dan bahsediyor ve meselâ, o askerle- rin sivil idareden çekilmesini başa a- lyordu! Haber, çeşitli çevreleri, Ko- alisyon yüzünden taviz veriliyormuş intibaına sürükleyip tepki yaratmak gayesini güdüyordu. Bu taktik; hem A. P. ve hem de C H. P. kanadında inanılmaz nefret uyandırdı, ama bir fayda sağladı:- Gözleri açtı. Böyle bir konu, görüşül- memişti bile! İkinci bir gayret, Ankaradaki iş- sizlerin yürüyüşünün istismarında kendini belli etti. Hadiseden bir gün sonra Teni İstanbul, Son Havadis, Zafer ve Öncüyü açanlar sanki ha- reketin Hükümeti protesto, Başbaka- nın istifasını istemek için yapıldığı- nı sandılar. Aslında, bazı kimseler o istikamette bağırtılmamış değildir. Ama hadiseyi takip edenler, bunun nasıl sağlandığını o tesbite muvaffak oldular. İşçi grupu Meclisin önüne gelmiş, bir heyet Meclis ve Senato Başkan- larıyla konuşmuş, grup yürüyüşüne, geldikleri yoldan geri dönerek deva- ma başlamıştı. Bu sırada D. P. dev- rinde, D. P. Gençlik Ocaklarının sa- yılı kişilerinden olan eski Milliyetçi- ler Derneği mensubu, yeni Düşünen Adamcı, Vehbi Ünal adındaki birisi- nin nümayişçiler arasına katıldığı gö- rüldü. Tanında kendisi kadar tanın- mayan beş altı kişi daha vardı. Nü- mayişçiler bu katılmadan sonra fark edilir bir değişmeye uğradılar. Evve- lâ Başbakanın istifası yolunda hay- kırmalar başladı. Sonra nümayişçi- lerin ağzına yeni bir slogan yerleşti- rildi: "Astılar kestil "Kısmetimizi kestiler" Ünal, 27 Mayıs öncesi Atatürk Bul varının herkesçe bilinen ve bir nüma- yiş sırasında yakalanıp hapse atılan bir genci tarafından tanındı. o Atillâ Köksal adındaki genç, çok iyi .tanı- dığı Ünalı fark eder etmez kalabalı- gı yarıp yanına yaklaşmağa çalıştı. Ünal da bunu görmüş ve Tarım Ba- kanlığı binasının kapısından içeri sı- zarak kaçmağa başlamıştı. eo Koksal bütün gayretlerine; rağmen iyi tanıdığı ve fikirlerini yakinen bildiği Ünalı yakalayamadı. Gayretin üçüncüsü, pek safdilâne bir tarzda Senatoda arzı endam et- ti. Meşhur Sıtkı Ulay, bir çevrenin tipik taktiğini dile getirdi. Eski İhti- lâlci önce, eski Demokrat müritleri- nin ağzına bir parmak bal çaldı: "Canım, İhtilâl kimseye karşı yapıl- mamıştı ki. Şimdi, ona başkaları, bir istikamette sahip çıkmaya çalışı- yorlardı. İhtilâl, memleketi karıştı ran bütün politikacılara (karşıydı... Ulay neredeyse, Affi da bu "başka- lar 1"nm istemediğini, halbuki ken- AKİS, MAYIS o 1962 disinin -ve çevresinin- bunun için ne hararetli, ne hararetli olduğunu ek- leyecekti. Bunun yerine, hemen Ko- alisyona atladı ve: - — Koalisyon bozulursa ne olur? Milli Hükümet kurarız, Kurucu Mec- lis gibi çalışırız.." dedi. Senatoda, o sırada iki akıllı C. H. P. Bakanı bulunuyordu. Bir çevre- nin oynadığı oyunun hiç kimse ta- rafından -tavşana kaç, tazıya tut âlemin kör oyunu- farkedilmediğini, Niyazi Akı Zılgıtı çekti ve sersem olduğunu sanan Ulaya Feyzioğlu ve Kurutluoğlu laf attılar: — Paşa, ağzında a Mak- GAZETE MECMUA | VE MER TURLU | YURTTA OLUP BİTENLER sadın neyse, onu söyle!" Ama Paşa nasıl gayrıresmi bir prezidansiyel sistem peşinde olduğu- nu, böyle bir sistemde kendisine Baş- bakan Oo Yardımcılığının o biçildiğini. Orduyu da "yola getirdikten sonra" -bu çevre, 22 Şubat affına kuliste cephe almış ve bir tahkikatın açıl- ması suretiyle hadisenin bulaştırıl» -i masını, böylece Orduda temizlik ya- pılmasını savunmuştur- memlekete hâkim olunabileceğini suretiyle sağlanabileceğine (o inandık- larını söyleyebilirdi? Bir kaç istisnasıyla -Öncü Grubu- . B. K. nin üyeleri "Paşa'yı şiddet- le reddettiler ve bu oyunda olmadık- larını açıkladılar. Belediyecilik "Önce ekmekler bozuldu" Geride bıraktığımız haftanın başla- rında birgün,, İstanbulda, fırınla- rın önünde vatandaşların D. P. ikti- darı devrinin oldukça meşhur bir tâ- biri ile "kuyruk" olmaya başladık- larım gören güngörmüş bir İstanbul- lu, keyifli bir kahkaha attıktan son- ra yanındaki arkadaşına döndü ve. "— Beyefendi, bu fırıncıların a» dam olmak için galiba kırk fırın ek- mek yemeğe ihtiyaçları var" dedi. Güngörmüş İstanbullunun bu esp- risi, doğrusu, durumu anlatmak için biraz mübalâğalı gibi görünmekteyse de, gerçek bundan pek, farklı değil- dir. "Yılan hikâyesi"ne dönen "ek- mek hikâyesi", bitirdiğimiz o hafta- nın başlarında yine tazelenmiş bu- lunmaktadır. Bu hikâyenin başlangıcı, 27 Mayıs devrimine kadar uzanmaktadır. Fı- rıncılarla İstanbul Belediyesi arasın- da fiyat tesbiti hususundaki (o anlaş- mazlığın başlangıcı Albay Şefik OE- rensünün İstanbul Belediye Başkan- lığı görevini Refik Tulga adına ted- vire memur olduğu zamana rastla- maktadır. 27 Mayıs'ihtilâli, 970 gram olan ekmeğin fiatını 70 kuruş olarak buldu. İhtilâlin ilk sıcakkanlılık dev- relerini yaşayan ateşli Şefik Erensü, 1 Eylül 1960 günü alman bir kararla ekmeğin gramajını 860 grama düşür- dü ve fiyatını da 60 kuruş olarak tesbit etti. Ekmek fiyatı tam bir yıl bu şekilde kaldı. Fakat | Eylül 1961 günü, firma- lar için gerçek bir matem günü ol- du ve ekmek meselesi, İstanbul hal- koyunu birinci derecede meşgul eden bir mesele olarak suyun yüzüne çık- t. Ticaret Bakanlığı tarafından alı- nan bir kararla | Eylül 1961 günü bir çuval unun fiyatı' 49 liradan 64 Ura