riyle kemikleri sanki paslanmış gribi tereddütle hareket eden genç adam, izdiği bir karikatür yüzünden Pa- şakapısı Cezaevinde — hayatının tam 465 gününü geçiren gazeteci Halim Büyükbuluttu. İsmiyle — müsemma bir insan olan Halim, Paşakpısı Cezaevinin 5 demir kapısının gerisindeki 5S numaralı "loca"da geçirdiği 365 gününde çok öğrenmiş, çok şeyler kaybet- . Kayıplardan en mühimi, pek tabii hürriyetti ve bir de Halim, 85 kilo olarak girdiği hapıshaneden 65 kilo olarak çıkıyordu. Sadece yüzün- e değil, vücudunun her tarafında 15 numaralı locanın insafsızca çizdi - ği çizgiler okunuyordu. 15 numara- li loca 200 kişi tarafından kullanı- lan apteshaneye çok yakındı, iğrenç kokulara ve rutubete insanın kendi- sini alıştırması şarttı. Halim duvar- lardan dalga dalga sızan suların ge- tirdiği romatizma tehlikesinden ya- tağında battaniyesine sıkı sıkı sarı- larak korunmaya çalışmıştı. Loca arkadaşlarının çoğu sanatkâr hırsız- lar olmuştu ve bir de çok eski bir mesleğin yenı adıyla bir prodüktör Halimin cezaevinde en yakın arkadaşı, önce meslekdaşı Ra- tip Tahir Burak, onun tahliyesinden sonra da Harbiye cinayeti faili İs- met Erinç olmuştu. — Gardiyanların mahkümlara muamelesi, cehennem- de zebanilerin yaptığı işi andırıyor- du. Hakaret faslı çok zaman dayak- la neticeleniyordu. Mahkümlar ara— sındaki münasebetlerde de hâki prensibin ahlâk olduğunu soylemek çok güçtü. Bu durum karşısında Ha- lim, teselliyi Pokumak ve çizmekte buluyordu. Bır yıl içinde 110 kitap okudu, 120 kadar da eskiz çizdi ve 600 — kelimeyle ne söylenebilirse, o kadar İngilizce öğrendi. 15 numara- li locanın ışık aldığı tek yer denize bakan lumbozdu. Bu delikten gelen vapur seslerı dış dünya ile tek te mastı. En büyük dert ise gardiyan— lardı. Şartlarını unutup kendisine musallat olan iki gardiyanı savcılı- ğa şıkayet etmek mecburıyetınde ka- lan Halim, bu "cür'et"ini az kalsın dayak yemekle odeyecektı Adam hakarete uğramaktan ve tartaklan- maktan gene de kurtulamamıştı. İki gardiyanı şikâyet ettiği gün, hama- ma giden bir kafile ile idarenin ö- nünden geçerken yüzü hiddetten sap- sarı ve yumrukları sıkılı bir gardi- yanın "Yasak ulan! e gidiyor- sun?" diye haykırmasıyla durakladı. Arkasından, muvazenesi bozulup sendeliyecek kadar göğüslendi. Da- yağın burnunun ucuna kadar geldi- ğini gören Halim güç belâ müdüri- yete kaçabildi. Sonradan adını öğ- rendiği bu intikamcı gardiyanı da, bir dilekçeyle Savcılığa başvurarak dâva etti. Karikatürist Halim, Paşakapısın- da 365 gün içinde gardıyan korku- sunu öğrenmişti; en ustaca hırsız- lıkların tekniğine de artık vakıftı. Cumartesi sabahı Paşakapısı Ceza- evinin önündeki hür kaldırımlarda AKİS, 18 NİSAN 1959. Halim Büyükbulut "Hapshane — bir. mekteptir" dururken kulaklarında her gece gar- diyanlarla mahkümlar arasında te- atisi âdet oları "Allah kurtarsın" sö- zü çınlıyordu. Bu ses ona adımlarını atmayı şaşırtıyordu. — Hürriyetin de demek böyle guçluklerı Vardı" 365 günlük mecburi ikâmet onu eritmiş, sarsmış ve biraz sinirli yapmıştı. A- ma inandıklarını çizmek, hak bildi- ği yolda yürüme azmini de çelikleş- tirmişti. Dış Politika Uğurlama töreni ( Kapaktakı diktatör) tomatik tabanca sürati ve heye- anh bir sesle konuşan bir adara Alışkanlık... I Stanbul ve Ankara gazeteci- leri arasında — yapılacak bir "eğlenceli" futbol karşılaşması haberini Zafer şöyle bitiriyor: "Şehrimiz siyasi otoriteleri her iki takımın şansım da müsavi görmektedir". "Siyasi otoriterlerimizin hiç değilse futbolda — müsavat ta- raftarlıgına başlamalarına se- vineceğiz ama, şu Zaferin her meselede ba siyasi - otori- telerimiz ne buyuracaklar en- dişesi ıçınde 'spor otoriteleri" yerine "siyasi otoriteler" yazı- vermediğinden bir emin olsak. YURTTA OLUP BİTENLER Sadık Gize "38 numarah bir bale pa- de Ada bucu istiyorum" kara- daydı; İzmir mılletvekıh Sadık Giz ise Galata rıhtımına aborda — olmuş 2,692 tonluk Giresun muhribinin kü- peştesıne yaslanmıştı. Adam devam- de şort, diyorduorta boy Başbakan Adnan endere- sin yeğeni Giz bir steno maharetti" le sıparışlerı not defterine kaydeder- ken, işini bitiren adam, "Güle güle git, güle güle gel agabey dedı ve derhal uzaklaştı. Şahit olanları kah- kahalara boğan hâdise, geçen hafta- nın sonunda, Şeker Bayramının ü- çüncü günü, İspanya —Hükümetinin daveti üzerine — diktatör — General Franco'nun ülkesini 15 - 19 Nisan ta- rihleri arasında resmen ziyaret ede- cek olan Başbakanın, İstanbuldan u- ğurlanışı töreni sırasında etti. cereyan sabahın erken saatlerinde yolu Galataya duşenler İstanbul Be- lediyesinin vergı tahsil etmek, hava- gazı ve su ile elektrik parası topla- başka — mesuliyetler de de- ruhte ettiğinin inkâr edilmez delik- leri ile karşılaştılar. Arazözler ve çöpçüler seferber olmuşlar, trafiğine kapatılmış olan Galata Köprüsünün bitimi ile Denizcilik Bankası arasın- daki carı damarı caddeyi, harıl harıl temizliyorlardı. Ameliye o kadar ba- şarılı — olmuştu ki, asfalttan mermer yaratma k mucizesine erışıl— mişti. Askerlerle sivil ve res - lislerin çok sıkı bir kordon altına al— dıkları uğurlama töreni — mahalline ilk gelen Dr. Mükerrem Sarol görün- düğü zaman, çöpçüler, çukurlarda bi- riken golcuklerı çalı süpürgeleriyle dağıtarak son rötuşları ihtimamla yapmaktaydılar. Gözde Sarolu geti- ren otomobilin içinde. Menderesin diğer bir yeğeni, iri kıyım ve meş- ur Özdemir Evliyaz de de vardı. Giresun, daha bir gün önceden ge- lip Galata Rıhtımına aborda olmuş- tu. Kendisine refakat, edecek eşi Ge- libolu muhbiri ise, mırlemış 1949 sen m nın Tü rkıyeye verdıgı saatte süratli Giresun, pırıl pırıl gri boya— sı, rengârenk flamaları biteviye dö- nen radarları ve brandaları sıyrılmış silâhları ile Şeker Bayramı için de- gışık bir eglence ve bilhassa çocuk- lar için cazip bir temaşa mevzuu ha- line sokulm Menderese muska Uğurlama töreni, Beyoğluna çıkma- ları yasak edilen ve tatil günlerin- de Galata Köprüsü ve Eminönünde Yenicami civarında — hemşehrileriyle randevulaşan taşralı erler için de eğ- lenceli bir meşguliyet oldu. Çocuk- larını alarak gelen babalarla erler ve hemşehrılerı kalabahk sında ekseriyeti teşkil ediyorlardı. Londra faciasından sonra sessiz sedasız yapılan Eyüp Camii ziyaret- leri dışında öyle pek halk — arasına çıkmıyan Menderes, son derece me- rak edilen bir insan olmuştu. Uğur- lama töreni mahalline geldiği zaman, kalabalıkta beliren — kıpırdanıamayı, 7