— aa —e -. sonra cesedin Üzerine kapanıp ağlı- mi, savaşın Bâç- insanf değerleri müdafaa eden, aşlda ideoloji çatışmasını yapmacıksız bir şekilde ele alan cesur tutumuyla dik- kati çekmekteydi. Çukray'ın öteki Rus filmlerine gö- yanında, em “Don Kıgnt"ıı belki olduğundan da fazla "akademik” göründü. Fakat en azından iki mühim tarafı vardı: Biri Rusların Batıya yolladıkları ilk ge- niş perdeli film olması, öbürü Don Kı- şot rolündeki Nikolny Çerkasof'un başarılı oyunuydu. “Güney Denizi Avcıları” adlı bir dokumanter Rus programını tamamlıyordu. Boşa çıkan korku . zun zamandır festivallerin en kor- kulan rakipleri İtalyanlarla Ja- . Fakat birkaç senedir ikisi de sadece cekmilen rakipler sırasına geçmişti. Bu neki Cannes festivali de îta)yanlarla Japonlann eskisi ka- dar korkulacak rakipler olmadığını gösterdi. İtalya, Federico Fellini'nin son filmi “Le Notti di Cabiria - Cabi- ria'nın Geceleri”'ni yollamıştı İtalyanların en son “Sanat bombası” sayılıyordu. Gerçi “Cabiria'nın Gecele- ri” bu inanışı yok edecek bir eser değil di. Fakat tenkidçiler, Fellini'nin öteki filmleri gibi bircok beşeri tarafları o- Jan bu eserde, rejisörlin fazla bir yemi- likortaya koymadığını, hatta kendi kendini tekrara düştüğünü belirtmek- ten geri kalmadılar, anonlnr 18e “Tarla İnsanları” ve “Japonyanın Damı” adlı iki dokümanterle iktifa Arada kalan adam estivalin hemen hemen tek siyasi hâdisesi Almanlar arasında -Do- ğu ve Batı Almanya- çıktı. Doğu Al- manyanın festivale resmen davet e- dildiğini duyan Batılılar önce festiva- le katılmıyacaklarını bildirmişlerdi. Fakat sonra fikirlerini değiştirdiler. Her halde buna sebeb daha orijinal bir fikir bulmalarıydı: Batı Almanya festivale Doğu Almanyalı bir rejisö- rün eseriyle katılacaktı! Böylece, Do- u ile Batı arasında uzun zamandır mekik dokuyan Wolgang Staudte'nin “Rose Bernd”i festivale yollandı. Staudte, savaştan sonraki Almanya- nın en büyük rejisörüydü. Zaten Ba- tılların Helmut Kautner'iyle ondan da iyi bir Alman rejisörü çık- mamıştı Fakat, Gerhard Hauptmann- ın, iki âşıkı tarafından da terkedilen zavallı bir hizmetçinin macerasını an- adapte edilen bu rolü oynıyan Maria Schell ile Sıaud- te'nin sağlam tekniği bir de sebep ol- duğu siyast hâdise olmasaydı fazla alâka cekeceği yoktu. Doğu Alman- ya “Sonuna Kadar Aldananlar” adın- da bir savaş filmi yolluyordu. Fare doğuran dağlar indistan, Birleşik Amerika ile Ja- ponyadan sonra yıllık prodüksiyo- AKİS; 86 MAYIS 1967 Giulietta Masina En iyi oyuncu nuenfazla olan memleketti. Fakat festivale sadece iki kısa dokümanterle katıldı; ziraüç yüzeyakın uzun filmi arasında festivale yollamağa değer e- ser bulunmamıştı. Üstelik doküman- terler de iyi sayılmazdı. “Buddha Go- tama”, Hindistan'ın dört bir tarafına yayılmış Buddha heykelleriyle Budd- iddiasın- pos zaraları nın sıralanmasından meydına gel- mişü. e doğuran ikinci dağ İngiltere haline gelen savaş film merakı festivallere de sirayet ediyor- du. Zira festivale gönderilen filmler- den biri, Michael Anderson'un “The Yangtse Incident - Yangçe Hâdisesı”, 1949 senesinde bu nehirde Kızıl Çinli- lerin hücumuna uğrayan “Amethyst” zırhlısının :mıcerasım anlatıyordu. Philip ock'un “High Tide at Noon - ögıe Vakti Med” adlı filmi on- dan daha enteresan sayılabilirdi. Ka- nada'nın doğu kıyılarındaki istakoz avcılarının yaşayışını anlatıyor, bir- dokümanter sahneler de ihtiva ediyordu. Küçüklerin zaferi F are doğuran dağlar yanında kü- çüklerin hali hakikaten ibret ve- riciydi ve bu seneki Cannes Festiva- H daha çok onların Zzaferini ortaya koyuyordu. İtalyanların Fellini'sine karşı İsveçlilerin çıkardıklar Bergman, kendisine bağlanan itle- ri bir kere daha kuvvetlendirdi. Berz- man 1945'ten beri film çeviren genç bir rejisördü. “Sommırlek Yaz O yunları”, “Sommaren med Monikka Monikka ile Geçen Yaz”, Sommarnai- tens Leende - Bir Yaz Gecesi Tebe3sü- gönderilen son filmi “Det Ad ıeglet Yedinci Mühür” ortaçağda salgını sırasındaki hâdiseleri an- lanyor aynı şiir dolu havayı, bu se- fer en ciddi bir mevzu Üzerinde, ölüm liyordu. Gene imal'de sini tasvir ediyordu. Norveçliler “Sa- me Jakki”, Danimarkalılar “Çivitok” ile, insanlar arasındaki mücadeleyi ta- arasındaki mücadele ve dokümanter bir a velki festivallerde kazandıkları başa- rılara bir yenisini ilâve ettiler: Fran- Vadisi”, Alman işgalindeki Slovenya'da savaşsız, Ö- lüzumsuz sakin bir vadiyi aramıya çıkan küçük çocukların macerasını t.i- sanı sarsan bir sadelik ve beşerilikle hi kâye ediyordu. Polonyalılar ise, And- rej Wajda'nın, gene Alman işgalindeki Varşovada rin yeraltı yollarından yürütülen mücadeleyi kan, gözyaşı, tsizlik, sevgi ve nefretin kaynaştığı, kKorkunç fakat aynı za- manda şiirli bir hava içinde tasvir eden “Kanal” adlı filmini yollamışlar- dı. Kazananlar ir festivalin ilk ve en mühim va- Zzifesi, milletlerarası sinema duru- mu Üzerine aşağı yukarı bir fikir ver- si ise, evvelkiler gibi bu seferki Festivalinin de — vazifesini yapmış olduğu söylenebilirdi Ama, mükâfatların dağıtımındı ı başa- rının gösterildiğini hiç kimse iddıa e- demezdi. Hatta, mükâfatların en isa betsiz dağıtıldığı Cannes Festivali bel- ki de bu festivaldi. Bunun başlıca sebhe- bi de uzun filmler için seçilen jüri idi. Kim akıl etmişse etmiş, bu 3e ki Jürîye. eski Cannes festivalleri lü- rilerine başkanlık eden Akademi &- zı.larının getirilmesini teklif etmişti. Böylece her zaman senbolik olarak bir akademi azası bulunan jüri bu 82- fer hemen baştan aşağı akademi aza- arından meydana geliyordu. Mükâ- fatlar da bu azaların tasarladığı sözde bir “muvazene” esasına göre dağıtıldı. Halbuki, jürinin tebliğinden bu muvazeneyi kurarken epey boca- lama geçirildiği anlaşılıyordu. Hiçbir filmin değerini “m itede ığı jüri, “Dostça Kandırış”ı ittifakla değ? l ekseriyetle.en iyi film olarak ilân etti. Birçokları., en iyi rejigsör mükâfatını alan “Bir Ölüm Mahkümu Kaçtı”, Gı- ulietta Masina'ya en iyi kadın oyun— cu mükâfatı kazandıran “Cabiri mın Geceleri” fat almıyan “Ölmesi Gereken Adanı"- in en iyi film olarak seçilmesinin dı.hı yerlnde oıncatım ileri sürüyor- ardı. Esasen jüri de bu meselede ka- rıı-lı değıldl Nitekim son iki filmden L'!' a — SA