SİNEMA ınrılımydı. İtalyanlar, bunun yanın- da. e Cannes'a, Venedik'e yol- ladıkları tar?da e i, “Egzotik” bir dokümanter de yollamışlardı: L' VUltimo Paradiso - Son Cennet". Jonasa'ın şapkası F estivalin en başarılı filmini ev sa- Almanlar yollamış- içine kapanmıış bir adam olan Jonas insanlardan uzak yaşıyor, kimseyle arkadaşlık kurmuyordu. Günün bi- rinde, nklma nereden eserse eser, bu huyundan vazgeçerek "İnsan Icıne Karışmak” ihuyacı duyar. İlk hazır- lik olarak da bir şapka edinmek icap ların mllşterek tarafım temsil eden bir eşyadır. Jonas şapkayı alır. ar- tık sevincine hudut yoktur. Ama se- vinci uzun sürmez. Bir kahvede şap- kasını çaldırır. Birden bire bütün dünyanın başına zindan — kesildiğini gören Jonas, ne yapacağını şaşırır; o da bir başkasının şapkasını çalar. Ama taşıdığı şapka ayaklı bir itham- name gibidir. Jonas'a devamlı bir vicdan azabı verir. O zaman gidip evinde şapkayı yakar. Fakat şapka- nın küçük madeni levhâsı geriye ka- lır. Ona daima suçlu olduğunu anla- tır. Ama aslında Jonas'ı vicdan aza- bından kıvrandıran şey, şapkayı çal- ması değildir. Küçük madeni Jlevhâ ona bu hırsızlığı değil, daha büyük bir suçu hatırlatmaktadır. Bu büyük suç şudur: Jonasa, savaş sırasında ya- ralı bir arkadaşiyle bir toplama kam- pından kaçmış. sonra yolda arkada- şını Ölüme terkederek kendi başının çaresine bakmıştır. Küçük — madeni levhanın devamlı olarak Jonas'ı ra- hatsız etmesi, şuur altında yaşıyan bu suçu sembolize etmesindendir. Jo- nas da yavaş yavaş, seyircilerle bir- likte meselenin esasını anlamıya baş- lar. Asıl suçu, pizlemiye çalıştığı su- çu kendi kendine itiraf eder. Böyle- likle rahatlıyarak git gide — normal hayata döner. Berlin festlvalinin seyircilerinden çoğu için Jonas'ın macerası yabancı olmamalıydı. Zira Jonas Avrupa'da savaş cehennemini yaşamış bir insa- nı temsil ediyordu. Sinir Doktoru Domnick hiç şiiphesiz — yüzlercesine rtastladığı gerçek hâdiselerden aldığı bu örneği, profesyonel rejisörlere taş çıkaracak bir ustalıkla işliyerek fes- tivalin en beğenilen filmlerinden bi- rini meydana getirmişti. as” in yanı başında yer ala- ba: eserler Jumper” in yanına ancak b iyimserlikle İspanyolların “Ama cer en puerta oscü - Tanrı Kıml Affederse", Holandalılnrm kısa do- kitmanteri “Der Morgenstern - Sa- bah Yıldızı” konabilirdi. Bunlarm ar- dında Arjantinden Hindistana, Yu- nanistandan Mısıra ar an Ülkelerin birbirinden feci melodram- ları sıralanıyordu. Kuzananlar Yedincı Berlin Festivalinin insana pek büyük emniyet veren meşhur R bir sa Döviz k(ıçukçuarma Venecdik fonu Machiko Kyo “Çayhane” de Göz ziyafeti rig. bu panayır kalabalığı içinde oldukça kötülerini seçm hiç ku- sur etmedi. MükâAfat kazanan filmle- re altın ve gümüş “Ayı” lar dağıtan Jüri, len büylik hikâyeli uzun filmler için veri- mükafatı, “Altın Ayı" yı, dam” ina lâyık gördü. Rejisör mü- nicelli aldı. En iyi erkek oyuncu mü- kâfatı Meksika filmi “Tizoc'ta oy- batılıklı Kadın., adlı filmdeki rolü için Yvonne Mitchell'e verildi. İç bıyıltıcı bir melodram olan Hint filmi "Kıb wata - Kabulden gelen adam”, - yıltıcı mÜziği için müzik mükuıtı mükâfat Isparwnllann filmine tın Ayı” yı Di 'nin j Sırları" aldı. Gümüş ayı ise İtalyan- ların “Son Cennet" ine gitti Kın do- kümanterlerde İtalya tana - Uzaklarda Yaşıyanlar"la “A_l- tın Ayı” yı kazandı. Geri kalen Üüç gümüş ayı da Belcikalıların "Big Bili Blinea", Yugoslavların “Plitvicka jezera - Plitvicka Gölleri” ve — Al- “1000 Kleine Zeichen - Küçük Resim"”ine verildi. Batı Berlin Senatosu, özel — mükâfat!ı mı Cezair halkının yaşayışını anlata “Allah Kerim” adlı filme vererek feı- ah Ka , “Fatih Devri Albümil” nü gür- miyen seyircilere hu dikkate değer sanatkârın rosımle tıı ııı ilgi uyandırnısaıkta başi aramadı. | AKıs, 18 TEMMUZ 1951 . - —e AĞA A