TİYATRO Ankara Kırk yıllık "Kâbus" ski piyesleri hep, eski piyes an- barı haline gelen İstanbul Tiyatrosu bulup e racak değil y Devlet Tiyatrosu da arasıra bu ışı yapabılır tabii. Şu fark- la ki Devlet Tiyatrosu modası geç- miş Fransız komedilerini degıl milli repertuvarın ilk örneklerini, yeni şe- killer, kıyafetler içinde sahneye çıI- karıp diriltmek istiyor. Aslında, bu vazife, İstanbul Şehir — Tiyatrosuna düşmeliydi. Zira Devlet Tiyatrosunun "yeniden sahneye tatbik" ettiği bu e- serlerin bir çoğu, vaktile, kendi sah- nesinde oynanmış eserlerdir Küçük Tiyatroda, birkaç hafta- dan beri temsil edilmekte olan "Kâ- bus" işte bunlardan biridir. "Edebi- yatı Cedide" mektebinin büyük hi- kaye ve roman üstadı Halit Ziya U- şaklıgilin tiyatro denemelerinden bi- Bundan tam kırk yıl evvel, "Da- rulbedayı sahnesinde oynanmış, Oo devrin Fransız tıyatrosu orneklerıne tıpa tıp uygun bir "aile dramı". Ha- ni telif değil de Henri Bataile'dan, Pierre Frondaie'den, — François de Curel'den, yahut Mufurice Donnay- den ustalıkla adapte edilmiş olduğu- na kolayca hükmedilebilecek bir pi- yes. Yapısı, karakterleri, konuşmala- rı, hattâ mevzuu ile üzerine Fransız tiyatrosunun Birinci Dünya Harbin- den önceki bu yazarlarından birinin imzası oturtulabilir, kimse de yadır- gamaz. Kendi devrırıın Batılı örnek- lerine bu derece uygun bir eser ver- diği için üstad Halit Ziyayı, bugün bile, tenkid etmek kolay değildir. He- le yeni tiyatro müelliflerimizin, gü- nün modası olan. Amerikan, Ingılız piyeslerine ozenıp bir türlü ortaya dört başı mâmur bir eser çıkarama- dıkları düşünülürse... Estetik ameliyatı evlet Tiyatrosunun yapmak iste- diği malümdur. Göçüp gitmiş bü- yük Türk muharrirlerinden tiyatro- ya heves etmiş, tiyatro eseri yazmış talanların pıyeslerını yeniden ele al- mak, onları "yeniden sahneye tat- bik" adı verılen bir nevi "estetik a- meliyatı"na tâbi tutarak, tekniği ve dili bakımından bugünkü seyircinin yadırgamıyacağı bir yeni cehre ile tekrar sahneye çıkarmak. Böylelik- le de "işte. klâsik tiyatromuz..." de- nebilecek bir eski repertuvar" ka- zanmak... Bu vadide şimdiye kadar tatbik mıza da, tiyatromuza da faydası do— kunacak bir hizmettir. Ama bu ki repertuvar"a girebilecek eserlerı yetkili mütehassıs heyet, ince eleyıp sık dokuyarak taramalı, dün için ol- duğu kadar bugün için de yarın için de değişmez "tiyatro degerı taşıyan larını ayırmalı, sonra ayırdığı bu es- ki piyesleri bugünün zevkine, diline ve sahne anlayışına göre yenıleştı— Munis Faik Ozansoy Yeni Aağıza eski taam recek" estetik ameliyatçılarını da -her eserin hususiyetlerine intibak e- debilecek. kabiliyet ve mizaçta ol- mak üzere, itina ile seçmelidir. Bu vadide şimdiye — kadar tatbik edilen usül ve ortaya konulan ilk ör- nekler, memleket ölçüsünde geniş bir teşebbüs ve metotlu bir çalışmadan çok eldeki imkânlara göre yapılmış bir tecrübe intibaını uyandırıyor. Öy- le olmasa, Namık Kemalden, Abdül- hak Hâmittten sonra, hemen, Halit Ziyaya atlanmazdı. Daha — doğrusu, Namık Kemalle beraber, hattâ daha evvel, bizde tiyatro eseri yazmış o- lanlar, meselâ bugünlerde — yüzüncü yıldönümünün kutlanmasına hazırla- nılan Şinasinin "Sair Evlenmesi" u- nutulmazdı. Sonra Namık Kemal'in diğer piyesleri, Gedikpaşa tiyatrosu- nu beslemiş olan ilk tiyatro muhar- rirlerimizin eserleri, bilhassa — Ah- met Mithat Efendininkiler- — hatıra gelirdi. Halit Ziya Uşaklıgil, Meh- met Rauf ve Huseyın Rahmi beyle— rin tıyatro eserleri ise, bu "eski re- pertuvar'ın olsa olsa son faslı için düşünülürdü. EŞSİZ SANATKAR MUALLÂ MERCAN GÖL GAZİNOSUNDA TEL: 14381 Netice müsbet Boyle olmakla beraber. Devlet Ti- yatrosunun “eski repertuvar" te- sisi mevzuunda giriştiği ilk tecrübe- lerin muvaffakiyetle neticelenmiş ol- duğunu kabul etmek yerinde olur. amık Kemalin "Aki Bey"i rah- metli Reşat Nuri Güntekinin, Abdül- hak Hâmidin "Finten"i de Ahmet Muhip Dıranasın, çalışmaları sonun- da, sahnemize yı eniden kazandırıldı. Kimdi bırdenbıre -bütün — aradakiler ve daha öndekiler bitmiş gibi- Halit Ziyaya geçerken "Kâbus"u rahneye tatbik" etmiş olan Faik Ozansoyun ilk iki meslekdaşın- dan daha kolay bir muvaffakiyete u- laştıgını itiraf etmeliyiz. Çünkü, ya p- tığı iş -hayli nazik bir iş olmasına rağ- men-, kendısının de belirtmekten ge- Tİ kalmadıgı gibi, Halit Ziyanın di- lini sadeleştirmekten, birçok — uzun- lukları da eski metinden çıkarıp at- maktan ibaret kalmış, piyesin yapı- sında, kuruluşunda herhangi bir de- rışıklık "ameliyat"ı mevzuu olmamıştır. Hakikati ifade etmiş ol- mak için, yukarıda da işaret ettiği- miz gibi, yapısı, tekniği -zamanının Batı örneklerine göre- kusursuz olan Halit Ziyanın böyle bir "ameliyat"a pek ihtiyacı olmadığını da kabul et- meliyiz. Sahnedeki oyun Kâbus"u Küçük Tiyatroda sah- « neye koyan Saim Alpago, ol- dukça güç bir işi üzerine almış, ama kuvvetli intibak kaabiliyeti ile ese- rin havasını bulmaya, arkadaşlarına da buldurmaya muvaffak olmuştur. Asıl güçlük, vakanın, en büyüğünden en küçüğüne kadar bütün sanatkâr- ların yabancısı oldukları bir devre ait olmasından ileri geliyordu. Fakat gördük ki genç sanatkârlar, Meşru- tiyet devrinin çocukları ımışler gibi, Halit Ziya eşhasını — yadırganmıya- cak, hattâ yer yer hakikiliği olan, çehrelerle canlandırmasını bildiler. Cemil Şevkette Ahmet Evintan, Selmada da Nur Sabuncu, eserin iki bellibaşlı kahramanını, yirmi yıllık bir evlilik hayatından sonra, bir gö- nül buhranı yüzünden, kısa bir za- man için, biri birinden ayrılan karı - kocayı ölçülü ve duygulu Ur oyunla yaşattılar. Mağrur ve hassas Selma- ya, çocuklarına, yuvasına, kocasına olan bağlılığı ve sevgisi ile, sıcak bir ifade veren Nur Sabuncu konuşma tarzı, edası -o devir için biraz yadır- ganan modern sarışınlığı- ile bir az daha "eski zaman kadını" olabilsey- di hiç eksiği kalımyacaktı. Diğer roller de umumiyetle iyi oynanıyor. Bilhassa Şirarede — Jale zman, Sadunda Oytun Sanal, Ruh- sarda Tijen Par, Dilâverde de Tur- gut Sarıgöl, eserin genç tiplerini, canlı, renkli ve sevimli bir ahenkle oynuyorlar. "Kâbus" ki, sahne yapıları miz, kuvvetli bir rol tevziatına ka- vuşunca, sanatkârların yaratıcı gay- retlerinden kuvvet alan sahneye çı- kınca, orada pek âlâ tutunuyor, se- yırcıden de beklenen, umulanın üs- tünde bir alâka ve ragbet görüyor- lar. tecrübesi de gösteriyor sağlam eserleri-