SİNEMA "Karanlıklar basarken" İkinci Dünya Savaşı boyunca bütün Batı ülkeleri sinemaları - moral ma güçlendirmek (o amacıyla- Nazi ve Alman aleyhtarı filmler çe- vamp Konu ve işleme öylesine bir düzenlemeye tabi tutuluyordu ki Al- manyanın, yabancı ulusların seyirci- leri gözünde değerinin küçülmesini hiç birşey engelleyemezdi. Katı ve vahşi kişiler olarak tanı- tılan Alman ulusu sonradan ve savaş ertesinde derlenip toparlanınca sine- masında İkinci Dünya Savaşının suçu bakımından kendine savunma yolları aradı ve buldu da. Rejisör Frank oWisbar'ın O filmi "Nacht fiel über Gotenhatcn -Karan- lıklar Basarken" bütünüyle bu sa- a Savaşa karşı çıkan bir film değildir. Bütün çabası savaş boyunca Alman ulusunun da öbür savaşan ulusların fertleri gibi acı çektiğini, türlü zor- luklara katlandığını anlatmaktır. Bir bakıma bu işi becermektedir de. Si nemanın inkâr edilmez etki gücü, bir- buçuk saatlik bir süre içinde göste- rilenlere seyircisini inanmaya savunmasını, verilen delillerle kabule zorlamaktadır. "Karanlıklar Basarken" kötü ve beylik bir konuyu işliyor. Bunun iyi- liği şuradadır: Seyirci, nulara her yerde yatkındır ve olay- ların öylesi bir ortamda geçmesi, söy- lenen sözün tartışmasız kabulünü kolaylastırıverir. Türlü (o katliamlara girişen Almanya, benzeri katliamlarla kendi ülkesinin ve ulusunun da kar- -ı karşıya bırakıldığını öne sürüyor. İçi yalnız kadın ve çocuklarla dolu 6000 kişilik bir yolcu gemisi savaş sırasında torpilleniyor ve içinden an- cak üç kişi kurtulabiliyor. Bu sah- nelerde tesir gücünü arttırmak ama- cıyla sinemanın her yanından yarar- lanılmıştır. Yani seyircinin merhamet duyguları alabildiğine kendi çıkarla- rına kullanılmıştır. Böylece seyirci is- ter istemez savaş sırasındaki bu tu- tumlarından dolayı müttefiklere kızı- yor. Gerekli olan da bu kızgınlığın uyandırılması olduğuna göre, problem kendiliğinden çözülmüş demektir. Wisbar ile Victor Schuller'in or- taklaşa düzenledikleri senaryoda sa- vaş içindeki Berlin Ve Berlinliler söz- konusu edilmektedir. kocasının evini terkedip uzak bir taş- ra köyüne gidiyor. Ama savaş Alman ordularının durmadan geri çekilme- 34 leri yüzünden, oralara kadar da soku lacak ve kısa bir an da olsa mutlulu- ğa kavuşan genç kadını kötü kade- rine doğru itecektir. Bu arada terket- tiği kocasıyla da karşılaşınca ve arka- sından karı - koca ve âşık üçgeni de birbirini tamamlayınca -bir çeşit bi- zim yerli filmlerimizin ağdalı hava- sına varan - "Karanlık Basarken"in hikâyesi çığırından çıkıyor. Kahra- manlar, savaştan kaçanların bindiği bir gemiye sığınıyorlar. Gemi ateş dı- şı bir yere giderken yolda müttefikler tarafından torpilleniyor ve (o batıyor. Savaşın taşraya gelişi, halkın göçü ve batan gemiyi anlatan bölümler, bu kötü konulu filmin en güzel bölüm- leridir. Buralarda gerçeğe yakınlık» dökümantere yakınlığa ulaşıyor. Öy- le ki, araya katıştırılan aktüalite film- lerinden parçalarla bir bütünlük sağ- ıyor. "Karanlık Basarken"in en ilgi çekici yanı, genç oyuncu Sonja Zei- manndır. Savaş içindeki ateş çemberi ortasında kalakalmış, yalnız, fakat tepeden tırnağa kadın kahramanı us- talıkla aksettiriyor. Wiçki'nin "Köp- rüsünden görüp tanıdığımız o Erich Schuman da öyle. Kişiler, hikâyenin gelişimi içinde savaşın acılığı altında ezilmiş, köşeleşmiş kişilerdir. Çokluk, savaşı Zorunlu ve kaçınılmaz $ sayıyor- lar. Karşı çıkanlar da bir Zeimann ile bir Schumandır, ve bilinçli olan yalnız onlarınkidir. AKİS, 26 MART 1962