TİYATRO İstanbul "At"lı, "Filli oyun Oktay Rifatın İstanbul Şehir Tiyat- rosunda oynanan "Atlarla Piller" adlı yeni oyunuyla Max Frisch'in An- karada, Büyük Tiyatroda oynanan "Don Juan, ya da Geometri Aşkı" ad- lı oyununu görmüş olanlar, biribiriyle hiç ilgisi olmıyan bu iki oyunun bir noktada birleştiklerini farketmiş ola- caklardır : Satranç! Gerçekten de bu lik göze çarpıyor. Max Frisch'in Don Juan'ı satranç oyununu kadınlardan, gönül oyunlarından üstün tutmakta- dır. Oktay Rifatın kişileri de, kişilik- lerini arama çabası içinde, duygu ve düşünce olmaktan çıkıp sahnede can- lanıveren ikinci "ben"l.ikleriyle, sat- ranç oyunundaki atlarla filleri hatır- latıyorlar. Oyununa verdiği ad da bu- radan geliyor. İnsanoğlunun zamanla, çeşitli olayların etkisiyle ikinci plânda ka- lan, ama hayat boyu peşini bırakmı- yan, çoğu zaman da görünen, bilinen "ben"liğiyle içice yaşıyan ikinci "ben" ligini bir başka "kişi" halinde sahne- ye çıkarmak, dile getirmek fikri, ti- yatroda, yeni bir şey değildir. Bu iki "ben" çatışmalar, gilendirmiş, ilgi çekici konu olmuştur. Ama arasındaki farklar, ayrılıklar, çelişmeler nice yazarı il- oyunlara da seyircinin bu türlü oyunlardan pek hoşlandığı söy- lenemez. Dünyanın neresinde olursa olsun, seyirci, sade kuruluşlu oyunlardan hoşlanır, sahnede herkesin paylaşaca- ğı duygular, düşüncelerle hareket eden, güldüren, ya da ağlatan kişiler görmek ister. Oktay Rifatın "Atlarla (o Filler"i ise ne güldürmek, ne de ağlatmak için yazılmıştır. "Birtakım İnsanlar" ya- zarı seyirciyi, bu sefer, bir fikir oyu- nuna çağırıyor. Günlük hayatın ale- lade çerçevesi içinde, kişilerin uyur gi- bi görünen ikinci "ben"lerini hareke- te getirerek, zaman zaman yüzeye çı- karmayı deniyor. Böylece ele aldığı karı - koca ile oğul - nişanlı sahnede dört değil, sekiz kişi olarak ei yor, konuşuyor, düşünüyor ve du yorlar. Şasilerin"bu "ikiz"likleri alin çizgili bir komedi, ya da dram unsuru olarak işlenmediği, geliştirilmediği, salt "düşünce" plânında bırakıldığı için de seyirci bu "karmaşıklıktan yoruluyor, yorulunca sıkılıyor, sıkılın- ca da., tiyatroya gelmiyor. "Atlarla Filler"in yarı boş salonlara oynanmış olması biraz da bundandır. Bu çeşit "kafa oyunu"nunr meraklısı az, hele bizde... Sahnedeki oyun Zihni Küçümen, Turgut Atalayın de- korları içinde, "Atlarla Filleri doğru bir yorumla anlayışla sahneye “Atlarla. Filler" den bir sahne İnsan ve hayaletleri... 32 koymuştur. Ama yorumunu -seyirci- den önce- oyuncuların tümüne anlata- bildiği çok şüphelidir. Onun içindir ki kişilerin çoğu sahnede, inanmadan edilen dualar gibi, ezbere konuşuyor, ezbere oynuyorlar. Seyirci sıkılmasın da ne yapsın, oyuncunun duymadığını, anlamadığını nasıl etsin de duysun, anlasın ? Bununla beraber oğul - nişanlı çiftinde Zihni Küçümen - Aslan Al- tın - Sibel Göksel - Sevil Ulusay dört- lüsü, "Nazife"de' de Şükriye Atav şu- urlu, itinalı oyunlarıyla başarı gös- teriyor, seyirciye de ışık tutuyorlar. . Lady'nin aşkı Oraloğlu Tiyatrosu mevsimi, etrafın- da hayli merak ve ilgi uyandıran bir oyunla kapatacaktır. Ama bu me- rak ve ilgi "Kötü Tohum" için olduğu gibi, işin "sanat" yönüyle değil, tem- sillerden önce gazetelerde çıkan bazı resimlerin yardımıyla seyircide uya- nan "çıplaklık" izlenimiyle ilgilidir: Başkadın rolünün aşk sahnelerindeki çıplaklığı... Oysaki İstanbulun türlü- sünü gördüğü "strip-tease" gösterile- rinin, her seyircide az çok bulunan, bu merak ve ilgiyi hayli gidermiş olacağı sanılırdı... D.H. Lawrence'wı, zamanında ha- tırı sayılır fırtınalar koparmış olan ro- manından çıkarılan oyunun yatakta geçen kısa bir sahnesi, o resimlere bakarak hayale kapılmış olanları kı- rıklığa uğratmış olmalıdır. Çünkü bu yönden, oyunda tiyatro âdabını çiğne- yen hiçbir şey yoktur. Böyle olunca da seyircimin bu oyuna gösterdiği ilgiyi daha başka sebeplere bağlamak gere- kiyor : Oyunu, oyuncuları beğenme- sine... Burjuva dramlarının, günümüz her yerde geniş bir topluluğu kendine çekmiye devam ettiği bir gerçektir. İşte, Birinci Dünya Savaşından yarı belden aşağısı tutmaz bir insan kül- çesi halinde dönen kocasının kendisine veremediği zevkleri, şatolarının orman bekçisiyle paylaşan, işi ondan çocuk edinmeğe kadar vardıran bir lady'- nin, etlicanlı bir ingiliz kadınının sek- süel dramı, aradan bir İkinci Dünya Savaşı geçtiği, bugünün soylu ingilizle- ri için bile artık bir "dram" olmaktan çıktığı halde, hâlâ seyirci kalabalık- larını kendine çekebiliyor. Hele "lady" leri ve "aşk"larını hâlâ merak eden- lerin bol olduğu ülkelerde... Sahnedeki oyun Oraloğlu Tiyatrosunda "Lady Chat- terley"in kazandığı başarıyı biraz da oyunun iyi sahneye konulmuş, iyi oynanmış olmasında aramak yanlış olmıyacaktır. Eseri itina ile sahneye AKİS, 9 NİSAN 1962 koymuş