HAFTANIN İÇİNDEN Rejimimizin Bazı Hususiyetleri İhtilâle bağlı, hatta bir ucandan onun parçası olan ve zaman “sinirli mektup"lar yazan, "si- -in bu budalaca demokrasi sevdanız yüzünden hepimi- zi kesecekler", "siz hâlâ uyuyun, karşı taraf intikam için hazırlanıyor', "bir demokrasidir tutturmuşsunuz, bu yüzden durmadan taviz verdiriyorsunuz, adamlar azgın halde, başımıza belâ getireceksiniz", “bir seçim yapılsa A.P. silme kazanacak, sonra tümümüzün kökü- ne kibrit suyu ekecekler, bırakın şu demokrasi lâfla- rını" diye söylenen bazı sevgili okuyucularım şimdi kendilerini biraz mahcup, daha çok haksız hissetmeli- dirler. Türkiyede kuvvetler dengesinin ne olduğu, son hadiseler vesilesiyle gün ışığına çıkmıştır,27 Mayıs öncesi geri getirilecek, 27 Mayısın intikamı alınacak, 27 Mayıs tarihten silinecek.. Bunların nasıl birer ham hayal olduğunu artık herkes anlamış bulunmaktadır. Demokrasi rejiminin bazı kaçınılmaz zaruretlerini, “ol- mazsa olmaz sartlarını 27 Mayıscı kuvvetlerin dağı- tılması, ufalanması, tesirsiz hale getirilmesi gibi gös- termek isteyen, ruh haletleri bakımından gazeteciden çok birer patolojik vaka haline gelmiş tefsircilerin gay- retleri de maskesiz kalmıştır. Gerekli an geldiğinde o kuvvetlerin tamamı, aynen 1960 İlkbaharının unutul- maz günlerindeki heyecanla mücadele meydanındaki yerlerini almışlar ve zaferi bir güçlükle dahi karşılaş- maksızın kazanmışlardır. Benim ve benim gibi düşü- nenlerin demokrasiye olan inancımız, bu gerçeği bilme- mizin, hesaplarımıza katmamızın neticesidir. Yoksa ne bir fantezidir, ne bir lükstür, ne bir kapris veya siyaset play-boy'u hevesidir. Umacı gibi gösterilmek istenilen tehlikelerin ne zaman ufacık bir işareti belirse, aynı hâdise gene tekrarlanacak ve sokak kabadayıları mem- leketin sağlam kuvvetleri önünde hep aynı hezimete uğrayacaklardır. Kim kimi kesecekmiş? Siz kimin evi- ni soruyorsunuz? Bu, rejimimizin hususiyetlerinden biridir. Bizim, bütün devrimlerimizin üstünde iki büyük (devrimimiz vardır. Birincisi, saltanat ve hilâfette lağvedilmesi su- retiyle kurulmuş bulunan Cumhuriyetimizdir. Birinci Anayasa onun neticesidir. Bütün Cumhuriyet tarihinde, elinde bir kuvvet tutan tek adam Menderestir ki par- tisinin bir Grup toplantısında milletvekillerine "Siz is- terseniz hilâfeti bile geri getirebilirsiniz" demiş, o da bilinen hazin akibetle karşı karşıya gelmiştir. İçinde aynı arzuyu besleyen başka kimseler de olabilir, başka kimseler de çıkabilir. Ama hiç birinin akıbeti, değişik olmayacaktır. Hilâfeti geri getirmek, padişahlığı ihya etmek.. Bunlar, 1963 Türkiyesinde tasavvur plânına da- hi yükselemeyecek çılgınca düşüncelerdir, 27 Mayıs da bunun gibidir ve bizim ikinci ana dev- rimimizdir. Her şey göstermiştir ki Türkiyede hükü- metler tenkit edilebilir, müsamahalı olurlarsa Başba- kanlara sövülebilir, gazetelerde yaylım ateşleri açıla- bilir, partiler aşırılıklar yapabilirler. Ama bir hareket Metin TOKER 27 Mayısın ilkelerini açıkça tehdit etti mi, o bir anda püskürtülür, boğulur. Tıpkı, Cumhuriyete yapılacak bir tecavüz gibi.. 27 Mayıs, demokratik usullerle işbaşına geldiği halde bunları yok ederek ömrünü sürdürmeye te- şebbüs suretiyle meşruiyet dışına çıkan bir iktidarı de- virmiştir ve o iktidar ne şahıslar itibariyle, ne zihniyet bakımından tekrar gün ışığına çıkabilir. Cumhuriyet ile 27 Mayıs arasındaki fark, birincisi- nin, kırk senelik bir maziye sahip olduğu için iyi çizil- miş hatlara malik bulunması, üç senelik 27 Mayısın manası üzerinde ise bazı tartışmaların devam etmesi- dir. 27 Mayısın, 26 Mayıs gecesi bir tek manası olmuş- tur: Demokrasi! Bunun dışındaki her mana sonradan ve çeşitli maksatlarla, bir yama gibi eklenmek isten- miştir. Onun için bunların hepsi, zamanla, bir bir dö- külüp gidecek ve geride 26 Mayıs gecesinin pınl pınl gerçeği kalacaktır. Şimdi, bu zamanın zanılması devrindeyiz. Kim inkâr edebilir ki Bayar- Menderes iki- lisi 28 Nisandan sonra akıllarını baslarına alıp ta en yakın bir seçim gününü ilân etseler ve o güne hulüs ile gitselerdi o Türkiyede ihtilâl değil seçim olacak- t ayıs gecesi Türkiyenin meselelerinin de- mokrasiyle halledilemeyeceğine kani bulunanlar ih- tilâlciler arasında yoktu. Bu inanca sahip olan Bayardı, Menderesti, onların ideal arkadaşlarıydı. İhtilâf" onla- ra, onların bu inancına karşı yapıldı. Bu, rejimimizin bir başka hususiyetidir. Eğer 22 Şubattaki darbe te- şebbüsü başarı kazansaydı, yüreğimin bütün samimi- yetiyle inanıyorum ki ertesi sabah, Bayaristlere karşı sokağa inmiş olan aynı kuvvetler, Ordu, Gençlik ve P. ile onun gibi rejime bağlı partiler gene sokağa ineceklerdi ve o bir avuç maceracıya karşı da aynı za- Koalisyonundur ve işbaşına gelecek her n ona niyabeten memleket kaderine el koyduğunu bilmesi şarttır. Bunu unutmak, her unutana sadece felâket, ıs- tırap ve gözyaşı getirecektir. İyi niyetlerle ihtilâl yapan memleketlere bakınız. Korede Ordu ile sivil siyaset adamları boğaz bogaza- dırlar. Irakta Kasım başını yemiştir. Arjantin doğru dürüst bir seçim yapamıyor. iki günlük ihtilal memle- keti Suriyede ihtilâli elele yapan iki kuvvet. Nâsırcılar ile Baascılar şimdiden birbirlerine girmişlerdir. Bunlar hep, bir temel güçlüğün tabii neticeleridir: Herkesin ih- tilâli bir ucundan kendi tarafına çekme gayretinin. Bizde, dış görünüşe bakarak hüküm vermekte aceleci davrananların sandıklarının aksine, 27 Mayısı yapan- lar birliklerini, ülküde beraberliklerini bütün gücüyle devam ettirmişler, içlerindeki ateşi aynı canlılıkta tut- muşlardır. Bazı kimselerin rahat etmeleri,hiç kimsenin kendi- lerini kesemeyeceğine inanmaları için bir delile ihti- yaçları vardı. Bu delil, sanırım kendilerine verilmiştir. AKİS/7