Haftanın olayları MEŞRU MÜDAFAA Her şey gösteriyor ki D. P. İktidarı kendisini meşru müdafaa halinde görüyor. Partinin gazetelerdeki sözcülerinden kongrelerdeki delegelerine, Büyük Mec- listeki temsilcilerinden hükümetteki azalarına, hangi Demokrat iç politikaya temas etse 1şledıgı tema "Biz meşru müdafaa halindeyiz" teması oluyor. Bu, partizan idarenin her çeşitinin artık 1 numaralı ma- zeretidir. Basına farklı muamele mi yapılıyor? Meş- ru müdafaanın bir icabıdır. Radyo tek taraflı mı ça- lışıyor? Ne yapalım, meşru müdafaa! Temyiz h hayet lüzumundan fazla meşhur ve aynı derecede gü- lünç Vatan Cephesi hikâyesi, sadece meşru müdafaa taktiği olarak, keşfedilmiş, — beslenmiş ve geliştiril- miştir. D. P. gorulmemış tecavüzlere maruzdur. dört kir taraftan gelen taarruzlara uğramaktadır. Herkes D. P. ye düşmandır ve onun üzerine yürümek- tedir. Halbukı devlet D. P. ye emanettir ve D. P. yi zedeleme gayretleri doğrudan doğruya devlete zarar vermektedir. Bu bakımdan devletin bütün vasıtaları- nı D. P. nin meşru müdafaasında kullanmak mubah- tır. Aslında, bu kadar ciddiyetle ve bazı kimseler ta- rafından samımıyetle ileri sürülmese, insanı kahkaha- dan bayıltacak kadar komik olan bu görüşün D. nin tutumunda esas unsur haline gelmesi herkes için hakiki bir talihsizliktir. Tıpta kendisini duşmanlarla sarılı görme hastalığına Verilen ilmi isim D. nin sayın büyüklerinden Fatin Rüştü Zorlunun me hulu elmasa gerektir. Tıpkı Compl d'infeniorite — gibi Manie de Persecutıon da bugün tedavisi kabil bir duy- gudur. D. n bunu unutarak ve hakikatlere baş çe- virerek kendisini o duygunun icaplarına alabildiğine kaptırması bu teşekkülün siyasi istikbali bakımından ümit verici olmaktan uzaktır. D. P. nin tenkidlere maruz bulunduğu, hatta ten- kidlerin Ötesinde bazı düşmanca hisler doğurduğu ya- lan değildir. Muhalefetin, D. P. lilere iyi görünen, ya- hut hakikaten iyi sayılabılecek icraata da kötü dam- gasını basmakta olduğu da bir hakikattir. D. P. hin anlamadığı, bunun demokrasinin bir icabı olduğudur. Demokrasilerde Muhalefet tenkid edecektir. İktidarın etrafında herkesin şakşak tuttuğu rejimin adı Demok- rasi değildir. İngiltereye, Almanyaya bakınız. Mac- millan'ın her yaptığı işçiler için kötüdür, Adenauer'- in politikası Sosyalistlerin nazarında bir baştan Öte- kine hâtâlıdır. Muhalefet vazifesi yapıhrken Muhalif- ler için göz önünde tutulacak us bir icraatın iyi Veya kötü olması degıl o icraat karsısında Muhalefe- tin vaziyetinin umumi efkârı rencide edip etmemesi- dir. Zira seçim günü İktidar ile Muhalefet büyük küt- le Önünde hesaplaşacaktır ve büyük kütlenin hakiki ile kötüyü ayırtedemeyecegını sanmak saflıkların en büyüğüdür. O bakımdan gün gibi aşikâr başarılar- la Muhalefet susmak zorunda kalır. Böyle bir anlayışı hatalı veya doğru bulmak kabildir. Hele bizim gibi tek parti rejimi altında uzun yıllar yaşamış millet- lerin "Muhalefet için muhalefet" formülünü anlama- tarak odaya girmesin, yahut telefon luğunun etrafındaki ları, hak vermeleri güçtür. Ne yapalım ki hadise bu- dur ve gülü seven dikenine katlanacaktır. Bu bakım- dan "yahu, Muhalefetin Allah razı olsun demesine yarayacak hiç bir iyi iş mi yapmadık?" diye feryat etmek ve Muhalefetten aferin bekleyip — gelmeyince kızmak güllerin dikenli olması karşısında köpürmek kadar manasızdır. Kaldı ki Muhalefet için de esas. İktidarın şu veya bu hareketi değil, temel zihniyeti- dir Basına gelince, D. P. nin şu anda o yandan gelen bir ateşin de altında bulunduğu doğrudur. Hata nu bir mücerret düşmanlık saymak ve meşru Müda- faadayım diye kullanılması asla caiz olmayan silâh- lara el sürmektir. Bu ıhtıyatsızlık iktidar D. P sine pahalıya mal olmuştur. Muhalefetin D. P sin rılı Basın politikası iknaya, guler yüze, gazetecılerle iyi geçinmeye ve onları gönüllerinden — yakalamaya dayanırdı. En genç muhabirlerden en olgun başyazarı- na Herkes üzerinde bu politikanın ne derece tesir bı- raktığım anlamak için 1946 . 1960 gazetelerine bir göz atmak kâfidir. Talihsiz D. P İktidara gelip dev- letin vasıtalarına malik olunca "ya kahır, ya lütuf" sistemini tenkidleri önlemenin yolu olarak seçti. nun dokuz yıl sonunda bir muhteşem fiyaskoyla ne- ticelendiğini görmek ise bugünkü gazetelerin haliyle sabittir. n başa- Basın tenkid edecektir. Tenkidler arasında hak- sızları da bulunacaktır. İktidar bunların haksızlığını, esassızlığını evvelâ tolerans, sonra icraatla ortaya oymak imkânına sahiptir. Bu bakımdan, itiraf etme- li ki, Muhalefete karşı bir avantaja maliktir. Ama bu- nu yapacak yerde "Meşru müdafaa halindeyiz" diye gayrımeşru silâhlara el atmak, partizan idareyi yer- leştirmek bir tek netice vermektedir: D. P. yi daha da antipatik yapmak. Bu ise bir fasit daire meydana getirmektedir ki bunu kırmadan D. P. nin de, mem- leketin de huzura kavuşmasına imkân yoktur Hep duyuyoruz, meselâ sayın Devlet Bakam — Abdullah Aker "Radyo D. P. ye emanettir" diyor, arkadan bü- yüklü küçüklü D. P. liler ilâve ediyorlar: "Şu basın bize bu kadar hücum etmese, Radyoyu bizi de üzen hâlinden kurtaracağız ama.. ” yo Basına karşı meşru müdafaa silâhıdır, Vatan Cephesi Güç birliği- nin meşru müdafaa panzehiridir, görülen lüzum me- mur P. ve bağlanmadıkça yürürlükte kalacaktır, sert tedbirler memnuniyetsizlik baki kaldıkça D nin -yani, bazılarınca devletin- meşru müdafaa vası- tasıdır, partizan idare Muhalefete sempati duyanları hidayete eriştirecek çaredi Bu işleri ters tutmak, sebebleri netice yerine al- mak, neticelerin hakiki sebebleri teşkil ettiğini gör- memek sayın D. P. Genel Başkanının sevdiği tabirle arabayı öküzlerin önüne koşmaktır. D. üşmanlar- la sarılı olduğu evhamından, kurtulup herşeyı mubah kılan bir meşru müdafaanın politikada asla meşru olmadığını ve sadece daha fazla düşman yarattığım anlamadıkça ne kendisi rahat edecek ne başkalarına rahat verecektir. koridorda der- "— Vallahi ne bileyim kardeşim. sabırsız çınlamalarıyla çalmasın. hal teşekkül eden gruplardan şu çe- — Artık her sabah buraya taşınmak Gelenler malüm cevapları aldık- — şit bir nakarattır, yükseliyordu: lâzım". tan sonra makamı, boyunlarını bü- "— Bana da Pazartesi günü ko- İş adamlarından daha tecrübeli- küp terkediyorlar, fakat dışarıya çı- - nuşturacağız demişlerdi. Bileydim, — leri, merdiven başındaki haritaya kınca, yüzlerinden nezaket yahut bayramı boşuna — burada geçirmez- dayanın aralarında sohbet eden ve mahcubiyet yerine ümitsizlik okunan — dim. hallerinden fazla şikâyetçi olmadık- “İnsanlar keline geliyorlardı. Artık "— Ne zaman gelir acaba, der- ları ilk bakışta anlaşılan lâcivert el- geniş holde Ve büyük merdiven boş- siniz?" iseli üç makam odacısının yanına AKİS, 18 NİSAN 1959 5