ederler- tenisten, şaraptan, avdan ve Salazar'dan da daha çok sevdiği şey. üzerine sıkıca yerleştiği koltuğudur. Tanrının emriyle audillo'nun sevgili koltuğu, or- du, kilise ve muhafazakârlardan muteşekkıl bir sacayağa dayanır. Bütün dıktatorluklerde sık sık du- yulan "milli birlik", "vatanın bütün- üğü" ve "milli cephe" gibi sözler Franco İspanyasında da sı yulur. General, kurduğu rejimi, ka- tolik imanla vatanseverliği birleşti- ren bir mistik üzerine yerleştirmeğe ça]ışır Kendisi, âdata, — İspanyayı, yani Hırıstıyanlıgın son — kalesini" ko umak üzere Tanrı tarafından yol- lanmış bir kurtarıcıdır. Madriddeki resmi ağızlara göre, Falanj Hareketinin gösterdiği istika- mette milletçe girişilen dını ahlâki ve iktisadi hamleler, bir "milli Haç- lı Seferi" mahıyetını taşımaktadır. Memlekette ne kadar teşekkül var- sa, hepsi bu seferin icabettirdiği müşterek cephe arkasında toplanma- lıdır. Tabii, böyle bir felsefe, üniver- sitelerin, sendı aların -Franco kur- duğu rejıme bazan "nasyonal sendi- kalizm" adını verir- Caudillo etra- fında toplanmalarını gerektirir. Hat- tâ ordu bile, Franco'nun meşhur 17 Mayıs 1958 nutkunda belirttiği gibi, "yalnız vatanın müdafaasıyla değil, memlekette daimi kalması gereken hefrşeyin müdafaa edilmesiyle mükel- leftir." Franco, demokrasi müesseseleri- ne ve meselâ siyasi partilere "muzır şeyler" gözüyle bakar. Nutukların- da daima liberalizme, parlâmentoya partilere çatar. Demokrasinin parlâ- mento ve partiler demek olmadığını söyler. Ona göre "Şimdi çok şükür herkes teslim etmektedir kı sendi- kalara dayanan ve asrın 1caplarına uyan bu rejim, boş parlâmento oyun- larına ve parti politikalarına sırtını çevirerek, devlet arabasını yürütmek zaruretinden doğmuştur. O halde ba- zı körlerin arzuladığı gibi daha bü- yük bir serbesti yoluna girmenin za- manı değildir. O kadar, zamanı de- ğildir ki. Batının amansız düşman- larının bozguncu manevralarına, an- cak iç istikrarın muhafazası suretiy- le karşı durulabil Üniformalı dıktator "tehlikeli" saydığı müesesseleri olmazsa şeklen taklit etmekten de kendini alamamıştır. — Meselâ, "Cortes" adı verilen meclis güya milli iradeyi tem- sil etmektedır fakat hakikatte baş- ranco'nun adamlarıyla Hayatının sonuna kadar koltuğunu tapulu mal sayan Gene- ral, ölümünden sonra yerine geçe- cek kimsenin seçimini bile tamamen Cortes'e bırakmak — istememiştir. Franco ölünce memleketin — idaresi bir Niyabet Meclisine geçecek, bu a- rada Kraliyet Konseyi denen bir te- şekkül müstakbel devlet — başkanını aday olarak seçip Cortes'e teklif e- decektir. Tabii. bütün bunların ola- bilmesi için, Caudillo'nun kendi ha- lefini şimdiden — seçmemiş — olması gerekir. Halbuki. Franco. İspanyol ' tahtının vârisi Don Juan'ı bu mev- AKİS, 18 NİSAN 1959 kie lâyık gördüğünü iyice belli etmiş ibidir. Tahammülsüzlük şarıda tenkide maruz kaldıgı zaman da fazla alınganlık gösterir. Bu alın- ganlığın derecesini Istıhbarat Bakanı Gabriel Arias Salgado'nun — şikâye dolu beyanatlarından anlamak mum— kündür. İspanyol temsilciliklerinin iyi çalış- — se, madıklarına ve İspanya aleyhindeki lirler Vatandaki Sürgünler! Beyın yıkama tekniği - Kore harbi sırasında adı duyulmadan çok da- önce - Mussolini ve Hitler tarafından da tatbik edilmiştir. Fran- co da üstadlarından gördüğünü yapmaktan geri kalmamış, İspanyol gençliğini kapalı kutu içinde ve kendi fikirlerine göre yetıştırebılecegı— ni sanmıştır. İlk zamanlar diktatörün tasarıları muvaffak oluyor gibi gözükmüştür. İç harbin facatını gören veya duyan gençler, kendilerine sunulan barış ve sükün havasını bir nimet saymışlar,. Franco tarafından gösterilen yolun hakikaten en iyi yol olduğunu zannetmişlerdir. Fakat, zaman Zihinlere berraklık getirmiştir. Bugün İspanyol gençliği hâlâ bir kapalı kutu içindedir. Kilisenin altındaki S. E. V. adlı teşekküle üye olmaya mecburdurlar. Dışardan gelen veya içerde yayınlanan gazete, mecmua ve kitaplar sansüre tâ- bidir. Kütüphaneler "zararlı" neşriyattan ayıklanmıştır Tarih kitapları yalanlarla doludur. Bu kıtaplarda İspanyanın siyasi 1st1krarsızlıgına ve iktisaden geri kalmasına "bir asırlık muzır liheralizm'in sebep oldugu yazılıdır. Fakat İspanyol gençlıgı kitap okumadan da hakikatlara eri- şebilmenin yolunu bulmuştur. Baskıya dayanamıyarak Parise kaçan Miguel de Salabert adlı bir talebenin dediği gibi, "Günlük hayat, içinde bulundukları şartların kendilerine söylenenlerden ne derece farklı ol- dugunu onlara anlatmaya kâfi gelmiştir. Bu genç talebeyi dinleyelim: izden maziyi sakladılar, tahammül edilmez bir hâli kabule zorladılar. İstikballe bağlarımızı kestiler. Boşlukta sallanır bir vaziyette kaldık. Ne tarafa dönersek dönelim, gülünç bir adaletsizlikle karşılaşıyorduk. Hırsızlıgın cezasız kaldığım, insanların gitgide alçaldığını, her türlü insani kıymetlerin reddedildiğini görüyordu urum karşısında ne yaptık? Evvelâ bir savunma insiyakı ile ıçımıze kapandık. Hastalıkla- rın bize de bulaşmasından kendimizi korumaya çalıştık. Franco Ispan— yasının hayatına hangi şekilde olursa olsun iştiraki reddettik. En mü- him meselemızı kendi kendimizle sulh içinde yaşıyabilmek teşkil edi- yordu. Birçoğumuz., İspanyada kalan birkaç metreküp saf havayı ha- pishane koşelerınde bulacaklarını düşünerek, bu meseleyi hallettıler. Bir kısmımız dış memleketlere kaçtı. Diğerleri içine çekildikleri kabuk- tan çıkarak mücadeleye giriştiler. Yavaş yavaş kollektif aksiyona inanmaya istikbale ümitle bakmaya başladık. Artık uğrunda çarpışa- cağımız bir gaye vardı: İspanyayı yaşanabilir bir hâle getirme 19.17 Nisanında elden ele dolaşan "Üniversitesiz unıversıtelılerın şa- hadeti" adlı vesikadan da su satırları okuyalım: "Bize rejimin âdil bir nizam kurduğu söylendi. Halbuki her tarafta en isyan ettirici adalet- sızlıgı gördük. Nihayet namuslu bir İspanyaya kavuştuğumuz ilân edil- di. Ama butun hükümet teşkilâtım rüşvet ve hırsızlık kasıp kavuruyor- du. Bu namuslu ve temiz olduğu söylenen İspanyada, her devlet adamı- nın satın alınabileceği bir fiyatı bulunduğunu keşfettik. Yeni, modern, inkılâpçı olduğu iddia edilen bu İspanyada rutin, iptidai metodlar, tem— bellik, mürteci bir zihniyet, kudretli oligarşiler ve gençliğin korkusu âkimdi" ençlik bugün bütün bunlara karşı isyan etmektedir. 1956 Şuba- tındaki hâdiseler, memleket içinde beliren bu mukavemet hareketinin ilk kıvılcımını teşkıl etmiştir. ÜUniversiteliler, devlet kontrolü altındaki teşekküllere zorla kayıt usulüne karşı protestolarda bulundular ve boykot ilân ettiler. Zaman zaman ortaya çıkan ve her defasında bastırı- lan bu gibi hareketler hala devam etmekte Kiliseyle elele veren devletin unıversıtelılerı susturmak, daha doğ- rusu düşünmekten vazgeçirmek yolundaki gayretleri hayatın hakikat- leri karşısında neticesiz kalmaktadır. Üç ay önce profesörleri Juan Baventos Carner ile birlikte hapishaneye atılan Barselona Üniversite- si talebeleri bir şey becerememiş olsalar bile, hiç değilse — İspanyol gençliğinin susmadığını dünyaya göstermişlerdir. lerine kanidir. Mamafih, İspanyada kalan me- N , murlar dışardakilerin emokrasiyi açıkça reddeden İs- telâfi panyol hükümeti, bu yüzden dı- dirler. gelen Venezuelalı iki Bakan hazretleri dışardaki "iftiralar'ı zamanında önleyemedik- ihmalciliğini etmekte güçlük çekmemekte- Geçen ay İspanyayı ziyarete milletvekili, Franco aleyhinde konuştukları için Madrid hapishanesinde misafir edil- mişlerdir. İspanyayı ziyarete giden- ler eğer diktatörleri tenkid etmemek hususunda evvelden talimli değiller- u gibi sürprizlerle karşılaşabi-