S İ Filmler "Yılanların Öcü" Türk sinema tarihini yazacakların, sını sürdüren bir rejisör olarak ana- cakları muhakkaktır. Bugün Türk sinemasında adı iyi ve başarılı reji- söre çıkmış kim ele alınırsa alınsın, belli hür dönemden geçmedikçe olum- luluğa ulaşamamış, Ooulaştığında da bunun sürekliliğini oObir türlü sağla- yamamıştır. Bu, Türk sinemasının yıllardan beri içinden kurtulamadığı bir çıkmazdır ve oolumluluk yoluna girmiş rejisörler, bir film sonrası, bağlayanları (o şaşırtmışlardır. Şa- şırtmacalık, prodüktörlerin istemez- liği kadar rejisörlerin de soluksuzlu- ğundan gelmektedir. o Böylece, her- hangi bir rejisörden gelen bir olum- lu davranış mutlaka ve mutlaka rast- lantıya hamledilmiş ve Türk sinema- sı yerinde saymasına devam etmiş- tir. Metin Erksanın son filmi "Yılan- ların Öcü", yalnızca adı çevresinde koparılan gürültüler sonucu (o "Yılın Filmi" niteliğine ulaşmamıştır. “Yı- lanların Öcü", Türk sinemasında iyi kabulün de katılmasiyle çıkan gerçekten iyi bir filmdir. Metin Erksan deyince... Gerçi Metin Erksanın sinema dili hiçbir zaman ve hiçbir filminde -"Dokuz Dağın Efesi" sayılmazsa- istenilen mükemmelliğe erişmiş de- ğildir. Bu dili kullanmada da bü- yük bir ustalık göstermemektedir a- ma, sürekli bir olumluluğa ve "yer- lilik"e gidişi, kişilerini ve yaşadıkla- rı çevreyi serisindeki isabet, Erksanı ister istemez Türk sinemasında güve- nilir bir rejisör olarak seyirci karşı- sına çıkarmaktadır. Erksanın sinema serüveni de yine günümüz öbür Türk rejisörleri gibi inişli çıkışlı bir yol işlememiştir. Bir önceki filmi, genellikle, bir sonraki filminin olumlu yönüne hazırlık sayı- labilir. Sansür baskısıyla çeşitli ke- sintilere uğrayan ilk filmi "Karanlık Dünya - Âşık Veyselin Hayatı", o gü- ne kadar şehirli kışlara (o şalvarlar giydirip su başlarında bacaklarını a- ça aça şarkılar söyleten, iki gözü iki çeşme sözd " filmlerinden ko- laylıkla ayrılıyor, Türk sinemasında AKİS, I MAYIS 1962 NE M A kendine yeni bir yer yapmağa çalışı- yordu. Türlü sinema acemiliklerine ve sansür kesintilerine karşılık "Ka- ranlık Dünya", köyü değişik ve yeni bir gözle gören ikinci -birincisi Muh- sin Ertuğrulun başka bir ülke sine- masından başarıyla kendi toplum ve 'köy gerçeklerimize uyguladığı o"Ba- taklı Damın Kızı Aysel" dir- Türk filmidir. Erksanın bu filminden son- ra daha uzun yıllar Türk sineması, sözde "köy" filmleri çekecek, Lütfi Akad da uydurma bir pembe gerçek- çilikle (Yaşar Kemalden aktardığı "Beyaz Mendil"le bu akışın önüne boşuna sed kurmaya çalışacaktır. Erksan, "Karanlık Dünya"nın ar- kasından çeşitli filmler daha çevir- çıkan bir "Mahalle Arkadaşları" ya- bir Steinbeck -"Tortilla Fiat" uygulaması-, "Oy Farfara Farfara" ise Billy Wilder komedilerine (o özen- tiden öteye geçememiştir. Filmogra- fisinde "Farfara"nın dışında kalan son Üç filmi -"Hicran Yarası", "Do- kuz Dağın Efesi" ve "Gecelerin Öte- si"- üç ayrı, fakat Osmanlıdan gü- nümüze kadar ulaşan bir takım sos- yal problemleri işlemiştir. "Üç" film ve ötesi "Hicran Yarası"nda yoksul bir so- kak şarkıcısı ile çevresinin ger- çeklere dayanan hikâyesi konu edi- nilmiştir. Gerçi sokak şarkıcısı düş- sel bir kişidir, aşkları da, dünyası da gerçek dışıdır, fakat Erksan, ğe çalışılan bir çevreyi, gerçekçi Erol Taş, Aliye Rona ve Nurhan Nur "Yılanların öcü"nde Dibini mistir. Halide Edibin "Yolpalas Ci- nayeti"ni, oServer Bedinin "Cingöz "a Recai"sini ve Osmanlıyla son impa- ratorluk yıllarında uzun bir süre di- renip çatışan bir halk adamının, Ça- kıcının, biyografisi "Dokuz Dagın E- fesi"ni, sarkılı oObir melodram "Hic- ran Yarası"nı ve toplum düzeniyle bir türlü bağdaşamayan insanların kopuk serüvenlerinin hikâyesi o("Ge- celerin ötesi"nl çevirmiştir. o Arada Kitaplar Âlemi Aştık Bibiiyoprafya Dergisi 1. Bağı çıktı. Yillik abonesi $ iirader. Her âbüneye bir kitay İerdiy edilir. P.K. 1öğ - Ankara — m3 aydınlatan mum gözlemle vermektedir. "Dokuz Dağın Efesi" ise modaya uygun, uydurma bir efe filmi değil- dir. O çağın, artık çözülmeye başla- yan imparatorluk baskısının ve bu baskının kalkmasıyla birlikte soysuz- laşan yönetimin sömürmeye çalıştı- ğı yığınlardan bir tek adamın bas kaldırışının ve ısrarlı ayak direyi si- nin renkli ve "yerli" hikâyesidir. Çakıcı, bütünüyle bir dağ adamı, bir eşkiya bellenmemiş, efeyi dağa çıka- ran sebepler yine Türk sinemasında sansürün tanıdığı imkânlar oranın- da perdeye yansıtılmıştır. Metin Erksan, hep aynı sinema gö- rüşüyle "Dokuz Dağın Efesi"n.!en sonra "Gecelerin ötesi" ile bu defa günümüz insanına dönmektedir. Son yıllarda Batı sinemasının örnek ça- lışması, o suçlu gençlik problemi ele alınmış ve iyi-kötü nedenleri açık- lanmaya çalışılmıştır. Me