«Türkiye için tek kurtuluş yolu: Bir derdimiz var: Peşin hükümlerle konuşuyoruz ve bir işin esasını öğrenmek lüzu- mumu hissetmeden onun hakkında inanç sahibi oluyoruz, inanç söylüyoruz. Bu yüz- /den çok tartışmamız bir "sağırrlar diyalogu"ndan farksız oluyor. Zira iki tarafın ikisi de ayni şeylerden bahsediyorlar, sonra istiyorlar ki bir aynı neticeye ilim yoluyla, mantık yoluyla varsınlar. Tabii olmuyor. Olmayınca da, eş istikamette düşünenler arasında bile kolay kapanmaz uçurumlar açılıyor. Buutun bin misalinden sonuncusu, Cumhuriyet gazetesinin yazı işleri müdürünün üzücü tevkifi hadisesidir. Cumhuriyet gazetesinde ne yazılmıştır da, savcılık takibata geçmiştir! Yazıyı okuyan parmakla gösterilecek kadar as, yazıyı okumadan ve bilhassa eski devrin hınç işi kim işi, hikmet-i hükümet isi "gazeteci tevkifi hadiselerinim hatırası karşı sında irkilen, sayılamayacak kadar çoktur. Nitekim, hadiseyi Senatoya götüren Sadi Koçaş hareketinin sebebini ibret alın- ması gereken bir açıklıkla kürsüden anlatmıştır. Gönül isterdi ki Adalet Bakanı, bu soru karşısında yazının tamamını okumuş olsun. Zira, Meclis kürsüsünden başka bir yerde "İşte, yazı budur!" diye yazıyı yaymak» bizce hatalı bir hukuki görüşle, pek âlâ yeni bir takibatın sebebi olabileceğinden umumi efkâr tenvir edilememiştir. Yörük yazıdan bir kaç parçayı okumakla yetinmiş seçtiği parçalardan daha da karakteris- tik çok paragrafı bir kenara bırakmiş, ona mukabil, adalete tesir edebilecek bir şey MY e beraber mekanizmanın nasıl işlediğinin izahı üzerinde daha fazla dur- muştur. Buna rağmen, zabıtlardaki kısımlardan dahi yazının yazarının fikirleri ve zambyeleri hakkında bir kanaat sahibi olmak kabildir. ağıda, Sadi Koçaşın alaka çekici konuşmasıyla, yazıdan Adalet Bakanının oku- duğu kısımları bulacaksınız. SADİ KOÇAŞ (Cumhurbaşkanınca S. Ü.) Sayın Başkan, Cumhuriyet Senatosunun muhterem üye- leri. Dün gündüz, Parlamento koridorlarında, akşam da bir dost muhitinde günün mevzua olarak münaka- şa edilen bir konu beni huzurunuza çıkmaya mecbur etti. Belki bir sözlü soru olarak mevzua huzurunuza getirmek usullere daha uygun olabilirdi, fakat sözlü soru önergesi verince, aylarca Ur tehirden sonra mev- zua huzurunuza getirmenin bir faydası kalmıyacağı düşüncesiyle kıymetli zamanlarınızı almaya mecbur oldum. Bu bakımdan özür dileyerek mevzua başlıyaca- ğım. Muhterem arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi son iki gün içinde bir gazetede çıkan bir yan Adalet ma- kamlarınca kanuna aykırı görülerek yazının muharri- ri ve gazetenin yazı işleri müdürü tevkif edilmiştir. Şahsen şu veya bu sebeple gazete kapatmak, gazeteci tevkif etmek usulüne asla taraftar bulunmamakla be- raber mevzua huzurunuza bu yönden getirmiş bulun- muyorum. Memlekette her şeyden evvel bir kanun ol- duğuna kaniim. Hattâ ben, mevcudiyetlerine taraftar AKİS/12 olmasam bile kanunların tatbik edilmesine kati surette taraftar bir arkadaşınızım. Ve bilhassa Adalete inti- kal etmiş bir mevzu üzerinde fikir yürütmemek lüzu- muna da kaniim. Üzerinde durduğum ve mevzua hu- zurunuza getirmeme amil olan husus şudur: Bidayette de arzettiğim gibi dün öğleden sonra Parlamento kori- dorlarında ve dışarıda aynı mevzuun birbirinden çok farklı yönlerden ele alınarak münakaşa konusu oldu- Şuna şahit oldum. Tevkiflere sebep elan yazıyı aradım. Maalesef şu ana kadar göremedik. Vadedildi Akşam görebileceğiz. Bu bakımdan yazıyı ne savunacak ve ne de suçlayacak durumda değilim. Münakaşalarına şa- hit olduğum pek çok arkadaşımın da, ne yazık ki, ay- nen benim durumumda yazıyı görmeden, mahiyetini bilmeden münakaşalara girdiklerini gördüm. İşte be- ni huzurunuza getiren husus budur. Lüzumuna tama- men inandığım ve inandığımız Basın Hürriyetini ilgi- lendiren, fakat aynı zamanda memlekete zararlı cere- yanların propagandası yapıldığını da ileri süren bir mevzuda işin mahiyetini iyi bilmeden rastgele ortaya atılan fikirlerin menfi bir propagandadan başka hiçbir netice vermiyeceği aşikârdır. Bu hadise menfi propa-