—çT SİNEMA bahseden tebliğde, bunların sanat, ideolojik ve manevi değerleri belli ol- makla birlikte manalarının çapraşık t müphem olduklarından dem vu- rulmaktaydı Anlaşılan Katolik Ofisi de işin içinden çıkamamış olacak ki bu yıl mükâfat vermekten vazgeçmiş- ti En iyi erkek oyuncu mükâfatı, u- zun yıllar İtalyada çalışan - en tanın- mış oyunu Alberto Lattuada'nın 'Sen- za Pieta - Merhametsiz” inde - zenci yordu Bu mükâfatın da Don Kişaot'- taki rolünden dolayı Çerkasof'a ve- rilmesinin daha yerinde olacağını ıleri süliren tenkidciler vardı. Jürinin özel mükâfatı, Polonyalıların 'Kanal” 1 le İsveçlilerin “Yeğdinci Mühür” Ü a- rasında paylaşıldı. Rus filmi “Kırx dığı mevzuun orijinalli- atını kazandı. Festivale en iyi seçimle katılan mem- leket olarak - yukarıda sayılan dört filmiyle - Fransa mükâfatlandırıldı. Danimarka Erik Balling'in “Çivı- tok”'u, Hindistan Dulip Gupta'nın “Buddha Gotama”sı, Japonya “Ja- ponyanın Damı". Kanada “Altırın Başkenti” eserleriyle dokümanter film mükâfatlarını aldılur En iyi can- l1 resim mükâfatı “Kısa Hikâye” fil- minden dolayı Romanya'ya verildi. “Anlayana...” annes festivalinde küçüklerin za- feri, festivaller karşısındaki du- rumumuzu gözden geçirmek için kâ- fi bir sebeptir. Bu seneki festivallere katılan 34 memleket içinde Lübnan, Uruguay, Finlandiya gibi “tesadüfen” film çevirenler var. Yalnız Türkiye yok. Türkiyenin adına zaten Berlin feıtıvılıne yollanan bir dokümanter hariç şimdiye k. dar hiçbir festivaide hangi bir yerli filmin, aleyhimizde bazı sahneler taşıdığı söylenen Fran- sız filminden daha menfi tesirler ya- pacağından haklı olarak çekinm2x- tedirler. Ama bu, işin sadece bir cep- hesi. Öteki cephesi, ne şekilde olursa olsun, bu festivallere gönderilecek se- viyede filmler hazırlamak zorunda ol- duğumuzdur. Şu yahut bu memleke- tin bizi yanlış tanıdığından, haya- timızı yanlış' aksettirdiğinden yakın- mMmak hiçbır şeyi halletmez. Bu mese- lede kendi kendimiz hakkında verece- ğimiz referansın da hiçbir kıymeti o- lamaz. En kestirme, en sağlam ve en tesirli yol, aynı çeşitten eserlerle fes- tivallere katılmaktır. Tıpkı tiyatro yahut opera bahsinde olduğu gibi si- nemayı da bir mesele olarak ele al- mak lâzımgdır. Üstelik bu, öbürlerin- den daha mühim bir meseledir. Zira tiyatro ile operanın en mühim tesiri memleket içinde, hattâ sadece birkaç yük şehirde görülebilir; halbuki si- nemanın tesiri bütün memlekette ve milletlerarası sahada görülebilecek çaptadır. Bu yüzden, bu yolda çaiış- mak elzem ve tek halde, bilhassa milletlerarası müda- haleleri önlemek gayesiyle nizamnamesinin değiştirildiği bir sı- rada diplomatik teşebbüslerde bulun- mak, başmakaleler döşenmek, ya da zaten gelmiyen filmleri boykota kal- kışmak ciddi bir hareket sayılamaz. Fakat asıl tuhaf olanı, tam festivalın neticelendiği gün yayınlanan bir ka- rarla, yerli filmlerin cekilişinde kul- lanılan peliküllerin bundan sonra tah- dide tâbi tutulacağı haberidir. Anlu»ı- lan sinemacılığımızın kalkınması ıçin de kuyruğa girmek icap edecek!.. durumdadır. P Bi Harika çocuğun dönüşü | 938'de kia “Dünyalar Savaşı” ad'ı dyo temsıliyle Amenkayı birbi - rine katan, iki yıl sonra da “Citizen Kane - Yurttaş Kane” adlı filniiy- le sinema dünyasında bomba z1bi patlayan Orso Wel Avrupa göç eden Amerıkan rejisörlennln bn- cülerindendir. Hollyvood'un çalışına şartlariyle bağdaşamıyan, yahut gi- yasi fikirleri yüizünden Amerikadan Robert Rossen gıbi sanatçılar Welles gısi Yeni Dünya'nın dışında çalışmaları- na devam etmişlerdir. Robert Ros- sen ve John Huston'dan sonra şimdi Orson Welles de Hollyvood'a dön- müş bulunuyor. Charlie Chaplin 'A King in New York - New York'ta Bir Kral” adlı filmini tamamlamak- la meşgul oldugu sırada, Jules Dag- sin tamame ransaya — yerleşmiş durumdadır. Robert Rossen, Fox şirketi için yaptığı, ırk meselelerini ele alan "The Island in the Sun - Güneşteki Ada' adlı filmi tamamlarken Welles de Hollyvood'a döndü, Universal»: - In- ternatıonal stüdyosjına kapılandı. Bir Ç yıl önce senatör Joseph McCart- hy'nin iddialarının sebep olduğu küt- le histerisi birçok fikir adamı ve sa- natçının başına çorap örmüştü. Welles'in U-I de ilk vazifesi “Pay the, Devil” adlı Western'de bir çift'ik ağası rolüydü. Bu her hangi bir şe- kilde çalıştığı ilk Western'di. 41 yaşında olan harika çoc söylüyordu. Başka bir rejisör idaresinde oynama- sı para kazanabilmek içindi. Niteklın, Avrupada “Othello” ve ““The Confi dential Report - Ölüm Raporu” adlı filmlerini yaptığı zamanlar bile. “Prince of Foxes”, “The Man' ve “Moby Dick” gibvl filmlerde rol a- larak hayatını kazanmıştı. mafih Universal - Internati- onal şirketi Welles'i bir fırsat ver- mekten kaçınmadı. Welles şimdi ken- disinin yazdığı, rejisörlüğünü yantı- ğı ve Charlton Heston ile Janeth Ie- maları ve emniyet teşkilâtında yap:- lan suiistimalleri — hikâye ediyor. Hollyvood kalıpları içine girmeyi hıç bir zaman kabul etmiyen şahsiyet sa- hibi sanatçı bu eserinde de kaya dair bazı aksaklıkları ortaya lâkçılığıyla mukayese — edildiğinde Welles, Greene gibi ruha dair kötil- lüklerden bahsetmediğini, — cemiyet düzenindeki kötülükleri anlatmık i$- tedığmı söylüyor ve sözlerine şunları e ediyor: “Polis kuvvetinin her yerde arttığını esefle görlüiyorum. A- ma polisin vazifesi kanunu tatbik et- mektir, kanun koymak değil.” AKİS, 46 MAYIS 1951