yaptığı en yakın arkadaşı Nâsırcı Abdusselâm Arifin '-idama mahküm edilmesi ve bir ay evvel Nâsırcı altı bakanın istifası bu — huzursuzluğun deliliydi. Gerek ordu, gerek halk iki- ye ayrılmıştı. Iktısadı durumun peri- şanlığı ve idarenin beceriksizliği de buna eklenince, Irakta ihtilâl olma- sına değil, olmamasına şaşmak lâ- zımdı. Albay Şevvafın denemesi mu- vaffakiyetle neticelenmese bile, onu diğer albayların takibedeceği şüphe— sizdir. İhtilâlin akisleri A lbay Şevvafın çok Birleşik rap — Cumhuriyetinde sevinçle karşılandı Samda talebeler, Temmuzda Kasım için tertıpledıklerı sevinç nümayişlerini, bu sefer Şev- vaf için tekrarladılar. Bu sevinç Ka- sım — Nasır düellosunun tabii bir ne- ticesidir. Şevvafın hareketini. Nâsır taraftarlarının mukabil hücumu şek- hareketi en linde tefsir çimektedirler. Hatta I- raktaki ihtilâin — Nasırın desteğiyle yapıldığı söylenmektedir. Hiç değil- se Bağdat hükümeti bu fikirdedir. Irak ihtilâlini sevinçle karşılayan ikinci memleket İran oldu. Bunun se- bebini Irak hukumetının Bağdat a karşı takındığı tutumda aramak lâ- zımdır. Bağdat — Paktı üyeleri ve Irak “'arasındaki ihtilâfın — yanında, son İki taraflı anlaşmalar İran ve Irakın arasını iyice açmıştı Ankara anlaşmalarının gizli maddelerinden bahşeden bazı Irak gazeteleri, vaf hareketinde İranın parmağı bu- lunduğunu telmih etmektedirler. Irak ihtilâli — karşısında, ra, Was- hington ve Londradan hiçbir reaksi- yon gelmedi. Kasımın Rusyaya yak- laşmasından endişeye, düşen Amerika şimdilik beklemeyi tercih etmektedir. Ankarada da bu sefer ayni ihtiyatlı- lık hâkimdir. Dışişleri Bakanı Zorlu, hâdise duyulur duyulmaz Amerikan Sefiri Fletcher Warren'i kabul etmiş, onunla bir saat Irak meselesini ko- nuşmuştur. Ama herhangi bir açık- lama yapılmamıştır. Bağdat Hükümetini açıkça des- tekliyen memleketler, Sadece ko- münist blokudur. Moskova Radyo- su, Bağdat Radyosundan farksız bir dille konuşmakta, Bağdat Radyosu- nun okuduğu bir cins Vatan Cephesi telgraflarına benzeyen — bağlılık tel- graflarına dayanarak, Irak halkının Kasımın arkasında olduğunu söyle- mektedir. Kasım Hükümetinin, eğer bu ba- direyi atlatırsa, yeryüzünde nekadar yalnız kaldığını görerek, hâdiseler- en ders alacağını ümit etmek lâzım- Doğu - Batı Karga ile tilki II< rutçef'in Moskovada döktüğü tat- dillere veya savurduğu tehdit- lere Tağmen ağzındaki peyniri dü- şürmeyen — MacMillan, bu haftanın ortasında, maceralı 'Rusya' turunun hikâyesini anlatmak üzere yeni bir ' dünya' seyahatine başlamış bulunu- AKİS, 14 MART 1959 yor. İngiltere başbakanı önce Fari- si ve Bonn'u ziyaret edecek, Mosko- vada konuşulanları General de Ga- ulle'e ve Adenaver'e anlattıktan son- ra 'Washington'un yolunu tutacaktır. 19 Marttan 22 Marta kadar sürece- ği tahmin olunan MacMillan - Ei- senhower görüşmeleri Doğu ile Ba- tı arasında Berlin meselesi dolayı- sıyla ortaya çıkan buhranın — seyri bakımından büyük ehemmiyet taşı- maktadır. Önce tam bir fiyasko ile netice- lendiği — zannedilen ve Napoleon'un Moskova seferine benzetilen son se- yahat, aslında İngiliz diplomasisinin “nazik zaferler" hanesine kaydedile- bilecek değerdedir. Almanya mese- lesinde İngiltere ile Amerika arasın- da bazı görüş ayrılıklarının bulun- duğunu bilen Krutçef, MacMillan'la görüşmeleri sayesinde bu ayrılıkları DÜNYADA OLUP BİTENLER hususunda varılan fikir birliği ileri- deki gelişmeier bakımından ümit ve- ricidir. İşte, uzun seyahatin Ingılız— ler bakımından zafer şeklinde görü- len tarafı da budur. Berlin mesele- sinin hâili için Ruslar tarafından tesbit edilen mühlet, yani 27 Mayıs 1959 günü, Amerikalıların iddia et- tikleri gibi Üçüncü Dünya Harbinin başlangıcı olmıyacaktır. Sabırlı İn- giliz diplomasisi başkalarının — felâ- ket gorduklerı yerlerde ümit ışıkları sezmekte Moskova seyahati ile yeni dünya turu arasındaki birkaç gününü de Kuzey İrlandanın başkenti Belfast'ta iç polıtıka meseleleriyle meşgul ola- rak 'geçiren MacMillan şimdi hem ittifaklarına sadık kalmış hem de anlaşma kapıları açmış bir adam sı- fatıyla müttefiklerine izahat verme- yi faydalı bulmuştur. MacMillan ve tçei' | İngiliz usulü bir zafer daha da belirli hâle — sokabileceğini sanmış, ilk günler misafirine karşı pek mültefit davranmıştı. Sonra. İn- giliz başbakanının yüzündeki Sfenks ifadesinden bıkan Sovyet lideri tec- ditler faslına başlamıştı. MacMillan nazik üslubuyla bu sahada da fazla ileri gidildiğini hatırlatınca, tekrar uzlaşma yoluna girilmiş,. Moskova- daki son iki güniçinde, Krutçef "ba- rışseverlık" göstermek — maksadıylp yine tatlı diller dökmüştü. Ingıhz başbakanına göre, bütün bu görüş- meler sonunda müsbet bir anlaşma safhasına erişilmemiş olmakla be- raber, hiç olmazsa bir tek nokta ü- zerinde her iki tarafında fikir bir- liği ettiği iyice anlaşılmıştır. Doğu ile Batı arasındaki anlaşmazlıkların silâha davranmadan da halledilebi- leceği ve diplomatik konuşmalar yo- luyla herşeyin yoluna — konabileceği Yeni dostlar Geçen hafta sonunda — muhteşem Marly şatosunda rahat bir gece geçiren Alman şansölyesi — Konrad Adenauer, sabah erkenden Bonn trenine bindiği zaman — hayatından pek memnundu. Berlin meselesi hak- kındaki Alman sız görüşme- leri -akla hayale gelmiyecek bir sü- ratle- neticelenmiş, MacMillan'ın zi- yareti sırasında —takınılacak oton müşterek tavır kolaylıkla tesbit e- dilivermişti. Adenauer'ın ilk Önce Fransız başbakanı Michel Debre ile yaptığı hazırlık konuşmaları 1yım ser bir havayla bitirilmiş, bunun ü- -erine Cumhurbaşkanı — General de Gaulle, Alman Şansölyesini Paris ci- varındaki ikâmetgâhına davet etmiş- ti. Paristeki Matignon — konağının resmi havasından uzak cereyan eden bu şato görüşmeleri, ihtiyar siyaset- 21