anlamamış. Said Arif olup bitenleri Gazeteciler Cemiyetinde arkadaşları- na şöyle anlatıyordu: “— Hürriyetin fotoğrafçısı Firuz mıştım. Aynı anda iki Üç polisın yaş kama ve koluma sarılarak beni çe- kiştirdiğini farkettim. İnip kalkan coplardan sersemlemiştim. Kendimi müdafaaya calışıyor. ama bi muvaffak olamıyordum. Bir etrafım tenhalaştı. Müdafaa halin- deydim ve bir polisin kolunu elime geçirmiştim. Sıkı sıkı tutuyor, bırak- mak istemiyordum. O sırada Üçüncü Şube Müdürü Yaşarın bize doğru yaklaştığını gördüm. Dayaktan kur- tuluyorum diye galiba biraz da sevin- dim. Yaşar bey, dedim, baksanıza bu- rada gazeteci dövüyorlar.. Aldığım cevap ne oldu biliyor musunuz: Sen polisin kolunu nasıl tutarsın be adam, bırak onu!. Şaşkınlıktan az kalsın olduğum yere ofurup ağlıyacaktım. Sonradan hep birlikte karakola götü- rüldüğümüz Firuz Makulu ile İsmail Yaltırakın da beni müdahale ettiklerini ve peyce tartaklandıklarını — öğrendim. Hatta Firıız bir aralık gazeteci oldu- ğunu ispat için sarı kartını cçıkarıp göstermiş, ama iki polisg Firuzu kar- gatulumba ettikleri gibi benim yanım. dan ayırıvermişler. Azizim, bu cop müthiş şey... Ne sarı kart para edi- yor karşısında, ne başka şey. VÜcu- dum çürük içinde.. Sol kolumu kaç gündenberi kaldıramıyorum. Bunlar bir şey değil. Gecer, geçer ama bili- yorsunuz, sinirlerim de perişan oldu. Doğru dürüst uyku uyuyamıyorum. Biraz dalacak olsam, az sonra endişe ile yerimden hopluyorum. Ne düşü- nebiliyorum, ne yazabiliyorum. Aklım heb âlemin içinde yediğim o meydan dayağı ile meşgul.. Hem de kimden? Polisten.. Gazeteme durumumu an- lattım, dinlenmem ve kendime gel- miyecek derecede dair rapor verdiler. Ama beni döven polisleri kodunsa bul.. Karakolda şi- kâyetlerimi dinlediler ve seni döven polisleri hul getir. biz gereken mua- melevi vaparız dediler. Siz niye bul- muyorsunuz, diye sordum. Bulama- yız işte, dediler. Şimdi karakol kara- kol gezip benden caoplarının lezzetuı.l esirgemiyen polisleri arıyorum Canlrtatık'ta aid Arif, Ankara Gazeteciler Cemiyetinde arkadaşlarına "ma- cera'larını anlattığı sırada, ihtimal kolundaki, sırtındaki cop çürükleri sızlarken İstanbulda Boğazın çalkan- tılı sularına bakan Canilıbalık lokan- tasında İçişleri Bakanı Dr. Namık Gedik ile Sanayi Bakanı Samet Ağa- Oğlu bir ziyafet masasının etrafında, İstanbul gazetelerinin sahip ve yazı işleri müdürlerini toplamışlardı. Ye- meğin sonunda Dr. Namık Gedik söz alarak Kırşehir hâdiselerini nakletti AKİS, 18 TEMMUZ 1957 POLİTİKA ve HAVADİS ki haftadan beri Türkivede 1 numaral; havadis (sman Böliikbaşının tevkifi hAdiaesidir. İki baftadan beri Türkiyede her şeyden çok o hâ- diseden hahsedilmektedir. Hattâ bütünm dtünyada Türkive ila ıluulı en mühim haber C.M.P. Genel Başkanıyla alâkalı elan haberdir. f hâ- diseal yabancı basında geniş yer işgal etmiş ve dış üumumt efkâr mesele- nin üzerine dikkatle eğilmiştir. Buna rağmen Türklyenin içinde iki mü- essese vardır ki Osman Bölükbaşının tevkif edildiğini duymamıştır. Bu mitcsseseler meselâ Et ve Balık Kurumu ile Toprak Ofis veya (ıtomohll YURTTA OLUP BİTENLER rin biri Anadolu Ajansı, diğeri dolu Ajansı ile Radyo Ajanscılık ve bu ne bi mezlerse hâdise duyulınıyacak m la gizlemesine asla mabhal olm müddetle neşrediyor itirafının tA kendisi midir? satır, bir tek kelime vyak. Onm: dıtlar ve hu, ne yalan sövlemeli. Ajana ve bu hâdiselerin basına “yanlış” ak- settiftini söyledi. Samet Ağaoğlu da muhabirler -yani Kücük Gazeteciler- in vanlarına uğramadığından şikâyet. ciydi. Bu arada mutdhhabirlerin çalış- masından şikâyet — edenlerin sadece bakanlar olmadığı da anlaşıldı. Yeni Sabahın sahibi de bakanlarla “aynı fikirde” idi. Diğer taraftan İktidarın İstanbul- daki sesi meşhur Havadis gazetesi e “Küçük Gazetecilerin yalanları”- na ve İstanbul Gazeteciler Sendika- sına karşı amansız bir mücadele aç- mıştı. Gazeteciler Sendikası İdare Heye- ti, bir taraftan Havadis'in Küçük Ga- zetecileri hedef tutan neşriyatına i- cap eden cevabı verirken, diğer taraf. Yedek Parçalar Cemiyeti tle Kılı_vcılnr Blrlltl olsaydı insan pek ş: yabilirdi. Ama düşününüz ki C.M.P. Ge rinden oynatan tevkifi hâdisesinden lııberdar bulunmayan müessesele- Radyodur. No birincisi., ne ikincisi bül- tenlerinde böyle bir hâdisenin vukuundan bahsetmemişlerdir bile... mman Bölikbaşıya kızılabtlir. Osman Böltıkhaşı nnllmeşehlllr de.. Ancak. insaf edilsin, vazifelert haber almak ve haher vermek olan Ana- bu mevzuda süküt edebilir. mit? Bu ne biçim çim Radyoculuk anlayışıdır? Sanki Ajana ve Rad- yo havadis hiiltenterinde Türkiyenin bu en m! 4 ıidir? Yoo! Elbette ki duyulacak. hem görülmemis bir sür'atle duyulacaktır. O halde? İşte, bu “o halde” nin jmınııı ve Radyonun ilk varzifesi hâdiseyi ta- rafsız, objiektif wkllde. tefsir yapmadan mi efkârın, topyekün bu hâdiseyle ilgili olduğu- bakımdan zararı da mevcut değildi. erı eğer Onsman Böliikbhaşının tev- kifi normnl bir hâdise ise. Ajansın ve Radyonun bunu dikkatle, itinay- amak gerekirdi. “Osman Böliıkhaeı tev- kif edllmlştlr" Bütün Türkiye bundan bahsederken Ajans mem ne fabrikasının nçılışındn bilmem kimin süâylediği nutku lkı gün Bu politika mıdır. bu akıl kârı mıdır, bu açıkgözlülük müdür. yok- sa hevy yarabbi. basiretsizliğin, bizzat vyapılan hareketlerden ürrküldüğü * A ma durun. devletlin Ajansını ve devletin Radyosunu tenkit ederken mesleği gazetecilik olanların, kimsenin emrine tAbi “Memleketin kalkınmasında Toprak Ofisin rolü” ile “Demir Yollarında- ki yenilikler” siitun sütüun yer işgal ediyor da Bölükbaşıya alt an Bölükbaşı ile alAâkalı yazı deyince tev- kifin. hâdisenin lehinde veya aleyhinde fikirler hatıra gelmemeli. Gaze- tecl Cemiyetleri tarafından çıkarılan gazeteler tarafsız eda taşımakta- elbette ki fmdnlıdır Ama Bayramın ikinci gilnil ikbaşı Bayramın ilk gilnümni nasıl ge- sıpillerin cevabı alınamadı. Esef edilecek cihet tsta budur. Gazeteciler Cetwtvetinin gazetesimdea hAdiseler. hıvıdlıln büyle knmet-lendırılım. ile Radyvoya ki Anlasılan, hu da bir milit dert! nel Başkanının bütün Türklvevi ye hâdisesine ver ver- haber vermekti. Hem de bül- bulunmamaları bir tek herkes m ne dişebil .i0 tan da bir tebhg neşrederek Kirşe- hir ve Ankarada basın mensuplarının maruz kaldığı tecuvuzlerı haber alına ve haber verme hürriyetini tahdit e- den hareketler olarak telâkki ettiği- ni açıklıyor. hâdisenin mesullerinin cezalandırılmasım istiyordu bul Gazeteciler Sendikası sleki bir tesanütt havası icinde ve hassa—ııyetle gazetecilerin dövülmesi- ne karşı cephe alıyordu. Ama bu, bar- dagı taşıran son damla oldu. Sendikanın kapatılması ki bakanın gazete sahipleri ile Bo- ğgazda yemek yedikleri günün ak- şamı, İstanbulda 220765 numaralı te- lefon' çaldı. 220765 numaralı telefon, Akşam gazetesi Yazı İşleri Müdürü Keş T İN T PS G T