H.A VA CI LI K Hava Yolları Az gittik, uz gittik... u haftanın başında pazartesi gü- B nü Türk Hava Yollarının 26 sa- yılı ABA uçağı Esenboğa hava. meydanına indiğinde saat tam 17.45' di. Uçak Yeşilköyden bir kaç daki- ka rötarla hareket etmiş, saat tam 16.30'da havalanmış ve 1 saat 15 dakikada Ankarayı almıştı Gerçi uçağına gırdıklerınde yolcular AB gördükleri — pejmürdelik arşısında evvelâ 1rkılmemış degıllerdı Uçağın içi son derece eydi. Koltuklar eski püsküydü. Çogu -meselâ 1 nu- aya dahi gıtmıyordu Baş yerl erde rtülerin ise solmuştu. Tabıı bu man- zara uçak yolcularını memnun et- memişti. Ama pejmürdeliğin iç kı- sımda olduğu, yoksa motörlerin iyi çalıştığı havada anlaşılmıştı. — Nite- kim, rüzgârın da yardımıyla Anka- raya oldukça süratli — şekilde varıl- mıştı Yolcular otebüslerin kalktığı yere, yanı ava — meydanı binası- nın Önüne geldiklerinde köyler ara- sında işleyen neviden bir otobüsün orada park etmiş bulundugunu gör- düler. İçlerinden çoğu "Hava Yolları- nın otobüsü şimdi gelir" diye gezin- tiye başladı. Fakat o sırada bir ses yükseldi: "Ankaraya gidecek yolcu- lar lütfen otobüse binsinler!" * Altı yeşil, üstü bej rengıyle fıstıklı Vanıl— yalı dondurmaya benzi kü otobüse yolcular hucum ettıler Oto— büsün iki kapısı vardı, n kapıdan girenler oldukça rahat gırdıler fa- kat arka kapıyı tercih edenler açık- gözlüklerinin ilk cezasını — başlarını tavana şöyle bir vurmakla gördüler.' Ortadan kısa boylu bir adam. arka- dan ileriye doğru ancak iki büklüm ilerliyebiliyordu.. Yolcular — mahdut erlere sığışmaya çalıştılar. — Evvelâ iki sıra doldu, sonra sıralar arasın- daki portatif iskemleler açıldı. Böy- lece Ford un içi kelimenin, tam ma- nasıyla "İğne atsan yere düşmez" hal aldı. Ford doldu ama, yolcular bitmedi. Bunun üzerine bagaj konu- lan yerlerede insanlara tahsis edildi ve hamallar bavulları otobüsün üstü- ne taşıdılar. İşte "muavin meselesi" bu sırada çıktı. Şoförün bir de mua- vini vardı. nereye oturacaktı? Zira otobüsün içinde kıpırdanacak yer dahi kalmamıştı. Bir akıllı "O da yukarıya çıksın"dedi. Fikir mu- nis gelmiş olacak ki muavin otobü- sün tepesine, bavulların arasına yer- leşti. Bu sırada şoför, tanesi' iki bu- çuk liradan bilet kesiyordu. Yola revan Saat tam 18'de 0.27408 — plâkalı Ford binanın, önünden ayrıldı. Düz yolu maharetle kıvrıldı, — hele yokuş aşağı yıldırım hızıyla kay- maya başladı. Yolcular biraz ferah- ladılar. Hiç olmazsa çileleri uzun sürmeyecekti. Fakat ilk çıkış gö- ründüğünde bu ümitlerin hepsi suya düştü. Talihsiz Ford inliyor da, in- liyordu.. Şoför en ufak dıklıklerde arabayı birinci vitese alıyı yo- kuş ancak öyle trmanılabılıyordu Yolcular söylenmeye başladılar. Bir tanesi: "— Yahu, bu otobüsler arasında işliyor, bunların adı gör Otobüsleridir. Hava ne işleri var?" diy Bagaj konulan yere 111şmış olan uçağın kaptanı mahcup bir edayla cevap verdi: — Bunları muvakkaten kirala- Bizim Bussing'lere yedek parça bulamıyoruz da. İnşaallah... Başka bir yolcu kaptanın sözünü kesti: köyler Hoş- Yollarında Türk Hava Yollarının kiralanmış otobüslerinden biri Allaha emanet! AKİS, 6 EYLÜL 1958 Ne muvakkati, canım? Ben altı aydır bu otobüslerle gidip,* geli- orum, bu otobuslere iki buçuk lira veriyoru Kaptan sesini çıkarmadı. Söyle- yecek pek söz yoktu. Allahtan ki Ford bu sırada yeni bir yokuşa gel- miş ve gene hırıldanmaya başlamış- tı. Dikkatler ona çevrildi, nutuldu. Ancak yeniden iniş başla- yıp ta yolcular ferahladığında oto- büsün içini kaplayan benzin koku- sunun baş ağrıttığı farkedildi. kadın pencereyi açıp başını dışarıya uzattı. Bir yandan koku, diğer ta- raftan sarsılma pek çok kimsenin içini dışına çevirmişti. Havada rahat uçmuş olmanın kefareti karada ö- deniyorı Fıstıkı Ford fıstıki makam Baraj yolundan geçti, Dışkapıya kadar o- lan asfaltta zıplaya zıplaya — geldi, sonra şehre girdi. Hava kararmış, ışıklar çoktan yanmıştı. (Caddedeki gene öksüre öksüre tır- Yolcular yarı haldeydıler Terminalin önüne gelındıgınde kol- saatler ta 18.45'i gösteri- yordu. Allahtan ki yol hep çıkış de- ğildi ve Ford inişlerde iyi kaçıyor- du! Boylece vasati sürat — kurtarıl- mıştı Fakat yolcular toprağa yeniden ayak bastıklarında bacaklarının tut- madığını hissettiler. Uyuşmuştu. Bir kısma olduğu yerde tepindi, diğerle- ri topallayarak bagajların dagıtıldı— ğı yere doğru ilerledi. oğrusu fi- yatları bir mıslı artan uçaklarla se- yahat, bu "seyahat sonrası" dolayı- sıyla gittikçe azap haline geliyordu. çan personel mahirdi, — hostesler nazikti ve yer personeli kibar dav- ranıyordu. Ama — "kiralık — otobüs- ler"? Onlar uçuşun bütün zevkini insanın fitil fitil burnundan getiri- yordu. Halbuki aynı esnada Hava Yollarının 'büyük, z büsleri yedek parçasızlıktan garaj— larda yatıyordu Ye dek parçası bu- lunmayan "Yollar sana helâl şirketi değildir. Bir âmme hizmeti ören Hava Yollarıydı. Buna rağ- men içinde bulunduğumuz sıkıntıyı anlayınız ki bir kaç otobüsün yedek parçasını temin için dahi sarf edecek dovızımız yoktu. Bir yolcu — Artık parça gelir.. Dolarları aldık" dedi. Dış yardımın hakiki — mahiyetini hiç bir şey bu söz kadar açık sekli- de anlatamazdı Yolcular salı sabahı, geceden al- dıkları asprinler sayesinde ağ- rılarını, bacak ağrılarını dındırmış halde uyandıklarında ellerine Zaferi alınca sevinçten âdeta uçtular. U- laştırma Bakam Fevzi Uçaner Do- ğu illerinde bir propaganda turnesi- ne çıkmıştı ya.. İşte, oradan dön- müştü. Şimdi — müjdeliyordu: "Va- tandaşlar müreffeh ve medeni Tü kiyenin doğuşunu — kutlamaktadır!" Eee, refah dediğin yedek parça için döviz bulamamak, medeniyet dediğin 0.27408 plâkalı Ford ile seyahat et- mek değil de neydi? 2D