B A S Demirperde Basının tezahürleri emokrasilerde de diktatörlüklerde basın vazgeçilemiyen bir un- surdur. Ama demokrasilerde basın, kendine yaraşan kıyafeti istediği gi- bi seçmekte serbestken, diktatörlük- lerde basının terziliği iktidar tara- fından yapılmaktadır Bu haftanın ba- şında Zürich'teki "Milletlerarası Başın Enstitüsü" nün neşrettiği bir kitap, diktatörlüklerdeki asın — terzileri hakkında enteresan bir rapor husu- siyeti taşıyor. "Milletlerarası Basın Enstitüsü" memleketimizde artık yabancı sayıl- mıyan bir teşekküldür. Son yıllarda, bilhassa basın kanunundaki değişik- lik' erden beri, bu Enstitünün çıkar- dığı bültenlerde en mutena yerleri sık sık işgal ettik. Hattâ o kadar iç- li dışlı olduk ki, nihayet Enstitü memleketin ileri gelen iki siyaset a- damını- İnönü ve Menderes, basın hurrıyetı mevzuunda tartışma yap- mak üzere davet etti. Söylediği lâfın sağını solunu düşünmeyen yahut da düşünmek işine gelmıyen bazı siya- setçilerimize bakılırsa "Milletlerara- sı Basın Enstitüsü", mılletlerarası hüviyeti olmıyan, mah yeti aran- lık" bir teşekküldür. Halbukı bu Enstitü, hür dünyaya — mensup 38 memleketten 500 den fazla tanınmış gazetecinin katıldığı bir teşekküldür. Mahiyeti da gayet sarihtir. Nizam- namesinde Enstitünün ilk vazifesinin basın hürriyetinin müdafaası oldu- ğu yazılmaktadır. "Milletlerarası Ba- sın Enstitüsü herşeyden önce basın hürriyetini, yani haberlerin serbest- çe alınmasını ve yayılmasını, fikirlerin serbestçe ifadesini gerçekleştırmek ve korumak için çalışır”". Bundan do- layı Enstitü, basın hürriyetinin ze- delendiği veya yokedildiği her du- umda sesini yükseltmektedir. Nite- kim "La Presse dans les elats auto- ritaires" adlı son — araştırmada da, basın hürriyetinin ayaklar altına a- lındığı diktatörlük Trejimlerinin sa- vaştan sonraki durumu incelenmek- tedir. Araştırma "kendi sahalarında ihtisas sahibi sayılan ve ele aldık- ları memlekette yaşamış veya orayı ziyaret etmış gazetecilerin verdikle- raporlar" üzerine hazırlanmıştır Çekoslovakya, Yugoslavya ve İspa ya bahislerinde ise Enstitü dogrudan doğruya kendi temsilcilerini gönde- rerek malümat toplamıştır Demirperdenin iki yanı nceleme iki bölümdür. İlk bölüm- de "marxiste — leniniste" ideolojiyi benimsiyen demirperde gerisi mem- leketlerindeki basının durumu, ikin- ci bölümde de bunların dışında kalan diktatörlük — rejimlerindeki — basının durumu ele alınmaktadır. Enstitü her han gı bir sızıltıya meydan memek için, kitabın başlıgmda yer AKİS, 18 NİSAN 1959 I N alan "otoriter devlet"ten ne kastedil- diğini de açıklamıştır: "Bu inceleme, otoriter rejimlerin ilmi bir tarifini vermek iddiasından uzak alarak, yaptığı seçimi, basın üzerinde — de- vama ve umumi bir kontrolün mev- cudiyeti temeline dayandırmaktadır". Kitap başlıca iki durumu incele- mektedir. Bunlardan ilki, diktatör- lük rejimlerinde basının hükümet ta- rafından baskı altına alınması, ha- berleri sansür etmek ve suzgeçten geçirmek, muhalif gazeteleri ortadan kaldırmak için kullanılan usuller, i- kincisi de, ıncelemenm hazırlandıgı sırada beliren "gevşeme" temayülle- ri ve bunun neticeleridir. Enstitünün incelemesinde varılan neticeler aşağı yukarı şöyle hülâsa edılebılır Bütün otoriter rejimler, izaya getirmek" için hemen he- men aynı metodlara başvurmakta- Bunların başında da sansür, basına verilen direktifler, gazetele- rin başındakilerin iktidar tarafından seçilmesi, hizaya gelmek istemiyen- leri uslandırmak için ıktısadı veya diğer baskı usüllerinin tatbi Komünist rejimlerde, dıger otori- ter devletlerdekinden biraz ayrı bir durum, vardır. Zira bunlarda basın anlayışı, komünist ideolojisine dayan- maktadır. Komünistlere göre, basının vazifesi herşeyden önce bu ideoloji- nin propagandasını yapmak, halk ef- kârına bu ideolojiye göre istikamet vermektir. Bundan dolayı haberle- rin tahrif edilmesi bile mübahtır. Di- ğer komünist memleketlerin de ör- nek aldıkları Sovyet basın sistemin- de, bu gayeye varılmak için başvu- rulan başlıca usüller şunlardır: Ha- berlerin tek taraflı olarak seçilmesi, haberlerin kasıtlı olarak geciktiril- mesi, bazı haberlerin sükütla geçişti- rılmesı bazı haberlerin tahrife uğ- ratılması. İncelemede bunlara ait çeşitli misaller yer almaktadır. Me- selâ Rus halkı, Vişinskinin ölümünü dunya halkından iki gün sonra öÖğre- nebilmiştir. Sovyet başvekili Bulga- nin'in bir Sovyet saldır- mazlık paktı teklifine başkan Eisen- hoNver'in 29 Ocak 1956 da Verdiği cevap ancak beş g sonra s ba- sınında çıkmıştır. Olayları daha faz- la savsaklamak mümkün — olmadığı vakit, bunları komünist propaganda- sına göre tahrif etmek yoluna baş- vurulmaktadır. Bunun en canlı mi- sallerinden biri 17 Haziran 1953 te Doğu Berlinde ortaya çıkan ayaklan- manın Doğu Alman halkına duyuru- luş şeklidir. Bu olaylar üzerinde beş gün tam bir süküt hüküm sürdükten sonra, bunun "Wall Street ajanları tarafından uzun zamandan beri ha- zırlanan bir faşist ayaklanması" ol- duğu bildirilmiştir. Sovyet basını da 1956 Macar ayaklanmasını aynı şe- kilde ele almıştır. Moskovanın tered- dütte kaldığı beş gün hariç, Macar milliyetçileri devamlı olarak, hedef- leri Amiral Horty'nin — diktatörlük rejimini yeniden kurmak olan "mür- teci, karşı - ihtilâlci, düşman unsur- lar" olarak tanıtılmıştır. 1957 de Polonyanın Amerikan iktisadi yardı- mını kabul etmesi Sovyet basınında sükütla geçiştirilmiştir. 1956 ile 1958 arasında Krutçefiin konuşmaları ba- sına yayınlanmak üzere verildiği va- kit, yeniden gözden geçirilmiş, de- gıştırmeler ilaveler yapılarak veril- miştir. Komünist usulü Komünist olmıyan otoriter rejim- lerdeki basının durumuna ait mi- salleri bu sayının onbirinci sayfasın- aki "Mezarlık Sessizliği" makalede bulacaksınız. mirperde gerisi memleketlerinin mo- del aldığı Sovyet basınının durumun- dan bahsedilecektir. Sovyetler Birli* ğinde her gazetenin tirajı, boyu, say- fa adedi, dağıtılış şekli ve hitabede- ceği okuyu cu kütlesi sıkı bir şekil- de tespit edilmiştir. Yeni bir gazete- nin kurulması yahut da bir gazete- nin neşriyatın» tatil etmesi, kömü- nist parti selâhiyetlilerinin — emriyla olur. Moskova gazetileri Rusya için- de belli bir tevziata tâbi — tutulur. Bundan dolayı Rus halkı, kendi mem- leketinde çıkan bir gazeteye bile a- bone olmak hakkına sahip değildir. Ama böyle bir seçim zaten bir fayda da temin etmez, zira gazetelerin hep- si bir örnektir. Gazetelerin yazı işle- ri kadrosu sıkı bir süzgeçten geçi- rilerek bu vazifeye getirilirler, bun- ların hepsi parti üyeleridir. Yazı iş- leri heyeti, partiden aldığı dırektıf— lerle çalışır. Bunun için 194 Ru: Komünist Partisinin basınla ılgılı di- rektiflerini biraraya tonlıyan 220 sayfalık bir kitap yayınlanmıştır. Savaştan sonra yeniden basılan fen "direktifler kitabı"nın sayfa adedi bu defa 675 e yükselmiştir. Bu umu- mi direktifler yanında, günlük siya- setle ilçili — direktifler de yer alır. Bunlar da yine parti merkez komi- veya bunun başkanlığı tarafın- ilir. Bu direktifler başlıca üç çeşittir: Partinin genel siyasetiyle ilgili direktifler, iç ve dışa ait Tres- mi kaynaklı — haberler, — makalelik mevzularla ilgili direktifler. Kremlinde hazırlandığı gibi. yasetin tefsiri de yine parti yüksek kademeleri tarafından yapılır. İç ve dış haberler ise ancak tek kaynak- tan, Tass ajansından çıkar. Gazete- ler bu kaynaktan verilen haberleri hiçbir kısalttma ve değiştirme yap- adan koymak zorundadır. Bundan dolayı meselâ gazetenin birkaç say- fasını kaplıyacak da olsa Krutçef'in nutku kelimesi kelimesine basılır. İşin tuhaf olan tarafı şudur: Ko- münist memleketlerde basın hürri- yeti ancak iktidara tanınmıştır. Ba- sının başına rejimin en sadık adam- ları getirilmiştir. Haberler hattâ makaleler bunlara daima resmi kay- naklardan gelmektedir. Fakat buna rağmen hemen hiçbir rejimde görül - miyen sıkı bir kontrol, çeşitli bir sansür sistemi hüküm sürmektedir. Yani kendi kendine basın hürriyeti tanıyan rejim, yine kendi kendini en 25