HAFTANIN İÇİNDEN Bir Avuç Adam Bugünlerde, seçtiğimiz demokratik rejimin yürüyüp yürümemesinde bütün müesseselerin üstünde bir sorum ve tabii, tesir taşıyan Büyük Mecliste bir takım millet- vekili ve senatörlerin dokunulmazlıklarının o kaldırılıp kaldırılmaması konusu görüşülecekttir. Büyük Mecli- sin varacağı kararlar memleketin havasını tayin ede- ceği gibi hâdiselere de şu veya bu istikameti verecek- tir. Türkiye, bir askeri ihtilâlden çıkmış olmanın husu- siyetlerini şu üç sene içinde büyük ölçüde silmeye mu- vaffak olmuş ve bir sivil demokratik rejim yolunda çok mesafe almıştır. Tecrübeli İnönü bunu, bir kere- sinde, "Been im noktaya ancak altı, yedi sena içinde ee sanıyordum" demek suretiyle ifade etmiştir. Bu süratin bazı sebepleri vardır. Bir defa 27 Mayıs kim ne lerise desin, esası itibariyle bir darbe değil, bir mukabil darbedir. Menderes, o unutulmaz Tahkikat Ko- misyonunu kurup bir sivil junta idaresine geçmeye te- şebbüs etmeseydi, kendi otoritesinin kaynağı olan de- mokratik sistemi fiilen kaldırmaya kalkışmasaydı ne Muhalefet ihtilâlin meşru hala geldiğini ilân ederdi, ne Gençlik sokağa dökülürdü, ne de Türk Silâhlı Kuvvet- leri harekete geçerdi. Tarihi gerçekleri, aradan biraz zaman geçti diye başka maksatlarla başka türlü gös- termek imkânı yoktur. Elbette ki o gün de Türkiyenin demokratik sistem içinde kalkınamayacağını düşünen- ler vardı. Elbette ki o gün de "aday diye odun gösteril- se onu milletvekili seçecek kadar cahil bu millet" ile de- mokrasi olmayacağına inananlar vardı. Elbette ki o gün da "şu ihmal edilmiş, geri kalmış zavallı vatanın bin derdi" ne ileri memleketlerin bir lüksü olan "İnce Demokrasi" ile çare bulunamayacağını söyleyenler var- dı. Elbette ki o gün de her topluluğun kendisine lâyık olan idareyi bulduğunu, bizim topluluğumuzun ancak bir dikta idaresiyle yürütülebileceğini siyaset felsefesi edinmiş kimseler vardı. Ama bunlar 27 Mayısı yapan- ların değil, kendilerine karşı 27 Mayıs yapılmış olanla- rın şafuldaydı. Tam aksine, memleketin bütün sağlam kuvvetlerince kabul edilmiş olan inanç ancak gerçek bir demokratik sistemin kurulup işletilmesiyle Türkiye- nin kurtulacağı idi. İhtilâlin mayasında bu olduğu, ih- tilâle hayat veren müesseseler bu hedefte bileştiği için- dir ki bir askeri idarenin gir sivil demokratik idare ha- line geçmesi yolunda bizim adımlarımız her yerdeki adımlardan süratli olmuştur. Bugün, "Bu daha da süratli olabilirdi" diye işi ka- ramsar cepheden alıp hayıflanmak kabildir. Ama, bu çok daha yavaş da olabilirdi ve normali bu değil oydu. Unutmamak lâzımdır ki hazırlanan ihtilâli gerçekleş- tirmek görevi omuzlarına verilmiş kimseler arasından bile, şu üç sene içinde, elleriyle yıktıkları Menderesin görüşüne -tabii Menderesin yerinde kendileri bulunmak artıyla- sapanlar çıkmıştır. Şahıslarında, gruplarında, hiziplerinde Menderesin ve ideal arkadaşlarının teveh- hüm ettikleri kerameti tevehhüm edenler olmuştur. -Fark, iki ucun, Türkiyeye bir-aynı idareyi kabul ettirt- mek için kullanmayı hayal ettikleri zümrelerin deği- Metin TOKER şik olmasından ibarettir». Ama, başta Türk Silâhlı Kuvvetleri, 87 Mayısı gerçekleştiren bütün müesseseler bu sapık görüşü kendi bünyelerinde de, memleket için- de de bertaraf etmişler, tesirsiz balo getirmişlerdir. Bu- n bu müesseseler ve Demokrasiye hisleriyle olduğu kadar akıllarıyla da inananlar, intikal devrini bir an önce tamamen kapatmanın çetin gayreti içindedirler. Bu gayrette, Parlamento yardımcı olacak mıdır, ol- mayacak mıdır? Dokunulmazlıklar konusunda alacağı kararla Büyük Meclis bu sualin cevabım verecektir. Meclisler, hareketlerini iki esas üzerine bina edebi- lirler. Teoriler, prensipler, doktrinler, felsefeler esas alı- nabilir. Yahut, memleketin içinde bulunduğu şartlar ve hususiyet göz önünde tutulur. İyi Parlamento, bunların ikisini basiretle, meharetle, geniş bir sorumluluk duy- gusu içinde mezceden Parlamentodur. Böyle parlamen- tolardır ki hem donup kalmazlar, hem de aşırdıklara kaçmazlar. Bugün, bizim kendi Meclisimizden istediği- miz budur. Dokunulmazlık müessesesinin dokunulmazlığı ohak- kında bir kürsüden saatler ve saatler konuşmak kabil- dir. Söyleneceklerin hiç biri keramet değildir, zira bun- ların hepsi sayısız kitapların içinde mevcuttur, 'Müesse- se olarak dokunulmazlık hakkında artık ilâve edilebile- cek fazla bir şey kalmamıştır. Büyük Meclis, asıl, işi pratik ve olumlu tarafından ele almalıdır. Dokunulmazlık, bir ihtilâl sonrası memleketinde bir takım kimselerin, tecavüzden masun tutunması şart müessese veya hâdiselere rahatça, üstelik kabadayılık da taslayarak sövebilmelerini mümkün kılmak için Ana- yasaya konulmamıştır. Ordu bu müesseselerden biridir. 27 Mayıs bu hâdiselerden biridir. Meclis bu suçu işle- dikleri bildirilen bir avuç sahte sergerdenin üzerine hi- maye kanadı gelmeyecektir. Görmemelidir. Bunlar mah- kemeler önünde hesap vermekle mükelleftirler. Saç Iş- lememişlerse Meclise dönerler. İşlemişlerse, Meclis için- de yerleri yoktur. Türkiyenin şartları, bu tayinin yapıl- masına mutlak surette İhtiyaç göstermektedir. Meclis, platonik düşüncelerle veya kasıtla buna imkân verme- diği takdirde önemli kuvvetlerin güvenini geniş ölçüde kaybedecektir. 1963 Türkiyesi için, lüks olan budur. Oyunu kullanacak olan milletvekilleri, vicdanlarıyla başbaşa, şu sualin cevabını vermelidirler; "İsnat olunan söz söylenmiş midir, söylenmemiş midir? Bunu, mahke- me hükme bağlayacaktır. Ama bahis konusu zihniyeti ve seviyesi, politikayı anlayışı, hususi sohbetlerdeki üslübu, hadiseleri ölçüsü itibariyle bu sözü söylemediği hususunda elimi ateşe sokabilir miyim? Elini ateşe sokamayacak olanlar bilmelidirler ki memleketi âteşe atmaya hiç hakları yoktur. Zira mem- leketi içine atacakları ateş ellerini yakmakla kalmaya- caktır ve anlayışsızlıklarıyla kendileri, bunu ziyadesiy- le hak etmiş olacaklardır. AKİS/7