& D £ Bİ YO dıplomalı eşeklerden olmadım hiçbır Yazarlar an”dı İlk mektepten sonra biş &- Ataç usta artık yok.. rnıık Galatasaray Sultanisine devam etmiş; ama dördüncü sınıfından ay- eçen faftanın sonunda Cuma gü- rılmış. Üstü — Rüzgârlı So- Bir daha da okul kapısı açma- akşam mıştır Bir aralık İsviçreye gitmiş Üç kaktaki Ulus Gazetesi idarehane- bey yıl orada bulunmuştur. sinde, Yazı İşleri Müdürünün tele- fonu çaldı. Telefon Numune Has- tahanesinden - ediliyordu ve karşıda- ki ses kısık ve ağlamaklı bir tonla: lomasızdır. ama yıllarca çeşmi Jlisgelerde vukufla FPransızca ve edebiyat öğretmenliği yapmıştı. Son “Başınız sağ olsun, Ataç öldü” di- vazifesi Cumhurbaşkanlığı mütercim- yordu. Aradan üç beş dakika geçme- Hği idi. 1950 yılında bu vazifeden e- Mmişti ki Ankaranın Bâbıâlisi Rüz- meklıye ayanış ve kendisim iyıden gârlı sokakta haberi duymayan, ha- bere Üzülmeyen kalmamıştı. r hemen gene aynı saatlerde İstanbul- da da aynı üzüntüyü — yaratıyordu. Basın çevreleri, hele edebiyat çevre- İle dikkati çekmiş, daha leri tam bir hüzün içindeydiler. şitli gazete ve mecmualarda pek çok makale ve fıkrası neşredılmişti Nurullah Ataçın asıl unutulmıyacak yanı hiç şüphe yok ki yeni Türk ede- biyatına ve bu edebiyatın tutulması- na, sevilmesine yaptığı hizmetle Türk dilinin sadeleşmesi için harcadığı e- mekler olacaktır. Nurullah Ataçın makalelerinden büyük bir kısmı "Günlerin Getirdiği”, “Sözden Söze”, "“Ararken", “Diyelim”, “Karalama Derteri" adlarındaki ki- taplarda toplanmıştır. Son bir kita- bı da Seçilmiş Hikâyeler Dergisi ya- yınları arasında neşredilmek Üzerey- di. Ataçın çok kuvvetli olduğu bir ta- raf da mütercimliği idi. Milli Eğitim Bakanlığı klâsikleri arasında pek çok tercümesi çıkan Ataçın bilhassa Stendhal'den çevirdiği “Kızılla Ka- ra”, Laclos'dan "“Tehlikeli Alâkalar”, Balzac'dan İki Yeni Gelinin Hatırala- rı”, Alain Fournier'den “Adsız Köşk” sında neşrettirmiş, daha gazetesinde yaptığı tıyatro tenkıtlcri her gazetede Ataç, Ataç, Ataç... Ataç, Yenişehirdeki Özen pastaha- nesinin devanılı müşterilerinin pek iyi tanıdıkları geniş çeneli, daima dağı- nık simsiyah saçlı, gözlüklü tıknaz hareketler düzünelerle ağızlık kullanan, kâh s.- gâra, kâh pipo içen tip olarak nev'i şahsına münhasır bir adamdı. Anıa Ataç'ı Ataç yapan bunlar değildi. A- taç herşeyden önce bir gazeteci oldu- ğunu söylerdi. Ama tam bir gazeteci değildi. Gazeteciliğı de kendine gü- reydi. Dilediği gazeteye yazar, dile- mediğine yazmazdı. Yani gazetecilıği meslek olarak yapmazdı. Ataç her- şeyden önce bir edebiyat ustasıydı. Ama öyle bir edebiyat ustası ki Tür- kiyenin belki en iyi şiirden anlayan adamı olduğu halde siir yazmazd Eleştirmen-diye tanınırdı ama, aslına bakılırsa Ataç tam —mânasıyla bir münekkit de değildi. Ataç herşeyden evvel bır mutefekklrdı Akılcıydı. Ak- lın emrettiği şeylere inanırdı. Çok u- zun bir yazı hayatı vardı. İlk yazı yazmaya başladığı tarih ta 1908 yılı- na varır. Bu elli senelik bir yazı ha- yatı demektir. Okuyan bir muhitte ye- lara kadar roman kuyan insanlar- mış. Tabif Üzüm Üzüme baka bakı kararır. Nurullah Aıac da çocuklul. ta okumağa başlamış. Ama buna rağ- men Atac diplomasızlıkı ile ögunür- dü. İlk mektep hariç hiç bir diplo- ma almamış, ilk mektep diplomasını da bir yangında kaybetmiş. Sık sık tekrarladığı sözlerden biri ,de “Ben o AKİS, 85 MAYIS 1957 zikre değer. Bu arada Ataç lâtin klâ- ııklermden pek çoğunu da dilimize kazandırmıştır. Son 10-12 yıl içinde Ataçın üzerln- de en çok durduğu mevzu, Türk nin sadeleşmesiydi. 10-12 yıl var ki Ataç, yazılarında bir tek yabancı asıl- h kelime bile kullanmamağa gayret etmiş, dilin sadeleşmesi için insan Üstü bir gayret sarfetmiş, bu uğurda mu- hafazakârların türlü alay ve hatta tecavilzlerine karşı durmuş, yolunlan bildiğinden ve inandığından asla geri dönmemiştir. Ataçın tek taassupçu ta- rafı da hayatında sadece bu nokta o!- muştur. Bu günkü edebiyat nesli du- ru, anlaşılır bir dille yazıyorsa her- şeyden ve herşeyden önce bunu Nu- rullah Ataça borçludur. O yıllarca mekteplerimizde Lâtince ve Yunan- canın öğretilmesi fikrini müdafaa et- miştir. Ama ne yazık ki hayatında bunu göreceği yerde okullara konu- lan mecburi din derslerini görmüştlür. Ataç yaman bir inkilâpçıygdı da.. Ya- zııarında daima ileriyi, daima yeniyi e daima Batıyı müdafaa etmiştir. Ataç'ın bazı hususiyetleri vardı. Meselâ yazılarında bir defacık olsun ”ve, diğer, sair, eğer, dair” kelimele- rini kullanmazdı. Bu kelimeleri kulla- nan yazarları ise nefretle anardı. Çok çabuk kızar, kısa zamanda da kırgın- hğı geçerdı Dostları arasında kavga dostları onun en sağlam dostları ol- muşlardır. Ataç edebiyat tarihimizin daima km nada öldüremedi. Ardında bir edebi- yat nesli bıraktı ki bu sayede “Ataç usta” adı daima anılacaktır. Ataç bağdaş kurup çalışırdı Tek “şarklı” tarafı...