DÜNYADA OLUP BİTENLER Fuad Köprülü Zamanı gelince... nin kaldırılması Üzerine sarfettiği sözler karşısında kılını kıpırdatma- yan Kurul tamamiyle aynı mealdeki ikinci beyanat üÜzerine pek hassas bir yerine dokunulmuş gibi harekete geç- mişti. İdare Kurulu evvelâ Orhan Koprtlluyevmuraı-aa( etu ve sözleri- nın tavzihini isledi. 1 Başkanı aynı teklif Adnan 'V[endcrexın emriy- le D.P. Genel İdare Kurulu azası A- İleriden na bir tebliğ y&zdırıldıgı ve bu teblij hemen o gec adeta Bölükbaşının teşrii masunıyeunın kaldırılmasını kıskandıracak bir siülratle basına ve- tildi, emrivaki yapıldı. Kurul Bölük- başının tevkıfi hâdisesinden ilzüntü duyduğunu bildiren bir başkanla teş- riki mesai yapamayacağını beyan e- diyor ve “üzülen adam” ı istifaya da- vet ediyordu. Bu bir nevi iskat ka- rarıydı ama, ne yazık ki Kurulun baş- kanını ıskat hakkı yoktu! Orhan Koprülu hAdiseyî duyunca mükemmel bir taktik kullandı. Ku- rul, Üzülen bir bukanla teşriki mesai yapamıyacağını mı bildiriyord k edemiyeceğini bildirdi. Orhan Köprü- lü “Öyle ya, yarın da niye güldün diyebilirler” diyordü ve bunda hak- N olduğu şüphesizdi. İlk gilnki) sevinç arolistler ilk günü Orhan Köprü- lünün taktiğinin inceliğine vara- madılar. Hakikaten o gün Şehir gaze. tesi pabuç kadar harflerle şöyle bir B v başlık veriyordu: “Bölükbaşı hâdise- si D.P. İl Başkanının başını yedi-Or- han Köpriüllüye işten el çektirildi”. Gazete adeta sevinçten şıkır şıkır oy- nuyordu. Sarolıst organın teklifi şuy- du: İl İdare Kurulu lağvedilsin, fakat hemen Kongreye de gidilmesin, sa- dece geçici bir Kurul teşkil edilsin. Gazete şu haberi de hususi bir itinay- la veriyordu: Orhan Köprülü Haysi- yet Divanına sevkediliyor! Teşkilâtın reaksiyonu akat Sarolistler bir faktörü unut- han Köprülüye bağlı ehir. gazetesinde bu satırlar çıktığı sırada Orhan Koprü- lüye reva görülen muamele İstanbul- da yalnız büyük tararmz kmelerı de- il, ayn anda t D.P. lileri yürekten yaralıyordu om Köprü- i bakımın- 'ordu. O- şe e uzaklaştırılması bütün teşkilâtı paralıyabilirdi. İstan- bulda “hiç bir şe ahasına Sseçimi vermemek” bir hayıhien ibaretti. Ge- nel Başkanın bunu görmemesi im- kânsızdı. Nitekim sadece Şehir gaze- tesi o uydurma haberleri verirken değil, bu haftanın ortasına kadar da İstanbulda ıskat edilen veya Haysiyet Divanına verilen bır kimse olmadı. Fakat bu sırada hâdiseye bir başka ve çok mühim faktör daha karışıyor- du. Baba Köprülü gelince Hakıkaıen Sarolist — organın ©o nüshası sokaklarda satılırken ge- ne çok sıcak bir günde Haydarpaşa garında bir adam motorlü trenden İ- niyordu. Adam nüfus tezkeresine gö- re yaşlıydı ama genç görünüyordu. Doğrusu istenilirse kılığı peğmürdeye —e ” Te b © yakındı. Ne şapkası ceketini ne ceketi p$ntalonunu, ne de kravatı elbisesi- ni tutuyordu. Hepsi bir ayrı âlemdi. Ceketinin mendil cebine sapları altın iki tane dolmakalem yerleştirmişti. Kolunda bastonu, elinde çantası var- dı. Kendisini Orhan Köprülü karşıla- dı, zira gelen babası Prof. Fuat Köp- rülü idi. Fuad Köprülü yanında val- desi bulunduğundan motörlü treni tercih etmişti. Fuad Köprülünün sek- senlik valdesi yaman bir kadındı ve rtik Demokrat Parti iktidarımn en şŞiddetli muhalifi idı. rağmen son derece dinç ve canlı olan büyükanne Köprülü herkesle temasa ediyor, bu kadar ümitle iş başına ge- tirilen D.P. nin milleti nasıl hayal sukutuna uğrattığını bizzat müşahe- de ediyordu: Nitektm trenden indi- ğinde elini öpen torununa “gazan mü- barek olsun Orhan” dedi. Fakat ga- zeteciler baba Köpriüllünün söyliye- ceklerine — ehemmiyet veriyorlardı. Kurucu Profesör oğlunun hareket bir tafsir. yapmadı. tarzı etrat'ında O: cuktu, ne yaptığını elbelte ki bilırdl Öyle düşünmüş, öy- le hareket etmişti azetecılerden N- Ti Netameli sualı bızzıt Baba lüye sordu: Osman Bölükbaşının tev- kifi karşısında bıha Köprül şünüyordu? Kurucu Profesör gulüm— sedi. Oğlu kendisine nısbetle daha serbestti. Baba Köprülüyü ismi ve mevkii daha fazla ihfivata mecbur e- diyordu. “— Ben zamanı gelince konuşu- rum. Her şeyin bir zamanı vardır. Acele etmeyin” dedi. Kurucu Profesörün Bölükbaşı bâ- disesinde Mecliste reyini kullanmadı- ğını bilenler için bu sözlerin mânası büyüktü. Bu mâna alâkalılar tarafın- dan anlaşıldı. —V—., ; İ eti AKİBS, 18 TEMMUZ 1951 — oA - ei S