlerinde bizde C.H.P. nin aldığı nisbet alabildiler. Bu ne bir ihtilâl sebebidir, ne de İtalyanın komünist olma sebebi. İtalya gene, ruhunu Hristiyan Demokrat- ların teşkil edecekleri bir hükümet tarafından, batılı usullerle idare edilecektir. Zira memleketlerde o öyle kuvvetler, baskı grupları vardır ki onların temayülü kaale alınmaksızın hiç bir şey yapılamaz. Bizim, mem- leketin sağlam kuvvetleri dediğimiz sağlam kuvvetler bunlardır. Bundan dolayıdır ki bugün Türkiyede endişeye ka- pılmak, telâşlanmak için bir sebep yoktur. Bir parlâ- mentonun bir türlü memleketin şart ve zaruretlerinin seviyesine çıkamaması parlemanter rejimin değil, o par- lâmentonun kendisinin sonu olmak gerekir ve anlayış- sızlığının cezasını o parlâmentonun kendisi çeker. Mil- let sandık başına gider ve bir yeni parlâmentoyu, her halde 15 Ekimden bu yana geçirilen tecrübelerin ışığın- da Ankaraya mii Ama her halde, saatin ibreleri ters döndürülmez AKİS/7