manter hazırlamıştı. Ama, filmini bitireli şunca zaman olduğu, çeşitli ilgili makamlara filmin görülmesi ve satın alınması konusunda sayısız- mü- racaatta bulunduğu halde, ilgililer- den ne evet ve ne de hayır seklinde bir karşılık gelmişti. Dokümanter konusunda çalışan tek kurum, İstan- bul Üniversitesinin Edebiyat Fakül- tesiydi. Önceleri öğretim üyelerinden bir Mazhar Şevket İbşiroğlu ile bir Sabahattin Eyüboğlu ve bir Adnan Benkin çabalan, Onların 147'lerle ayrılmalarından sonra bir avuç genç ve ülkücü sinemaseverin elinde t» facık Fakülte o bütçesinin, yağıyla kendi kendilerine kavruluyorlardı. Yaptıkları filmler ise büyük seyirci yığınları karşısına çıkmak imkânın- dan uzaktı. Sinemalar, bedava da ol- sa, bunları almıyorlardı. Belediye yö- netmeliğinin ilgili maddesi uygulan- maya kalkılsa bile, nihayet, verile- cek ceza devede kulak neviindendi ki, yerine alınıp oynatılacak reklâm filmlerinden sağlanan kazanç bu ce- zanın yüzlerce katını karşılamak- taydı. Durum böyle olunca, gençlerin denemeleri su üzerine yazılan yazı- lar gibi dakikasında kaybolup gitme- ye mahkümdu. Kısa metrajlı dokümanter olsun, konulu veya kültür filmleri olsun bu çeşitten hazırlıkların bir sinemanın ilerleyişindeki önemi elbette ki bü- yüktür. Seyirci eğitiminin yanı sıra gençler yetişme imkânı bulacak/ar ve denemeler iyi sinema adam? yetiş- mesine yol açacaktır. - Yurdumuzda bir sinema okulu, bir filmotek ve ge- rekli sinema klüpleri, olmadığına gö- re, sinema adamı yetişmenin en iyi yolu, bu deneme yollarını tıkamak yerine açmaktır. Bunun için de en büyük gayretin Milli Eğitim Bakan- lığı ile Basın - Yayın ve Turizm Ba- kanlığınca gösterilmesi şarttır. o Bu bakanlıklar, denemeleri arttırıp hız- landıracak yardımlarda ve gençleri teşvik edici, desteklerde bulunmalı- dırlar. Ayrıca, şehir (o belediyelerine de bu konuda büyük iş düşmekte- dir. Yönetmelikteki ilgili madde ne pahasına olursa olsun uygulanmalı, oynatmaktan kaçman sinema salon- ları için yönetmeliğin o hazırlandığı yıllara göre değil de, günümüze uy- gun bir para cezası konulmalıdır. Bunlardan uzak kaldıkça türk sine- masının hâlâ gözü yaşlı melodram- lar, uydurma tarihi ve göbek havalı köy filmlerini çevirmekten (o kurtul- ması imkânsızdır. Bu ortamda ger- çek değerde bir sinema adamı yetiş- mesini' beklemek budalaca bir. iyim- serlik olur. Sinemamızın böyle bir beklemeye artık tahammülü yoktur. Film: "Sodom and Gomorrah - Sodom ve Gomora" Rejisör: o Robert Aldrich Fotoğraf Direktörü: İppoliti - Montuon Müzik: Dimitri Tiomkin Oyuncular: Stewart Granger, Pier Angeli, Stanley Baker, Anouk Aimee, Rossana Podesta, Rick Battaglia Renkli (Eastmancolor) bir italyan (Titanus) filmi; Konu: Gereğinden çok uzun, sikici ve hiçbir şey söylemeyen bir film olan "Sodom ve Gomorra"nın konusunu anlatmak da hayli güç. Hikâye öylesi- ne dağılıyor, araya öylesine birbirini tutmayan olaylar giriyor ki seyirci- nin de dikkati dağılıyor, okendimi bırakıveriyor. Kutsal kitaplarda da yeri olan ünlü Sodom şehri türlü rezaletin ve sefahatin merkezi haline geldiği bir sırada, başlarında Lut peygamber olduğu halde, çölü geçerek Sodom yakınlarına gelen ibraniler burada yerleşiyorlar. oSodomlular- dan toprak kiralıyorlar, çiftçiliğe ve çobanlığa başlıyorlar. Sonra sonra işler değişiyor, Sodom kraliçesinin kötü yürekli kardeşi, çöldeki cengâ- ver kabilelerle birleşiyor, onları şehre saldırtıyor, savaş başlıyor ve Lütun akıllıca davranışı sonucunda savaşı kazanıyorlar. Buraya kadar olanlar filmin birinci yarısının hikâyesi, İkinci yarıda ise, Lüt ve İbraniler tüccar bir ulus oluyorlar, çok para kazanıyorlar ve oSodomlulara uyuyorlar. Günlerden birgün Tanrı gazaba geliyor, Lüt ile ulusunu yeniden çöle çe- kiyor ve Sodom ile Sodomluları yeryüzünden kaldırıyor. Oynıyanlar: Bu karışık filmde uluslararası bir oyuncu kadrosu rol al- mış. Lüt'u bütün beceriksizliği ve kâbiliyetsizliğiyle ingiliz Stewart Gran- er, Sodom kraliçesini soğuk fransız Anouk Aimee, kötü yürekli karde- şini ingiliz sinemasının en iyi üç oyuncusundan biri olan Stanley Baker; önce köle, sonra Lütun karısı İldith'i italyan Pier Angeli, kızını da Ros- sana Podesta canlandırıyorlar. Birinin ötekinden ileri oyun verdiği -daha doğrusu oynadığı görülmüyor. Filmin hayhuyu içinde herkes ordan ora- ya gidip geliyor, kamera karşısına geçip diyaloğunu söylüyor, resmini çektiriyor ve gidiyor. Beğenmediğim: Avrupada çalışmak sorunda kalan amerikalı rejisör- lerin dramı, McCharty'sizmin ölü noktaya gelmesiyle bitmemişti. Jules Dassin Fransada, Joseph Losey İngilterede, geçmişteki büyüklük ve us- talıklarına yeniden yeniye ulaşabiliyorlardı. Amerikan sinemasının, ger- çekçi ve o ölçüde değerli bir kuşağını "kara listelik"ler olayı ile elden çı- karıvermesi, oOHollywood sinema endüstrisini uyandırmaya yetmemişti. 1950'den sonrasının en umut bağlanılan rejisörlerinden Nicholas Ray ile Robert Aldrich son yıllarım Avrupada sürünmekle geçiriyorlardı. "So- dom ve Gomorra" Aldrich'in bu sürünme yıllarının ürünüdür. Gerçekten usta bir rejisör kişiliğine sahip Aldrich, bütün karşı durmalara rağmen, Hollywood'da iken çevirdikleriyle kıyaslanabilecek filmini, bağımsızlık bulurum umuduyla, geldiği Avrupada henüz çevirmiş değildir. Zorla çe- virdiği pek belli bu usun, sıkıcı ve lüzumsuz tarihi filmi "Sodom ve Go- morra"da Aldrich'in özelliklerinden biri olan biçimcilik kaygısını bulmak bile mümkün değildir, Aldrich severleri, ve tutkunları bu filmde de ya- kıştırma soyundan, rejisörü temize çıkartacak çok şey bulup sayabilir- ler: Aldrich, Sodomlularda günümüz insanının yaşayışına ayna tutuyor, sömürenlerle sömürülenleri keskin bir çizgiyle filminde ayırıp o anlatı- yor, sondaki Sodom'un yıkılışı Tanrı gazabından çok bir çeşit günümüzde - ki nükleer silahlarla dünyamızın gelecekte nasıl yıkılıcağını haberliyor, diyebilirler. Ama bu da en az Aldrich. ustanın filmi kadar havada ve yutturmaca bir şey olur. Bu tür filmler ne yapanına, ne de filmde görev alanlara bir şey ka- zandırır. Aksine, çok şey kaybettirir. Böylesi filmlerden ancak yapımcı ile getirtici kazançlı çıkar. Kaybedenlerden biri de oseyircidir. £ Verilen etek dolusu dövizimize yazık! Sakın gitmeyin. AKİS/29