Tiyatromuzun Meseleleri Genç Kuşaktan Beklediğimiz Son on yıl içinde tiyatromuzun gerçekleştirdiği başdöndürücü gelişme- yi biz içinde yaşayanlar, layıkıyla değerlendiremiyoruz. Düne kadar Devlet ve Belediye tiyatrolarımızın sayısı ikiyi, üçü geçemezken, bugün onikiyi bulmuştur. İzmir, Bursa ve Adana gibi büyük şehirlerimiz de- vamlı tiyatrolara kavuşmuştur, İki milyonluk İstanbulun Üsküdar, Ka- dıköy, Fatih gibi bellibaşlı semtleri şimdi kendi tiyatrolarına sahibol- muşlardır. Düne kadar ödenekli tiyatroların seyirci bulmakta güçlük çektikleri Ankarada, İstanbulda yeni yeni özel sanat tiyatroları açılmış ve mevsimden mevsime artan bir rağbetle karşılanmıştır. Düne kadar kadın rolleri kalabalık oyunlar, yeteri kadar kadın sanatçı bulunama- dığı için, oynanamazken, şimdi biribirinden cevherli ve kültürlü kadın sanatçılarımız topluluklar kurmuş, özel tiyatrolar açmışlardır. u göz kamaştırıcı gelişme bir devrim hareketine yol açmış, Türk sahnesinin sevk ve idaresi yeni kuşaklara devredilmiştir. 1908 kuşağın- dan bugün bir Muhsin Ertuğrul ayaktadır. O da bütün kurmayım genç- leştirmiş, sahneyi önderlik ettiği gençlere bırakmıştır. Elli yıllık uzunca bir gelişmenin sonucu olan bu tiyatro devrimini inceleyecekler, kadın sanatçılarımızın bu hareket içindeki müsbet rolleri üzerinde ayrıca du- racaklardır. Bele kendi adlarına kurdukları topluluklarla sahne hayatı- mıza yeni bir renk ve mâna kazandıran Yıldız Kenterle Lale Oraloğlu- nun... Ama aynı araştırıcılar e noktalar üzerinde de anarla duracak- lardır: Türk sahnesini eski ki uşaklardan devralan genç sanatçılar bu sahnede neler yapmış, bizim için yeni ve ileri sayılabilecek hangi atılış- ları gerçekleştirebilmişlerdir? Devlet Tiyatrosunun, yalnız memleket içinde değil, yabancı ülkelerde de samimi bir takdir duygusu uyandıran ve Batı ölçüleri içinde devamlı bir seviye yüksekliği gösteren sanat ça- lışmalarını bir yana bırakırsak, yerli ve yabancı repertuvarın en dikka- te değer eserlerini sahneye koyan, oynıyan gençlerimizden kaçı kendi ölçülerimizin üstüne çıkan, bugüne kadar bizde eşi görülmemiş, "dört başı mâmur" bir başarıya ulaşabilmişlerdir? Sayıları günden güne ar- tan özel tiyatrolarımızdan kaçı bizim için yepyeni bir yolun yolcusu ol- muş, ödenekli tiyatroların yapamadıklarım, yapamıyacaklarını yapmı- ya cesaret etmiş, kaçı yeni bir sanat anlayışının, yeni akımların, yeni fikirlerin öncülüğünü etmiş, kaçı yeni yazarlar, reji ve oyun alanında yani ve parlak istidatlar keşfetmiş, bunları yeni bir çığırın üslübu için- de birleştirmeğe ve seyirci topluluklarına da kabul ettirmeğe muvaffak olabilmiştir? Özel tiyatrolarımızın hemen hepsi, sahnemizi eski kuşaklardan devralan genç sanatçıların idaresindedir. Ama bunlardan kaç tanesi için yukarıdaki soruların karşılığı müsbet olabilecektir? Elele verip bir araya geldikleri zaman büyük bir kuvvet sağlayabilecek genç kuşağın, her gün, herkes bir yeni tiyatro kura kura, bir gün dağılıp erimesinden korkulur, özel tiyatroların çoğalması iyi, güzel bir şey. Ama her özel tiyatronun sanat, açısından ayrı bir görüşü, gerçekleştirmek istiyeceği bir fikri, söyleyecek bir sözü olmalıdır. Yoksa, her çeşniden ve tarzdan, rastgele hazırlanan -ve yerli eseri çok defa açıkta bırakan- devşirme bir repertuvar içinde, her telden saz çalarak yürütülen çalışmalar kimi- ne parlak Bollerde kendilerini göstermek, kimine patronluğun tadım tat- mak, kimine de, belki, biraz fazla kazanmak imkânlarını sağlayacak, ama genç kuşaktan beklediğimizi veremiyecektir. çıkarmak için bütün gücünü ve zekâ- tını kullanan idealist milletvekili A- lan Mc Lean, mücadeleyi tam kaza- nırken kaybediyor. Tasarıyı destek- leyenler arasındaki menfaat ortaklı- ğı o kadar genişliyor ve ağır basıyor ki, sonunda Cumhurbaşkanının "Ve- to"sunu bile kullanamayacağı bir e- zici çoğunlukla kabul ediliveriyor... 34 Sahnedeki oyun Hep Komisyon odalarında, hemen dalma erkekler arasında geçen ve politika mücadelesinden başka o- laylpra pek 'fazla y vermiyen bu çeşitten bir eseri, seyircinin ilgisini uyanık tutarak, sahneye koyup oy- namak kolay değildir. Ama sahne düzenini Tunç Yalmanın gerçekleş- tirdiği "iktidar" umumiyetle tempo, lu, ahenkli bir oyunla oynanıyor ve zevkle seyrediliyor. Paris yolcuları... Küçük Sahnede, Haldun Dormen topluluğu, kişileriyle beraber se- yircilerini de Londradan çok Parise götüren bir İngiliz komedisi oyna- maktadır: Noel Coward'ın "Hepimiz Pariste"si -Private Lives-, Bunun sebebi de eserin ingilizce aslından değil, fransızcaya adaptasyonundan Türk diline çevrilmiş olmasıdır. Böy- le olmasına da sevinmek lâzım. Çün- kü sahnede olup bitenler kadar, olay- ların kahramanları da Manche'ın öte kıyısında tasavvur edilemiyecek ka- dar "Bulvar Tiyatrosu"nun özellik- lerini taşıyorlar. Buna "Şampanya köpüğü" de denilebilir Bir çift, biribirini ama bir türlü rahat geçinemeyen, gürültü içinde O hayatlarım cehennem haline getiren bir çift, ni- evlenmişlerdir geçirmeğe gittikleri gün, aynı otelin yanyana düşen odalarında, bitişik taraçada karşılaşıvermişlerdir. İkisi de birbirini bâlâ unutamamıştır, iki- si de lâf olsun diye yeniden evlenmiş- tir ve işin garibi, İkisi de yeni eşleri- ni pek sevememişlerdir. Bu ruh hali onlara yeni .bir çılgınlık yaptırmaya kaçıveriyorlar. mesut ve biraz "gürültülü" hayatla- rı yeniden başlıyor. Peşlerinden ge- len bırakılmış yeni "karı - koca" ile bu "gürültülü" hayat komik bir "cur- cuna" halini almakta gecikmiyor ve "ihanete uğrayanlar" kendilerini kaptırınca o eski "yaman âşıklar" selâmeti daha ra- hat sevişebilecekleri ve kavga edebi- lecekleri bir yere osıvışmakta bulu- yorlar. Sahnedeki oyun Bu hoş komedi Küçük Sahnede ide- al denebilecek bir kadro ile, di- namik bir oyunla, Teoman Orberkin güzel dekorları içinde, güzel oynanı- yor. Haldun Dormen bu hareketli komediye Fransız vodvillerinin can- lı ve renkli havasını, İngiliz komedi- lerinin ölçülü zarafetini katarak, vermeğe muvaffak olmuştur. Biri- birine âşık çifti Ayfer Ferayla Tur- gut Borovalı, aldatılan ve teselliyi biribirinde bulmakta gecikmeyen ö- bür çifti de Gülbin Erayla Erol Gü- naydın tatlı bir oyunla canlandırı- yorlar. Hem de aşırılıklara düşme- den... "Hepimiz Pariste"yi şimdi İs- tanbul sahnelerinin zevkle seyredilen en neşeli ve başarılı komedisi olarak hâlâ afişte tutan da bu oluyor. AKİS, II ARALIK 1961